Dinimizde müminlere armağan edilen beş değerli gece vardır. Kameri aylara göre bunlar: 1- Rebiulevvel ayının 12. gecesi (Mevlid Kandili), 2- Üç ayların ilki olan Recep ayının ilk Cuma gecesi (Regâib Kandili), 3- Yine Recep ayının 27. gecesi (Mirac Kandili), 4- Şaban ayının 15. gecesi (Berat Kandili), 5- Ramazan ayının 27. gecesi ki konumuz olan Kadir Gecesi’dir.
Kadir Gecesi bu itibarlı gecelerin en değerlisidir. Kuran’da adıyla anılan tek muteber gecedir ve hakkında müstakil bir sure bulunmaktadır. Bu surenin anlamı şöyledir:
“Biz onu (Kuran’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sana haber veren oldu mu? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Zira o gecede her iş hakkında birtakım emirler alarak Rablerinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail) yere iner. O gece selamettir. Fecrin doğuşuna kadar devam eder.”[1]
Bu surenin indirilmesi hakkında tefsirlerde çeşitli bilgiler verilmektedir. Bunlardan birini örnek olarak alıyoruz:
Bir defa Peygamberimize önceki peygamberlerin ümmetlerinin ömürleri gösteriliyor. Onların ömürlerinin kendi ümmetinin ömründen daha uzun olduğunu görünce üzülüyor. Üzüntüsünün nedeni şu: Uzun ömürlü olan Allah’a daha uzun süre ibadet ve kulluk eder, daha çok O’nun rızasını (hoşnutluğunu) kazanır. Ama ömür kısa olunca böyle bir imkân söz konusu olmaz. Bunun üzerine bu sure indiriliyor. Bu surede Kuran’ın kendisinde indirildiği Kadir Gecesi’nin bin aydan daha hayırlı, daha üstün olduğu bildiriliyor. Dolayısıyla Muhammed ümmeti, yani Müslümanlar, Kadir Gecesi’ni tavsiyeler doğrultusunda akıllıca değerlendirdikleri takdirde en uzun ömürlü ümmetleri bile Allah’a kullukta ve rızasını kazanmakta geride bırakabileceklerdir.
Kadir Gecesi’nin değeri, erdemi şüphesiz, insanlığa ebedi yol gösterici olan Kuran-ı Kerim’in bu gecede inmeye başlamasından kaynaklanmaktadır. Kuran’ın Kadir Gecesi’nde inmeye başladığı kesindir; çünkü Cenab-ı Hak bunu haber vermektedir. Fakat Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın son on günü içinde bulunduğuna dair hadis vardır. Bu hadiste, “Kadir Gecesi’ni Ramazan ayının son on günü içinde arayınız.”[2] buyrulmuştur. Ancak konuyla ilgili bazı araştırma ve incelemeler ve Peygamberimizin uygulamaları dikkate alınarak, Kadir Gecesi’nin Ramazanın 26’sını 27’sine bağlayan gece olduğu yolunda adeta ittifak hâsıl olmuştur. Yüz yıllardan beri de böyle uygulanmaktadır.
Kadir Gecesi’nin mevcudiyeti gibi, Rabbimizin bu geceye özgü lütuf ve bağışlamalarının bolluğu da kesindir. Bu nedenle mümin böyle bir fırsattan yararlanmak konusunda titizlik göstermelidir. Peygamberimizin tavsiyeleri de bu doğrultudadır. “Kim erdemine inanarak ve sevabını umarak Kadir Gecesi’ni ihya ederse, Allah onun bütün geçmiş günahlarını bağışlar”[3] hadisi bunlardan biridir.
Bu gece mümin neler yapabilir?
Bilindiği gibi bu gece yapılan ibadetler ve hayırlar, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin ayda, yıl olarak da 83 küsur yılda, yani uzunca sayılacak bir ömür boyunca yapılacak ibadet ve hayırlara eşit olarak Cenab-ı Hak tarafından ödüllendirilecektir. Bu müthiş bir şeydir ve müminler için eşsiz bir ayrıcalıktır. O halde müminler bu geceyi, bulunmaz bir fırsat bilerek imkânları ölçüsünde değerlendirmelidir. Bu değerlendirme namaz, kılarak, Kuran okuyarak, öksüzleri, yetimleri, yoksulları sevindirecek hayırlar yaparak olabilir. Bu gece, geçmiş günahlardan tövbe edip bağışlanmak için ele geçmez bir fırsattır. Bu gece; dileklerimizi, isteklerimizi Allah’a arz etmek için de değerli bir fırsattır. Kadir Gecesi, Allah’ın rahmet ve bağışlamasının sağanak halinde yeryüzüne indiği, dileyen her mümini armağanlara gark ettiği bir gecedir. Yeter ki kulları Rablerine yönelsinler, meşru ve makul dileklerini onun ulu dergâhına arz etsinler. Peygamberimizin, hanımı Hz. Ayşe’ye bu geceye mahsus olarak öğrettiği şu duayı da tekrarlamayı asla unutmamalıdır: Allahümme inneke afüvvün, tühibbü’l-afve, fa’fü anni (Ey Rabbim, muhakkak ki sen çok bağışlayıcısın, bağışlamayı seversin, o halde beni bağışla!)[4]
Dini bilgiler
TÜRBE
Toprak anlamına gelen "türâb" ile ilgili bir sözdür ve mezar üzerine yapılan bina demektir. Müslümanlarda, bu arada Müslüman Türklerde türbe mimarisi son derece gelişmiş bir mimarlık alanıdır. Selçuklulardan itibaren Türklerin egemen olduğu topraklarda çok güzel türbeler inşa edilmiştir. Kayseri, Konya, Sivas gibi merkezlerde döner kümbet, sırçalı kümbet gibi isimlerle anılan çok değerli türbe örnekleri vardır. Osmanlılar zamanında da mimarlık değeri bulunan çok güzel türbeler yapılmıştır. Padişahlara, din ve devlet büyüklerine ait olan bu türbelerin örneklerine Osmanlılara merkez olmuş Bursa, Edirne, İstanbul gibi vilâyetlerde sıkça rastlanmaktadır. Osmanlılar zamanında yapılmış ve ünü bütün dünyaya yayılmış olan bir türbe Bursa'daki Yeşil Türbedir. Çelebi Sultan Mehmet'e ait olan bu türbe yeşil renkli çinileriyle tanınmıştır. İstanbul'daki Eyüp Sultan türbesiyle, Konya'daki Mevlâna türbesi de ünlü türbeler arasındadır.
Türbeden söz ederken yalnızca Türk-İslam sanatının değil, dünya sanatının da şaheserlerinden biri olan ünlü Tac Mahal'i anmadan geçmemeliyiz. Hindistan Türk imparatorluğunun hükümdarlarından biri olan Şah-ı Cihan'ın genç yaşında ölen çok sevdiği eşi Ercüment Bânû Begüm için yaptırdığı Tac Mahal, yapıldığı 17. yy. ortalarından bugüne kadar bir benzeri daha yapılamamış olan bir türbedir. Hindistan'da Agra şehrinde inşa edilmiş olan bu türbe gerek dillere destan güzelliği gerekse inşasında kullanılan malzemenin kalitesi ve pahalılığı sebeiyle her gün binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Din büyüklerinden özlü sözler
GÜNAH - GÜNAHKÂR
Günahtan sakınmak, tövbe ile uğraşmaktan daha kolaydır.
Hz. Ömer
Sahibine üzüntü veren günah, sahibine gurur veren ibadetten hayırlıdır.
Ata-i İskenderi
Günah işlediği zaman üzüntü değil sevinç duyanların hali, günah işlemekten daha beterdir.
Mansur bin Ammar
Allah’tan korkan günahkâr, ibadetine güvenen âbidden daha makbuldür.
Sâdî
Nefse, günahtan kaçınmak ibadet yapmaktan daha zor gelir. Onun için günahtan kaçınmak daha sevaptır.
İmam Rabbânî
İşlenen günahların kokusu olsaydı, günahlarımın kokusu yüzünden hiçbiriniz bana yaklaşmazdı.
Muhammed İbn-i Sirin
Ramazan fıkrası
CANLI BALIK, TAZE BALIK
Mahalle aralarında seyyar tezgâhıyla balık satan bir delikanlı, “Balıklar canlı, balıklar canlı!” diye bağırıyormuş. Yaşlı bir kadın tezgâha yaklaşıp sormuş:
– Oğlum, balıklar taze mi?
Delikanlı öfkeli bir cevap vermiş:
– Teyze sen ne diyorsun, ben balıklar canlı diyorum, sen taze mi, diye soruyorsun!
Kadın, delikanlı kızıyor diye hiç aşağıdan almamış:
– Oğlum, baksana bana, ben de canlıyım; ama taze miyim?
[1] Kadir Suresi, ayet: 1- 5
[2] Buhari, C. 6, S. 314
[3] Buhari, C. 4, S. 70
[4] Buhari, C. 6, S. 318