Yeni yıla girerken

2 Ocak 2003


<#comment>Öncelikle okuyucularımıza sağlık dolu ve mutlu yıllar dileriz. Umarız 2003 yılı, 2002 yılından daha umutlu bir yıl olur.
2002 yılı bizim için hüzünlü bir yıl oldu. Sıkıntılarımız oldu. Birçok yakınımızı kaybettik. Önce çok sevdiğimiz eniştemizi, Em. Kurmay Albay Cahit Tanör’ü yitirdik. Sanki ömrümüzden bir parça kopmuştu! Sonra rahmetli babamızdan yadigar Gölcük eski Belediye Başkanı Süleyman Solak’ı kaybettik. Onu da ne severdik! Geçenlerde yitirdiğimiz Kandıra eski belediye başkanlarından, CHP’nin bölge komutanı Suavi Evin’in cenazesinde Kandıra’da bir devir kapandı adeta. Gırnata ustası Mustafa Kandıralı’nın ağabeyi Şaşkın İsmail Efendi de vefat etmiş. Romandı. Rahmetli babamın da ilkokuldan sınıf arkadaşıydı. Müthiş bir virtüözdü. Küçüklüğümüz onu dinleyerek geçmişti.
Ve geçenlerde eniştemizi bizden çok özleyen büyük oğlu Prof. Bülent Tanör babasının yanına koştu. Yıl sonunda da yılların İTO Genel Sekreteri, hocamız Prof. İsmail Özaslan’ı Cenab - ı Hakk’ın rahmetine teslim ettik. İsmail Hoca ne yumuşak, ne hoşgörülü adamdı! Hepsi göçtü. Her kayıp yüreğimizde derin yaralar açtı. Her cenazede geçmiş canlandı gözlerimizde. Yaşam yolunda kat ettiğimiz mesafeyi

Yazının Devamı

Kalem ve silgi

1 Ocak 2003


<#comment>İnsan yaşamı ya kaleme benzer, ya da silgiye. İz bırakan işler yaptığımızda yaşamımız kaleme benzer. İzleri silmeye çalıştığımızda silgi oluruz. Kalem değerlidir. Hediye olarak verilir. Hatta hatıra olarak saklanır. Kalemle eser bırakılır. Ve kalemler hep yaşar.
Silgiler ise farklıdır. Silgi hep birilerini, izleri, eserleri silmeye çalışır. Değerli silgi olmaz. Silgi hediye verilemez. Her kullanıldığında hem birini yok eder, hem kendini. İşte kalemle, silgi arasındaki fark budur.
Silgi sildikçe biter, kalem ise yazdıkça kalıcılaşır.
Yaşam kısa. 2002 yılını da geride bırakıyoruz. Birçok yaşadığımız, hafızamızın doğal işleyiş sürecinde silinip gidecek. Bazıları ise yer edecek. Anılaşacak. Kimi anı gülümsetecek, kimi de hüzünlendirecek. Zaman geçtikçe bu duygular da azalacak. Çünkü zaman her şeyi değiştirebiliyor.
Silmek kolaydır. Sildiğiniz anılar, kişiler, hatta fikirler bir hafıza boşaltmasıdır. Bir tepkidir. Ancak yapılan aslında ne somuttur, ne de soyut. Yokluğun soyutu, somutu olur mu? Fikir başka beyinlerde bir biçimde yaşar. Kişiler ya sağdır, ya da mutlaka bir ara yaşamıştır. Anılar ise mutlaka depreşirler. Kısacası, silinen pek bir şey

Yazının Devamı

Ne kadar Müslümanız?

31 Aralık 2002


<#comment>Önceki gün The Economist dergisinin başlığında "Geleneksel kiliselerin durumu zor, fakat Hıristiyanlık düzde" başlıklı yazıyı görünce merak ettim; acaba bizde durum ne? Batı Avrupa’da kilisiye gitme oranı yüzde 20, Doğu Avrupa’da ise yüzde 14’müş. Kısacası, komünizm dinsel bağlılığı bayağı törpülemiş. Ancak ilginçtir, kapitalizmin yuvasında bu oran yüzde 47! Düşünüyorum da Amerikalılar AB’ye müracaat etse yobazlıktan dolayı reddedilebilirler!
Acaba bizde cumaya gitme oranı ne? İslamın da, imanın da şartları belli. İmanı ölçmek pek mümkün olmasa da, İslamın şartları belli. O zaman ne kadar Müslümanız, sorusu kolaylıkla sorulabilir. Gerçi, kişiyi yargılayacak olan güç belli. Bu nedenle bir yargılama girişimi yanlış olur.
Türkiye’de nüfusun yüzde 99’u Müslüman deyip geçiyoruz, ama sürekli camiye (özellikle cumaları) giden kaç kişi? Kırda ve kentte ne kadar? Bölgelere göre bu değişiyor mu? Oruç tutma oranını vb. gerçekten merak ediyoruz.
Bu amaçla www.diyanet.gov.tr sitesine girdik. Net sayılar bekliyorduk. Daha çok İslamın gerekleri ve kurum bilgilerini bulabildik. Üstelik diğer dinler, ya da mezhepler hakkında hiç bilgi yoktu.
Ancak her yıl hacca

Yazının Devamı

2002’yi geride bırakırken

27 Aralık 2002


<#comment>Sanıyoruz artık 2002’yi değerlendirme zamanı geldi, çattı. Bu yıl özellikle içeride daha renkli bir yıl geçti. Daha doğrusu hayli dalgalı.
Önce ekonomik tabloya bakalım: 2001 krizini anımsarsak, 2002 yılının bir toparlanma, hatta onun da ötesinde bir canlanma yılı olduğu anlaşılır.
2001 yılında büyük bir daralma yaşanmıştı. Zaten o yıl büyüme beklenmiyor, hatta yüzde 3’lük bir daralma bekleniyordu. Ancak bunun da ötesinde, yüzde 9’luk bir daralma yaşandı. Yani krizin derinliği tahminlerin ötesinde gelişti.
Bu yıla girerken (2002) pek çabuk toparlanma beklenmiyordu. Beklenti yüzde 3’lük bir büyümeydi. Sonra tahmin revize edilerek yüzde 4 oldu. Ancak artık büyümenin yüzde 6’yı aşacağı aşikar. Bu da şu demek; 2001 kriziyle kaybettiklerimizi, hepsini olmasa bile, toplamaya başladık. Bununla beraber, bu kez büyümenin de niteliği değişmeye başladı. İhracat ağırlıklı bir büyüme gerçekleşiyor.
2001 yılında enflasyon patlamıştı. Tüketici fiyatları, ağır durgunluğa rağmen, yüzde 68 artmıştı. Bu yıl (2002) ise enflasyon hızlı biçimde düşmeye başladı. Tahminler yüzde 31 civarında bir TÜFE üzerinde yoğunlaşıyor. Hedefin altında bir enflasyonun gerçekleşmesi

Yazının Devamı

Savaş çıkınca ne olacak?

26 Aralık 2002


<#comment>Savaş çıkınca piyasalar ya iyiye, ya da kötüye gidecek. Garip gelebilir. Ama iki yöne hareket de mümkün. İyiye gitmesine neden olabilecek etmenlerin oluşması da mümkün, kötüye gitmesine neden olacak da.
Açıklayalım. Savaş çıkmadan piyasalar savaşı satın almaya başlarsa, savaş başladıktan sonra işler değişebilir. Yani olumsuzluğun bir kısmı önceden gerçekleşir. Hele hele savaşta ABD’nin çok etkin olacağı inancı egemen olursa. Böylece uzun süredir gevşeyen borsa tırmanma trendine girebilir. Zaten ekonomik yapıda da hızlı bir düzelme gözleniyor. Üstelik borsa çok düşük düzeyde.
Ancak savaş uzun sürmeye başlar ve kolaylıkla sonuç alınmayacak gibi olursa, piyasalar derhal kötüleşmeye başlayacaktır. Şu anda gerek döviz kuru, gerekse nominal faizler yükseliyor. Borsa ise sürekli gevşiyor. Yani olumsuz yönler satın alınıyor. Dolayısıyla ilk bombanın düşmesiyle piyasalarda oluşacak olumsuzluğun bir kısmı gerçekleşmek üzere bile.
Döviz kuru da keza öyle. Şu anda tırmanıyor. Savaşın oluşma riskinin primi ekleniyor. Ama daha ne kadar tırmanabilir ki? Riskler de sonsuz değil. Bir yerden sonra o da normal düzeyine inecektir. Kaldı ki, Merkez Bankası da müdahalesini

Yazının Devamı

ABD neden savaş istiyor?

25 Aralık 2002


<#comment>1990 yılında Irak Kuveyt’i işgal edince, bölge ayağa kalkmıştı. Başta Suudi Arabistan olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri tir tir titriyorlardı. Bu ülkeler ABD’ye yalvardılar, yakardılar. "Kurtar bizi, yoksa bizi de işgal eder" dediler. Küresel bekçiliği üstlenmiş olan ABD de, yanına bazı Batılı ülkeleri alarak Kuveyt’i Irak işgalinden kurtardı.
Irak dünya petrol rezervlerinin yüzde 10.4’üne sahip. Yüzde 9’luk bir pay da Kuveyt’e ait. En büyük rezerv ise Suudi Arabistan’da; dünya rezervlerinin yüzde 24’ü bu ülkede. 1990 işgalinde "Büyük Irak" hedefine ulaşabilseydi, Irak dünya rezervlerinin yüzde 20’sine sahip olacaktı. Hatta kenarda duran Birleşik Arap Emirlikleri’ni de işgal etseydi, dünya rezervlerinin yüzde 29’una sahip olacaktı. Muhtemelen de nihai hedefi oydu. Hele, bir de eğer Suudi Arabistan’ı topraklarına katmaya kalksaydı, dünya petrol kaynaklarının yüzde 53’ünü kontrol ediyor olacaktı.
Şimdi Irak liderinin bir zalim olduğu ve gerek kendi halkına, gerekse çevre halklara zulmetmek istediği söyleniyor. Saddam’ın bir zalim olduğuna kuşku yok. Ama ABD’nin sırf bu nedenle Irak’a müdahale ettiğini düşünmek için saf olmak gerek.
Bize göre, ABD’nin

Yazının Devamı

Irak’la savaşın sonucu

24 Aralık 2002


<#comment>Dün International Herald Tribune gazetesinde ABD’nin Irak’a karşı savaş kararının yürürlüğe konulmakta olduğu yazıyordu. Hatta habere göre, pazar günü Kuveyt’te ABD birlikleri gerçek mermilerle savaş tatbikatı bile yapmıştı. Yine, bölgede 50.000 Amerikalı askerin bulunduğu, ancak birkaç hafta içinde bu rakamın ikiye katlanacağı da haberde yer alıyordu.
Malum; ABD Irak’la savaşta Türkiye’nin tam olarak desteğini istiyor. Hem de doğrudan, işin içinde olarak. Bunu da istemesinde birçok neden var. Öncelikle Türkiye Müslüman bir ülke. Aynı zamanda güçlü bir ordusu var. Ve nihayet stratejik bakımdan çok kritik bir yerde. Bununla beraber, Türkiye sınırlı bir hava desteğinden öteye gitmek istemiyor. Ancak müdahalenin biçim ve dozu konusunda yetkili olmak, böylece daha sonraki gelişmelerde etkili olmak istiyor. Fakat bunun mümkün olma olasılığı hayli düşük.
Dün Washington Post’ta yer alan diğer bir habere göre ise, Basra Körfezi üstünde keşif uçuşu yapan ABD uçaklarının "resmen ilan edilmemiş bir savaşı" Güney Irak’ta başlattığını yazıyordu. Çünkü bazı uçakların attıkları bombalar geride ölü ve yaralı bırakmaya başlamıştı bile. Iraklılar, ABD ve İngiliz güçlerinin

Yazının Devamı

Gelecek yılın bütçesi

20 Aralık 2002


<#comment>2003 yılının bütçe parametreleri henüz kesinleşmiş değil. Ancak geçen hükümet bir bütçe hazırlığı yapmıştı. Şimdiki AKP hükümetinin ise önce geçici bir bütçe ile işleri yürütmesi, daha sonra da kesin bütçeyi hazırlaması bekleniyor.
Bununla beraber, iki konuyu unutmamamız gerekiyor. Birincisi, bütçe tasarılarının Maliye bürokrasisi tarafından hazırlanması gerçeği. Yani üç aşağı beş yukarı tasarının hazırlık aşamasında siyasilerin müdahalesinin sınırlı olması. (Tabii sonunda temel parametreler değişebilir. Nihayet ülkede uygulanacak politikalara elbette hükümetler karar verir.) İkincisi ise, şu anda tasarlanan politikalarda ciddi bir IMF denetimi bulunması. Dolayısıyla, bize kalırsa geçen hükümetin hazırladığı bütçe üç aşağı beş yukarı benzer parametrelerle tasarlanacaktır.
Geçen yılın bütçesinin en önemli özelliği borç faiz ödemelerinin büyük ölçüde bütçede yer almamasıydı. Malum bizim bütçe sistemimiz reeskont esasına dayanmaz. Yani borcun o güne tekabül eden faiz yükü hesap dışı tutulur. Mesela 2003 yılı vadeli borçlanma yapılırsa ödeme yükü mevcut bütçede yer almaz. Üstelik döviz cinsinden yapılan iç borçlanmada kur farkları da bütçede bulunmaz. Bu nedenle

Yazının Devamı