Serhat Uçak, pazar günü kameraman arkadaşı İsmail Velioğlu'yla birlikte televizyondaki maçı seyredebileceği bir kahvehane arıyordu... Meşhur Uzun Cadde'de 17 - 18 yaşında bir genci durdurup maç seyredilebilecek bir yer sordular. Delikanlı da sıcak davrandı ve ben sizi götüreyim dedi.. Yolda yürürken sağdan soldan konuşmaya başladılar. Söz futbola geldi. Trabzonlu delikanlı, Serhat'a hangi takımı tuttuğunu sordu. Beşiktaş yanıtını alınca:- Abi iyi ki Fenerli değilsin... dedi...- Neden?- Abi onlar Rum - Hıristiyan...Serhat Uçak ve İsmail şaşırdılar... İkisi birden "Bu nereden çıktı?" diye sorunca delikanlı şu karşılığı verdi:- Abi Fener Rum Patriği bile var gazetelerde okuyoruz...Arkadaşlarımız bunların farklı şeyler olduğunu anlatmaya çalışmış, ama delikanlı pek inanmamış.Diyeceğimiz.. Ülkenin kültürel dokusunda ciddi zayıflama oluşurken her çeşit ayrılık da özellikle körükleniyor...Çağdaş insan artık dinsel, etnik, kültürel aidiyetlerini üstünlük aracı yapmıyor... Bunu öğrenmemizin vakti geldi, geçiyor. CNN Türk televizyonunun titiz muhabirlerinden Serhat Uçak, geçen hafta Trabzonlu aydınların buluşmasını ve rahip Santoro'nun ölüm yıldönümü nedeniyle düzenlenen ayini takip etmek
- Biz Türkler Almanya'ya geleli yarım asır oldu... Yarım asırdır bu parlamentolarda hakkımızda kararlar alınıyor. Ama hakkımızda karar alınırken bize hiçbir şey sorulmuyor. Yarım asırdır bu parlamentoya ilk kez adım atıyoruz... Bavyera Parlamentosu'nda hiç Türk yok... Ama Türklerin şikâyeti çok. Örneğin, son aylarda okul teneffüslerinde çocukların Türkçe konuşmaları yasaklanıyor... Türkçe dersleri için sınıf verilmiyor. Türkler eziliyor. Ama kimseye dert anlatamıyor...Dönelim kültür haftalarına... Ali Kılıç'ın başkanlığındaki Türk - Alman Dostluk Derneği 7 yıldır sürdürüyor bu haftaları. Şubattan başlayarak 4 ay boyunca Münih ve çevresinde konferanslar, paneller, konserler, temsiller düzenleniyor. Türk ve Almanların kaynaşması için ortak kültür noktaları oluşturuluyor. Ali Kılıç:- 7 yıl önce sadece 4 bin kişiye ulaşabiliyorduk, bugün on binlerce kişiye ulaşabiliyoruz, diyor.Kültür haftalarının açılış gecesinde salonu Türk ve Almanların eşit sayıda doldurduğu gözleniyor...Açılışta CHP Genel Sekreter Yardımcısı Bihlun Tamaylıgil de Almanları hayli acıtan bir konuşma yapıyor... Alman Parlamentosu'nun Ermeni soykırımını kabul etmesini eleştiriyor... Türk dostu Almanlar dikkatle
- PKK, ABD tarafından resmen terörist bir örgüt olarak tanımlanmasına rağmen ABD kontrolündeki Kandil Dağı'nda hiç saklanmadan faaliyette bulunuyordu...PEJAK için devşirilen Kürtler İran'a saldırı hazırlığı içindeydi.İran'a karşı PKK'nın PEJAK kolunu kullanmaya hazırlanan (ve halen de kullanan) ABD'den bizim hükümet ikide bir PKK'ya karşı önlem istiyor. Ne gerçekçi talep değil mi?Bu arada... Carter döneminin ünlü güvenlik danışmanı Zbigniev Brezinski hafta başında Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komitesi'nde tanıklık etti. Konuşması sırasında Bush yönetiminin İran'a saldırmak için gerekçe yaratmak amacıyla bir komplo düzenleyebileceğini ima etti... Amerikan basını bu tarihi tanıklığı es geçti. ABD İran'a saldırı hazırlıklarını sürdürüyor. Böyle bir saldırı Türkiye'yi ekonomik yönden müthiş sarsacaktır. Üstelik ABD bizi de bu savaşa bulaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Başımızdaki iktidar bu gelişmelerin ayırdında görünüyor mu? Böyle bir izlenim alıyor musunuz? Basınımız Associated Press Ajansı'nın önceki gün (2 Şubat) geçtiği habere fazla itibar etmedi... Oysa dört gözle görmemiz gerekirdi. AP Ajansı muhabiri Kathy Gannon, Kandil Dağı'na gidiyor... Üzerinde PKK bayrağı
"Ankara'da toplam 230 iş müfettişiyiz. Bakanlık bize sadece 50 bilgisayar verdi. Geri kalanlar bilgisayarlarını ya kendi ceplerinden aldılar ya da arkadaşlarınınkini kullanıyorlar. Verilen bilgisayarların çoğunun dökülmesi bir yana, kâğıdını, yazıcısını, tonerini, vs. kendi cebimizden almak zorundayız. Bizler işyerlerindeki teftişlerimizi İş Teftiş Rehberi'ndeki talimatlara göre yaparız. Eskiden rehber değiştiğinde bakanlık yenisini bastırır, imza karşılığında bizlere dağıtırdı. Rehber geçenlerde bir kez daha değişti, ancak bakanlıkta para olmadığı için yenisi bastırılamadı. Şimdi bizlere, 'Flash disk getirin yeni rehberinizi oraya kaydedelim' diyorlar. Artık denetimlere bu disklerle gidecekmişiz. Ama denetlediğimiz işyerinin sorumlusu bize kendi bilgisayarını kullandırmazsa ya da flash disk ile işyerindeki bilgisayar arasında uyumsuzluk olursa denetimi nasıl yapacağımız meçhul. Bunlar yetmezmiş gibi bizden bir de her ay ortalama 20 işyerini denetlememiz isteniyor. Bir ay 22 işgünü olduğuna göre raporlarımızı ne zaman yazacağız, bu sorumuza yanıt veren yok. Raporlarımızın kâğıda yazılması gerekiyor, ama para yokluğundan kâğıt da verilmiyor."Dostumuza, sizin bakanlıkta her şey mi
Cemiyet Başkanı Erinç, 301. madde tartışmalarına da değindi...Başbakan sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelip hükümete tek bir öneri getirmesini istiyordu...Atatürkçü Düşünce Derneği'nden cami yaptırma derneklerine kadar yüzlerce STK bir araya gelip tek bir öneri saptayacaktı... Olacak şey mi? Ayrıca neden tek öneri?Gazeteciler Cemiyeti "Türklüğü aşağılamak" sözünün belirsiz olduğunu, sert eleştirinin aşağılamak olarak değerlendirilebileceğini, o yüzden "aşağılamak" yerine "hakaret etmek" deyiminin getirilmesini istiyor.Kaldı ki hakareti cezalandıran bir başka madde de zaten mevcut yasada... Cemiyet "Türklük" yerine de "Türk milleti" ibaresinin konulmasını öneriyor...Gazetecilik... cinayet... ölüm... ceza... hapis... Bizim meslek kimi karanlık kavramlarla ne kadar iç içe... Abdi İpekçi'yi ölümünün 28'inci yılında mezarı başında anarken Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç'in ilginç konuşmasını da dinledik... Erinç, gazeteci cinayetlerinin kısa bilançosunu yaptı... İlk gazeteci cinayeti 1909 yılında işlenmiş, Hasan Fehmi Bey öldürülmüştü. Bu tarihten sonra Abdi İpekçi'nin öldürülmesine kadar geçen 70 yılda öldürülen gazeteci sayısı 15 olmuştu... İpekçi'nin ölümünden bu
Peki sonra mı? Efendim rica büyük yerden olduğu için AKP, Cargill'i kurtarma inadından vazgeçmedi... Sezer'in geri gönderdiği madde dün Meclis'te ikinci kez görüşüldü, yıldırım hızıyla ve aynen geçti.Bir tarafta Bush - Cargill ikilisi ve onların taşeronu AKP var... Bir tarafta onurlu ve bağımsız bir ülkenin soylu yargı organları ve devlet bürokrasisi... Hukuk savaşı sürüyor... Talancılara öyle kolay teslim olmak yok... Nişasta bazlı şeker üreten Amerikan Cargill'in Bursa'daki fabrikası 1.sınıf tarım arazisinde kurulduğu için mahkemelik olmuş... Faaliyeti yargı kararıyla durdurulmuş... Ancak bu karar bir türlü uygulanamamış... ABD Başkanı Bush devreye girip Tayyip Erdoğan'dan, "Bu fabrikanın hukuki sorunlarını çözün" ricasında bulununca Endüstri Bölgeleri Yasası'na konulan bir hükümle fabrika kurtarılmaya çalışılmış... Ancak Danıştay, yapılan bir itiraz üzerine fabrikanın kurulu olduğu arazinin Endüstri Bölgesi kapsamına alınması kararını iptal edince Cargill'in kurtarılması planı suya düşmüş... AKP bunun üzerine sorunu Toprak Koruma Yasası'na eklenen bir maddeyle çözmeye çalışmış... Bu madde Cumhurbaşkanı Sezer'den dönünce 'Cargill'i kurtarma operasyonu' bir kez daha fiyaskoyla
Kendini "demokrat aydın" diye adlandıran gruplarla, kendini "milliyetçi /ulusalcı" diye niteleyen kesimler arasında çekişme ve sürtüşme devam ediyor...Örneğin Lapseki'de feribot kaçıran eylemci askerlikten ihraç edilmiş, ruhen sakat birisi olduğu halde "demokrat aydın"lar ona "ulusalcı" yaftasını yapıştırmakta gecikmedi....Kendilerini demokrat olarak tanımlayanların demokrasi adına savunduklarına bakarsanız orada da bir gariplik var; 301. madde, ruhban okulu, azınlık vakıfları, Orhan Pamuk, Ermenilerle ilişkiler vs...Bu konuların ortak yanı AB'nin dayattığı istekler olması... Demokrasi adına bunları savunanlar nedense yüzde 25 oyla iktidar imkânı veren seçim yasasını, liderlere padişah statüsü tanıyan siyasi partiler yasasını vs. tartışmıyorlar... "Aydın"lar ama... Halkı kasıp kavuran gelir uçurumu, vergi adaletsizliği, kadrolaşma, yolsuzluklar, irtica, tarım sorunları gibi konulara hiç değinmiyorlar. Günlerdir petrol kanunundan söz ediyoruz. Oralı olan yok. Aydını, demokratı, milliyetçisi, ulusalcısı, liberali, sosyalisti... Ülkesiyle, onun bugünü ve yarınıyla ne kadar ilgili? Mesele bu... Hiçbir şeyin dozunu ayarlayamıyoruz... Ölçüyü tutturamıyoruz... Hrant Dink'in katli
1 - Yeni kanunda yabancı devletlerin müracaatının Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirilmesi koşulu ortadan kaldırılmış, "ülke yararını gözetme" anlayışı terk edilmiştir.2 - Petrol sektörünün en riskli bölümü olan arama aşamasında yapılması gerekli teşvik ve destekler yerine üretim aşamasında teşvikler verilerek yanlış politikaya sapılmıştır.3 - Devlet hisselerinde yapılan önemli oranlardaki indirimlerin, geçmişte başlatılmış üretime de uygulanmasıyla, ülke milyonlarca dolarlık kayıplara uğrayacaktır. 4 - Arama ruhsatı sayındaki tüm kısıtlamalar kaldırılarak tek bir şirketin tüm ruhsat alanlarını kapabilmesinin önü açılmıştır.5 - Üretim sahalarının kullanılmasında eski Kanuna göre uygulanan 40 yıl sınırlamasının kaldırılarak sahanın sınırsız süre ile şirketlere bırakılması devlete geçebilecek bir hakkın önlenmesi sonucunu doğurmaktadır.6 - Petrol üretiminden alınan Devlet Hissesinin % 50'sinin üretimin yapıldığı ilin il özel idaresine bırakılması bütçe ilkelerine ve bölgelerarası eşitliğe aykırıdır... Özetle: Bu yasa ile ülkenin petrol kaynakları sınırsız ve süresiz olarak yabancı şirket ve ülkelere devredilmektedir.... İşgal altındaki Irak'a kabul ettirilen soygun yasasının