Teröristler fakir mi olur?

16 Ocak 2003


<#comment> ABD’nin Irak’a müdahale için hazırlıklarını sürdürdüğünü izliyoruz. ABD’nin bu müdahalesinde bir neden de Irak’ın sözde uluslararası teröre verdiği destek. Gerçekten terör bir insanlık suçu. Ve suç kavramının altında da toplumsal etmenler var.
Ancak suça farklı yaklaşımlar yok da değil; mesela muhafazakar (tutucu) kesim suçu bireysel bir kavram görüyor. Aynı ortamda bulunan her insan suç işlemediğine göre, bireyin rolü daha öne konuluyor.
Bununla beraber, toplumcu yaklaşım suçu toplumsal bir olgu olarak görüyor ve ortadan kaldırmak için onu oluşturan koşulları değiştirmeyi hedefliyor. Böylece suçlu da topluma dönebiliyor. Kısacası, bu görüş bireyin ıslahından çok, toplumsal ortamı iyileştirmeyi amaçlıyor.
Toplumsal, yahut da kurumsal bir suç olan terörün de telafisi, ya ceza yoluyla, ya da o ortamı oluşturan koşulların iyileştirilmesiyle oluyor. Mesela çok fakir olan Somali’de bir zamanlar terör kol geziyordu. İnsanlar sürekli birbirlerini öldürüyorlardı. Ama Somali gibi her fakir ülkede terörün olmadığını da biliyoruz.
İşte bu konuda ABD’nin önde gelen yarı - resmi araştırma kuruluşu NBER tarafından eylül ayında bir araştırma yayımlandı.

Yazının Devamı

Büyüme kaç olacak?

15 Ocak 2003


<#comment> Geçen hafta sanayi kesiminin kasım ayı büyüme rakamları açıklandı. Genel olarak sanayi kesimine baktığımızda kasım ayında yüzde 8.6’lık bir büyümenin elde edildiğini görüyoruz. Oysa geçen ılın aynı ayında yüzde 14.4’lük bir daralma yaşamıştı. Bir önceki ayda da (ekim) daha umutluyduk. Çünkü yüzde 12’lik bir üretim artışı vardı. Gerçi daha önceki ekim ayında da yüzde 13.6’lık bir daralma yaşanmıştı.
Son ay ne olduğundan çok, 11 aydır ne olduğuna bakmak elbette daha doğru. Dikkat çeken gelişmeler olduğunu belirtmekte yarar var. Birincisi, tekstil sektörü 11 ayda yüzde 8.5, hazır - giyim de yüzde 9.9 büyümüş. Oysa geçen yıl ilki yüzde 3.3, ikincisi de yüzde 5.2 küçülmüşlerdi. Demek ki, elde edilen büyüme 2000 yılının üretim düzeyini geçmemize yetiyor. Bu en sevindirici tarafı. Tabii bu sektörlerin en önemli ortak özelliği de ihracatçı olmaları.
Yine ihracatçı olan deri sektöründe de sevindirici gelişmeler var. Bu yıl 11 ayda, sektör yüzde 14 büyümüş. Ancak geçen yıl aynı dönemde sektörün yüzde 25 daraldığı düşünülürse kaybın henüz telafi edilmediği de anlaşılır. Yani her ihracatçı sektörde durumu düzeltmiş değiliz.
İç piyasaya gelince. Kimya sektörü gibi

Yazının Devamı

Derviş ve AKP farkı

14 Ocak 2003


<#comment> Geçen hükümette iki dönem vardı. Bunun ilk döneminde kura dayalı istikrar programı uygulanıyordu. Ancak önce ekonomiyi koordine eden bakan intihar etti, sonra da uygulanan program çuvalladı. Nihayet IMF tarafından yeni bir program öne sürüldü. Uygulamayı yönetmek için de ABD’den Kemal Derviş geldi. Bu ikinci dönemde hükümet Derviş’in güdümü altına girdi. Çünkü Derviş adeta hükümet kadar güçlü hale gelmişti.
Her iki dönemde hükümet büyük fedekarlıklarla önemli reformları gerçekleştirdi. Ama krizden sonra yoruldu ve saygınlığını kaybetti. Derviş adeta bir suni teneffüstü. Onun bastonuyla hükümet bir yıldan fazla dayandı. Bu arada da Derviş Arnavut inadıyla ekonomide yapılması gerekenleri hükümete yaptırdı. Derviş’in amacı açıktı, tekti. Ekonomide istikrarı elde etmek için ne gerekirse o yapılacaktı.
Kuşkusuz Derviş’in gücü sadece gösterdiği sebatından kaynaklanmıyordu. Arkasında güçlü medya desteği, büyük patronların arka çıkması ve nihayet güçlü Washington ilişkileri vardı. Ama onun kafasına koyduğu hedefi belirgindi; istikrar! Derviş’in siyasetteki hataları tartışılabilir, ama o dönemde ekonomide yaptıklarının ülkeye kazandırdığı mesafe tartışılamaz.

Yazının Devamı

Üniversite reformu (2)

10 Ocak 2003


<#comment> Üniversite reformu hukuksal ve yönetsel değişikliklerle mi, yoksa mali olanakların artırılmasıyla mı sağlanacak? Bizim görüşümüz ikincisi. ABD’deki üniversite sistemiyle Fransa’nın sistemi çok farklı. Ama ikisi de belli bir standartta. Bu da ekonomik olanaklardan kaynaklanıyor.
Kuşkusuz parasal olanaklar artınca hem öğretim üyeliği daha cazip hale gelecek, hem de öğrenim olanakları artacaktır. Birçok kişi öğretim üyesi olmak isteyecek, fakat sadece bazıları bunu başarabileceğinden nitelik sorunu büyük ölçüde aşılacaktır.
Ancak başarılı öğretim üyelerinin de (kimi iyi öğretici olduğundan, kimi de bilimsel araştırmaları nedeniyle) ödüllendirilmesi gerekir. Aralarında ücret farklılıkları olabilmeli. Kaldı ki, üniversitelerin kendi harçlarını belirleme olanağı da olmalı. Kimi üniversite daha yüksek ücretler koyarak daha başarılı öğretim üyelerini istihdam edebilmeli. Tıpkı ABD’deki gibi. Mali sistemini iyi yöneten üniversiteler daha fazla burs verebilmeli ve iyi öğrencileri çekebilmeli. Tıpkı taşra üniversitelerinin öğretim üyesi çekebilmek için daha yüksek ücret verdiği gibi. Ancak yine de taşra üniversitelerine devletin desteği daha cömert olmalı.
Toplarsak,

Yazının Devamı

Türk siyasetinin ekonomiye kazandırabileceği Nobel

9 Ocak 2003


<#comment> Ekonomide Nobel ödülü almak için iktisatçı olmak gerekmiyor. Çünkü son yıllarda giderek başka bilim adamları Nobel’e hak kazanıyor. Özellikle de matematikçiler. Geçen yıl da Princeton Üniversitesi’nde bir psikolog olan Prof. Kahneman ödüle layık görülmüştü. Ancak farklı disiplinler iktisatçıların görüş açılarını genişletiyor. Önceki akşam İş Yatırım’ın davetlisi olan Prof. Kahneman’ı dinleme fırsatı bulduk. Çok da keyif aldık.
Kahneman sunumunda çok basit bir dille davranışsal kaymaların finans piyasalarında ne denli önemli sonuçlar doğurabileceğini aktardı. Malum, standart teori insan davranışının ilk aşaması olan karar - alma sürecinde davranışların istikrarlı olduğunu varsayar. Yani aynı durumdaki rasyonel insanların aynı tepkiyi vermesi gerekir. Oysa bireyler her zaman rasyonel davranış desenleri, uyumlu tercihler göstermeyebilirler. Kahneman’ın işaret ettiği de bu. İnsanların mutlaka sürü halinde hareket etmediği. Algılama hataları ve veya duygusal farklılıklar işin içine girdiği ve beklenmeyen sonuçlar doğabildiği.
Öncelikle çoğu insanda aşırı iyimserlik - kayması bulunuyor. Belirsizlikler yeterince kestirilemiyor. Hayallerin sınırlılığı da aşırı güven

Yazının Devamı

Üniversite reformu (1)

8 Ocak 2003


<#comment> Bir süredir medyada Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) ile üniversite reformu tartışılıyor. Dün Taha Akyol köşesinde Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu’nun girişimini destekliyordu. Önceki gün ise gazeteci Yavuz Donat köşesinde YÖK’ün kurucusu Prof. İhsan Doğramacı ile sohbetini aktarıyor ve şöyle diyordu: "Üniversitenin gerçek sahibi öğretim üyeleri değil, öğrencilerdir!" İşin can alıcı noktası da burada. Acaba üniversiteler ne içindir? Asıl sahip kimlerdir?
Eğer gerçek sahip gerçekten öğrencilerse, rektörleri, dekanları, hatta bölüm başkanlarını, değil YÖK, diğer öğretim üyelerinin bile atamaları yanlıştır. Çünkü üniversitenin öğrencileri oylayarak gerekli atamaları gerçekleştireceklerdir! Açıkçası, Prof. Doğramacı’nın görüşü YÖK’ün kurulduğundan bu yana gelen ruhudur. Ancak kendi içinde de çelişkiler taşır; eğer üniversitelerin asıl sahibi öğrencilerse, neden YÖK kendini sorumlu ve yetkili sanmaktadır? Acaba öğrenciler YÖK’e vekalet mi vermişlerdir?
YÖK yükseköğrenim kurumlarını, ismi üzerinde lise sonrası eğitim kurumları olarak görmüş ve değerlendirmiştir. Ancak biz bu konuda farklı düşünüyoruz; üniversiteler bilim, yani araştırmaların yapıldığı fakat aynı zamanda

Yazının Devamı

Savaş ve popülizm 2003’te ekonomik dengeleri bozabilir!..

7 Ocak 2003


<#comment>Gazetelerde her gün Irak’la savaş senaryoları değerlendirilirken, önümüzdeki yıla ilişkin tahmin yürütmek elbette hayli zor. Çünkü herkesin bildiği gibi savaş makroekonomik dengeleri son derece olumsuz biçimde etkileyecek. Ancak şimdiden bu etkiyi kestirmek kolay değil. Çünkü ne zaman, ne düzeyde savaş çıkacağı ve sonucun ne olacağı bilinmiyor. Bildiğimiz tek gerçek, tam istikrarı yakalamaya doğru ilerlerken, yani enflasyon hızla düşerken ve büyüme yavaş yavaş serpilirken, savaşın çıkmasının talihsizliği.
Bununla beraber, son haftalarda başka dikkat çeken olumsuz gelişmeler de var. Özellikle hükümetin bütçe harcamalarını artırarak mali disiplinde dizginleri gevşetmesi iç borç dinamiğinin olumsuz yöne savrulabileceğinin işaretini veriyor. Nitekim, nemaların ödenmesi bunun en son örneğini oluşturdu.
Şimdi Hazine harıl harıl kaynak arıyor. Tıpkı 1996’daki Refah - Yol hükümetinde olduğu gibi popülist harcamalara hayali kaynakların aranması ile karşılaşmayalım?
Demek ki, dışarıdan ciddi bir risk Türk ekonomisinin kapısını çalarken, içeride de bir gaflet gözleniyor. Bol kepçe yapılan harcamaların sürmesi durumunda, 2003 yılında faiz - dışı fazla hedefini

Yazının Devamı

İngiliz muhafazakârlarının yeni yolu ne olacak?

3 Ocak 2003


<#comment>Amerikan ve İngiliz toplumsal ve siyasal sistemleri Kıta Avrupa’sından ciddi biçimde ayrışır. Her iki ülkede de devletin toplumsal yaşamdaki rolü göreli olarak sınırlıdır. Ve öteden beri her iki ülkede bireyin hak ve özgürlükleri ön planda olmuştur.
İngiliz Muhafazakar Partisi 20’nci yüzyılda büyük bir değişimi başararak aristokrasi yerine, orta sınıfları arkasına alarak birçok önemli değişimi başarmıştır.
Geçen hafta İngilizlerin muhafazakar kesiminin rafine dergisi The Economist iki ülkedeki muhafazakar partileri karşılaştırıyordu. Dergideki makaleye göre, imparatorluğun kaybı, sosyalizm ve iki dünya savaşının oluşu sürecinde iktidarda Muhafazakar Parti vardı. Ve bu parti iktidarı yitirse bile ertesi dönem tekrar seçimleri kazanıyordu. (Bunun istisnalarından biri Tony Blair’le gerçekleşti). Bu başarıda aile, iş, düşük vergiler ve bireysel özgürlüklerin büyük payı olmuştu.
Ancak Amerika’daki yandaş Cumhuriyetçi Parti daha az seçim kazanıyordu. Üstelik oyları bölgesel olarak yoğunluk gösteriyor ve ülkenin kuzeydoğusu dışında etkin olamıyordu. Gerçi son dönemde İngiliz Muhafazakar Partisi de artık geleneksel gücünü yitirdi. O da bölgesel güce sahip hale

Yazının Devamı