Atsan atılmaz, satsan satılmaz

1 Kasım 2000


       Devlet on bankayı "nüfusuna geçirdi". Şimdi "n'apcek" bu bankaları? Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Denilecek ki, "efendim, devlet bunları düzeltir, kara geçirir, sonra yüksek fiyatla satar..." Bunların düzeltilmesi için (1) Önce pisliklerinin ayıklanması, sonra da borçlarının ödenmesi lazım. (2) Bunların borçları "gerçek" alacakları "hayal"dir. En ciddi bankaların kredilerini tahsilde zorlandıkları bir ekonomide ve ortamda bunların kredilerinin tamamına yakını "batmış" durumdadır. (3) Bunun için devlet batan bankalara oluk ile para akıtmak zorundadır. (4) Yetmez. Açığı, borcu, batmışı kapatmak yetmez. Bu bankaların sistem içinde tekrar çalışmaya başlamaları için güçlü bir sermaye yapısına kavuşturulmaları gerekir. Bunun için de para lazım. (5) Parayı bulduk diyelim. Adamı nereden bulacağız? Hangi devlet memuruna bu bankaları yönettireceğiz?
       Devlet bu imkanlara sahip olsa, evine aldığı "yetim"lerden önce kendi "öz evlatları"na bakar... Kamu bankalarını perişan durumdan kurtarır. Adam eder. Ne demiş Hasan Pulur ustamız; "Kendi himmete muhtaç bir dede / Nerede kaldı gayriye hizmet ede!.."
 &nbs

Yazının Devamı

Devlet sadece mevduata değil 10 bankanın tüm borçlarına garanti veriyor

31 Ekim 2000


       Mevduat sigortası veya mevduata devlet güvencesi denilen şey şudur:
       (1) Devlet batan bankalardaki tasarruf mevduatının belli bölümünü garanti eder. Bankanın ödeyemediği kısmı öder.
       (2) Uzun süre devlet, bankalardaki tasarruf mevduatının yüzde yüzünü garanti ederdi. Şimdilerde 100 milyar liraya kadar olanı devlet garantisindedir. Yılbaşında bu tavan 50 milyar liraya inecek. Her bir bankadaki, her bir hesaptaki tasarruf mevduatının sadece 50 milyar liralık kısmı devlet garantisinde olacak.
       (3) Dikkat buyurunuz, garanti edilen sadece "tasarruf mevduatı"dır. Ticari mevduat, bankaların diğer borçları devlet garantisi altında değildir.
       Fakat bizim devletimiz alicenap ve de bonkör bir devlet olduğu için batacak bankaları batırmıyor. Bankayı alacağıyla, borcu ile üzerine geçiriyor. O zaman ne oluyor?
       (1) Devletin mevduat üzerindeki garanti sınırı diye bir şey kalmıyor. Tasarruf mevduatının tamamı devlet garantisine giriyor.

Yazının Devamı

Batan her banka binlerce ocağı söndürüyor

30 Ekim 2000


       Bir banka battığında veya batırıldığında sadece parayı düşünür olduk. "Mevduat sahipleri paralarını kurtaracak mı?" "Devlet kaç para zarar edecek?" "Zararı kim ödeyecek?" "Yok olan paralar kimin cebine girdi?"
       Bu parasal boyutun arkasındaki "insani boyut" unutulup gidiyor. Batan veya batırılan bankalar sadece "para - bina ve zina"dan ibaret değil. Bu bankalara sermaye yatıranlar var, geçmişlerini ve geleceklerini bağlayanlar var, bu bankalarda çalışanlar var, bu bankalar sayesinde iş yapanlar var. Bunların eşleri var. Çocukları var.
       Batan veya batırılan her banka, binlerce ocağı yakıyordu. O binlerce ocakta her gün "aş kaynıyordu"... Banka batınca veya batırılınca o binlerce kişinin ocağında "aş" yerine "dert" kaynamaya başlıyor. Ben yürürken, dolmuş ile otobüs ile yoldan geçerken, sağdaki, soldaki dükkanları seyrederim. İş yapan, gelişen dükkanlar beni sevindirir. Çöküşe giren veya kapanan her dükkanda içim "cızzz" eder... Çünkü her çöküş, her kapanış, sönen umuttur. Yok olan emektir. Aş yerine dert kaynatan tenceredir. İşsiz kalan insandır. O insana bağlı

Yazının Devamı

Bankalar batmadı, göz göre göre batırdılar

29 Ekim 2000


       Ekonomideki beklenmeyen değişimler bankaların batmasına neden olabilir. Büyük bir devalüasyon bankaları batırabilir. İstikrar tedbirleri nedeniyle yüksek bir enflasyondan sonra ekonomik daralma bankaların batmasına neden olabilir.
       Son dönemde batan on bankanın hiçbiri devalüasyon darbesinden veya istikrar programının getirdiği şartlardan batmadı.
       Bu bankalar "göz göre göre batırıldı". Bankaların sahipleri ve yöneticileri bankaları batırdı. Hükümetler de göz yumarak batışı bir ölçüde teşvik etti. Bankalar batırılıncaya kadar bekledi.
       Bankalar nasıl batırıldı?
       - Bankacılıği bilmeyen ama bilmeden bankacılık yapmak isteyenler yönetimde yaptıkları hatalar nedeniyle bankaları batırdı.
       - Bankalara ayıracakları sermayeye sahip olmayanlar güçlenmesi için banka kasasına koyacakları paraları olmayanlar, "selin taşı ile elin kuşunu vurma arayışında" bankaları batırdı.

Yazının Devamı

Taş plaklardaki sesler şimdi CD'lerde

28 Ekim 2000


       Feyzi Aslangil'in (1910 - 1965) piyano soloları ile ilgili eski kayıtlara ulaşamamanın zorluğundan yakındığım yazı üzerine Doğan Hızlan Usta uyarıda bulundu. "Feyzi Aslangil'in piyano ile seslendirdiği saz eserleri ve taksimleri "Kalan Müzik Yapımevi" kaset ve diske kaydettirdi. Müzik mağazalarında satılıyor" dedi.
       Feyzi Aslangil'i dinlemek isteyen sayın okuyucularıma duyururum. Yetmiş iki dakika uzunluktaki kayıtta 13 saz eseri ve taksim yer alıyor. Piyano sololarını diske ve kasete kaydeden "Kalan Müzik Yapımevi"nin nasıl bir kuruluş olduğunu araştırırken, kurucusu ve yöneticisine ulaştım.
       Müzik yapımevinin kurucusu, yöneticisi 1964 Tunceli doğumlu Hasan Saltık isimli bir genç. Dokuz yaşında İstanbul'a gelmiş. İstanbul Devlet Konservatuvarı'na girmiş. Ama bitirmeden hayata atılmış. Unkapanı müzik piyasasında getir - götür işleri yaparken 1991 yılında küçük bir kulübe kiralayarak "Kalan Müzik"i kurmuş. Başkalarının yapmadığı, modası geçmeyen, kalıcı olacak müzik arayışında "klasik Türk müziği ile etnik müziğe" yönelmiş. Taş plaklarda kalıp, unutulan

Yazının Devamı

Devlet alırken enflasyon yüzde 55, verirken yüzde 20

27 Ekim 2000


       Ayşe Hanım Teyzem eline gazeteyi almış yüzüme doğru sallıyor.
       "- Devlet bu sene enflasyon ne olacak dedi? Yüzde 20 olacak dedi. Geriye bakmayacaksınız, ileriye bakacaksınız. Onun için emekli maaşlarına yüzde 20'den fazla zam alamayacaksınız dedi." Baktım, Ayşe Hanım Teyzem sinirli... "Eeee... Ne var bunda?" diyerek yatıştırmak istedim. O gazeteyi burnuma doğru uzattı. "- Bak gazetede vergi hocası Şükrü Bey oğlumuz ne yazmış? Maliye bu yıl enflasyonun en az yüzde 55 olduğunu hesaplayıp, vergileri yüzde 55 artırıyormuş. Bu ne biçim hesaptır ki... Vergi alırken enflasyon yüzde 55, maaş verirken enflasyon yüzde 20 olacak?.. İkisini de aynı devlet söyleyecek..."
       "Ayşe Hanım Teyzeciğim" dedim, "Enflsayon ile ilgili rakam çok. Onun için akıllar karışıyor. Şükrü Kızılot Hoca'nın yüzde 55 enflasyonu, vergicilerin enflasyonudur. Kanuna göre vergi artırımına esas olacak enflasyon o yılın ekim ayında önceki 12 ayda gerçekleşen ortalama fiyat artışıdır. Öyle anlaşılıyor ki, 2000 yılı ekim ayından önceki 12 aylık ortalama fiyat artışı yüzde 55 olacak.
   &n

Yazının Devamı

Vergiyi artırmak, tüketimi kısmak demektir

26 Ekim 2000


       Vergi nedir? Vergi parası nereden gelir? Önce bu konuları açıklığa kavuşturayım.
       Vergi "zorunlu tasarruf"tur.
       Milli geliri yaratanlar, toplam mal ve hizmet üretimi karşılığı bir gelir elde ederler. Bir yıl içinde ele geçen bu gelirin tüketilmeyen kısmına "tasarruf" denilir. Tasarruf, ertelenmiş tüketimdir.
       İnsanlar bir yıl içinde elde ettikleri gelirin bir bölümünü gönüllü olarak tüketmez, tasarruf ederler. Otomobil almak için, ev almak için, çocuk okutmak için veya sağlık endişesi ile, emeklilik endişesi ile gelirlerinin bir bölümünü "tasarrufa" ayırırlar.
       Bir de "zorunlu tasarruf" vardır. Zorunlu tasarruf gelirden "devlet zoru ile" alınan paradır. Vergidir, harçtır. Fona katılma payıdır.
       Şimdi bu anlatımı basitleştireyim. Diyelim ki, birinin yıllık geliri 10 milyar lira. Devlet baba, bu 10 milyar liranın 2 milyar lirasını "zorulu" olarak "vergi, resim, harç, fon payı" kesintisi yolu ile alır. Kalır 8 milyar lira... Gelir sahibi durumuna

Yazının Devamı

Her şey daha iyi olacak (Ama bu "rezistans", bu "negatiflik" nedir?)

25 Ekim 2000


       Her şey daha iyi olacak... Ama sizler bunu içeride göremiyorsunuz. İyilik arayışına dönük her tedbire karşı büyük bir rezistans var. Negatiflik var...
       Türk ekonomisinin son durumunu anlatmaya çalıştığım hanım sözümü böyle kesti... Halbuki ben ona her gün bu sütunlarda yazdıklarımı özetliyordum. Sözümü kesmeden önce ona, yıllardır altyapı yatırımı yapılamadığını, altyapının eskidiğini, artan ihtiyaçları karşılayamadığını, üstyapı konusunda da kamunun ve özel sektörün hiçbir yeni projesinin bulunmadığını, büyük holdinglerin küçülme sürecine girdiğini söylemiştim.
       Konuştuğum zarif hanım Londra'da bir yabancı bankanın baş iktisatçılığını yapan bir Türk'tü. Boğaziçi Üniversitesi'ni bitirmiş, doktora derecesini ABD'nin ünlü Princeton Üniversitesi'nden almıştı. Doktoradan sonra 7 yıl IMF'de çalıştıktan sonra ünlü bir yabancı bankanın baş iktisatçılığına getirilmişti. On beş yıldır Türkiye'yi dışarıdan izliyordu.
       "- Ne bu rezistans, ne bu direnç, ne bu negatiflik?" diyerek konuşmasını sürdürdü. "Enflasyon yüzde 70'lerden yüzde

Yazının Devamı