Halkı huzursuz ettiler

28 Kasım 1999


       Dün sabah telefonum çalmaya başladı... Sonra durmadı... Çaldı, çaldı, çaldı... Arayanlar dostlarım veya sayın okuyucularım... Arayanlar aynı şeyi soruyor: "Biz şimdi ne yapalım?"
       Eşini yakın zamanda kaybeden hanımefendi soruyor. "- Ziraat'te 20 milyar Türk liram, Akbank'ta 20 bin dolarım var. Ne yapayım? Türk lirasını da dolara çevirip paraları bankalardan mı çekeyim?" Kendisine telaşlanacak, endişelenecek bir durum olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Tabii olarak kuşkusunu sürdürüyor: "- Aman evladım... Bunlar benim hastalık - ölüm param... Güme gitmesin..."
       Sayın okuyucum soruyor: "- Evimi sattım, parasını repoya koydum. Onun parası ile kira ödüyor, geçiniyorum... Acaba pazartesi repodaki paramı kurtarabilir miyim? Banka ödemez ise ne yapayım?" Kendisine "- Üzülmeyin... Telaşa kapılmayın... Paranıza bir şey olmaz" diyorum ama, inandıramıyorum.
       Bir başka telefon. "- Bütün paramı dolara çevirip, bankada döviz hesabına yatırmıştım. Benim kimseye güvenim kalmadı. Pazartesi bankadan çekebilirsem hepsini

Yazının Devamı

"Rantiye sakızı" sorunu çözmez, artırır

27 Kasım 1999


       Sayın Ecevit, Hazine bonosu ve devlet tahvili faizlerinin vergilendirilmesinin "rantiye kesimine hakça bir vergi uygulaması olacağını" söyledi.
       Ecevit'e göre rantiyeciler vergilenince hem faizler, hem de enflasyon aşağıya inecek.
       Sayın Ecevit gene yanılıyor... Çok büyük bir hata yapıyor. Cam köşkte oturduğunu unutup, etrafı taşlamaya başlıyor.
       Tam faizler aşağıya inmeye başlamışken, dışarıdan ve içeriden daha uygun koşullarla borçlanma kapısı açılırken Sayın Ecevit'in bu açıklamaları ve de rantiyelerin (daha açıkçası tasarruf sahiplerine ödenen faizin) vergilendirilmesi Sayın Ecevit'in başına dertler açacak.
       Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri çarkı döndürmek için dışarıdan borçlanmak zorundadır. İçeriden borçlanmak zorundadır. Hem de şakası olmayan bir biçimde... Dışarıdan ve içeriden borçlanmada bir iki defa tökezlenme olsa, çark durur... Önce ekonomik sonra siyasi sistem çöker.
       Kimse kimseye bedava para kullandırmaz.

Yazının Devamı

Deprem vergisi ile Mercedes almaktan çadıra para kalmayacak

26 Kasım 1999


       Kişi başı milli geliri 3 bin dolar olan bir memlekette vergi artırmak zordur.
       Çünkü vergi gelirden alınır. Gelir dediğiniz şey bu ülkede yılda ortalama 3 bin dolardır. Halkımız bunun bir kısmını tüketir. Bir kısmı "zorunlu tasarruf" (vergi) olarak halkın elinden alınır. Geliri tüketilmeyen kısmı da "gönüllü tasarruf"u oluşturur.
       Açık anlatımıyla halkımızın üretime katkısı karşılığı eline geçen para (gelir) üç paya ayrılır: (1) Tüketim, (2) Gönüllü tasarruf, (3) Zorunlu tasarruf, yani vergi. Bunların birinin payının artması için diğer ikisinin payının azalması gerekir.
       Vergi artacak denilince, halkın mutlaka tüketimi veya gönüllü tasarrufu kısılacak demektir.
       İşte bunun içindir ki, vergi halkı çok çok ilgilendirir. İşte bunun içindir ki, vergi vermek, halk için bir "fedakarlıktır".
       İşte bunun içindir ki, halkın alın terinin karşılığı olarak eline geçen paradan alınan bu payın (verginin) nerede ve nasıl kullanılacağı önemlidir.

Yazının Devamı

"Cep"te rekabet kızışıyor

25 Kasım 1999


       Şimdilerde cep telefonlarını işleten iki firmaya Turkcell ve Telsim'e ek olarak üç yeni işletmeci daha piyasaya çıkıyor. Türkiye'de masa ve cep telefonlarının patronu Telekom. Telekom ise bizim eski PTT'nin "T"si. PTT'nin "T"sini (telefonunu) özelleştirmek üzere ayırdık. Adına da "Telekom" dedik. Yıllardır satıyoruz, satacağız... Telekom'u satamadık ama, Telekom'un içini parçalayıp parçalayıp satışa çıkarıyoruz.
       Cep telefonu da Telekom'un işi idi. Bu iş küçük iş diye düşünülerek, 1993 yılında Telekom'un içinden çıkarılıp 2 firmaya Türkiye'de cep telefonunu başlatma işi devredildi.
       Çukurova Grubu Finli Sonera ve İsveçli Ericsson firmalarıyla "Turkcell"i kurdu. Uzan Grubu önce yabancılarla işe başladı. Sonra yabancıları ayırıp tek başına "Telsim"i kurdu. Bu iki firma Türkiye genelinde antenleri dikerek, Telekom'un kurulu sistemi üzerinden cep telefonlarını işletmeye başladı.
       1993 yılındaki anlaşmaya göre bu iki firma cep telefonlarını kullananlardan topladıkları paranın yüzde 25'ini kendilerine bırakacak, kalan

Yazının Devamı

Faizlerin düşmesine sevinen var, üzülen var

24 Kasım 1999


       Finans çevreleri faiz düşüşünü 23.8.2000 vadeli Hazine bonosunun alım satım fiyatından izliyor.
       Büyük miktarda piyasaya çıkarılan ve bankalar tarafından alınan bu bonoların derinliği var. İşlem hacmi büyük.
       Bu bonoların faizi ekim ayı başında yüzde 95 idi. Dün yüzde 57'ye düştü.
       En çok işlem gören bononun faizinin 50 günde 38 puan gerilemesi faizin düşmesi değil de nedir?
       İyi de acaba bu faiz neden düşüyor? Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'e göre, piyasa 2000 yılı sonunda enflasyonun yüzde 25'e ineceğine inandı. Yüzde 25 enflasyonda yüzde 35 faiz iyidir. Faiz yüzde 35'e kadar gerileyecek. Bu durumda faizin şimdilerde yüzde 64 olması normaldir.
       Finans profesyoneli Hakan Karahan diyor ki, "Hükümetin hedefi 2000 yılı sonu yüzde 25 enflasyon, yıl ortalaması yüzde 42 enflasyon. Bu durumda yüzde 64 faiz iyidir. Enflasyon hedefi şaşıp, yıllık enflasyon yüzde 50'lerde, 55'lerde kalacak olsa bile kağıdı alan zarar

Yazının Devamı

Clinton gitti işimize bakalım

23 Kasım 1999


       Başkan Clinton'ın uzun ziyareti "pembe TV dizisi" gibi, bizi rüya aleminde dolaştırdı... Dertlerimizi unutturdu. Ama dertler ve sorunlar devam ediyor. Türkiye'nin dışarıdan görünümü hiç de iyi değil.
       AGİT zirvesi öncesi İstanbul'da yapılan bir toplantıya katılan yabancılar Türkiye'nin dışarıdan nasıl göründüğünü anlattı. Önce deprem, sonra bir haftalık toplantı nedeniyle söylenenler dikkatten kaçtı.
       Türkiye'den bono, tahvil, hisse senedi alıp satan bir yabancı grup ile ilişkili olan Prof. Dr. Steve Hanke ve de gene Türkiye pazarında iş yapan Morgan Stanley - Dean Witter yatırım bankası ile ilgili Eric Fine'nin Türkiye'nin durumu ile ilgili değerlemelerinden sayın okuyucularım için bir özet çıkardım.
      (1) "Hadi gene... İyisiniz iyi!.." diyenler ne diyor?
       - IMF ile yakında anlaşma imzalanacak.
       - Türkiye yapısal reformlarla ilgili kanunları çıkarıp uygulamayı sürdürecek.

Yazının Devamı

Bu gece "Berat" gecesi

22 Kasım 1999


       Bugün Arabi aylardan Şaban ayının 14'üdür.
       Müslümanlar Arabi aylardan sekizincisi olan Şaban ayının 14'ünü, 15'ine bağlayan geceyi "Berat" gecesi olarak adlandırır. Bu geceyi kutsal gece olarak kutlar.
       Bu geceyi Berat gecesi dışında 3 farklı şekilde adlandıranlar da vardır: (1) Mübarek gece, (2) Sakk gecesi, (3) Rahmet gecesi.
       Berat'ın kelime manası "köleyi azad etme belgesi, kefalet belgesi, diplomadır". İmtiyaz, rütbe ve nişanları sahibine yazılı olarak bildiren "ferman"dır.
       Haraç tamamen alındığı zaman haracı alan, verenin beraetlerini (temize çıkmalarını) dile getiren bir sakk (bir senet) yazıp eline verir. Aynı şekilde Allah Teala da bu gece mümin kullarına beraet yazar.
       Hazreti Muhammed Efendimize "peygamberliği" bu gece "müjdelenmiş"tir. Kuran - ı Kerim bu gece indirilmiştir.

Yazının Devamı

Yeniköy'de "balık" yerine "kebap"

21 Kasım 1999


       Yeniköy de "İstanbul'daki yapısal değişim"den nasibini aldı. Yeniköy'de "kebapçı dükkanı" açıldı.
       Hangi Yeniköy'de? Barbar Krallığı ve Büyük İskender zamanından bu yana yerleşim bölgesi olan, fetihten sonra Trabzon ve Rize yöresinden gelen Rumların yerleştiği ve yakın zamana kadar bir Rum köyü özelliğini koruyan Yeniköy'e...
       Aleko'nun kardeşi Vangel Nikolaidis'in bana anlattığına göre, 6 - 7 Eylül olaylarından önce Yeniköy iskelesinin hemen yanında üç Rum lokantası ve bir Rum meyhanesi varmış. Haralombos Hırvatitis'in işlettiği meyhanenin bitişiğinde 1952 yılında Vangel'in açtığı mezeci dükkanı kısa sürede ünlenmiş. Vangel dükkanında fıçı bira ve fıçı şarap satar, akşamları plakla ve laterna ile Rum müziği yaptırırmış. O yıllarda insanlar eğlenmeyi bilirmiş. Vangel'in mezeci dükkanı sabaha kadar açık kalır, dükkanın önünde ve yollarda insanlar sabaha kadar müzik eşliğinde şarkı söyler, dans edermiş. O kadar ki, yoldan geçen az sayıdaki otomobil ve otobüsdeki yolcular, otomobili, otobüsü durdurur, iner, cümbüşe katılırmış.
    &nb

Yazının Devamı