Emekli resim öğretmeni Tuğrul Cankurt’un, 5 Eylül 2004’te geçirdiği trafik kazası sonucu boynundan aşağısı felç olur. Her bakımdan başkasına bağımlı olarak yaşamak zorunda kalır. Kendi deyimiyle, bedenine söz geçiremeyeceğini anlayınca, böyle yaşamaktansa onurlu bir ölümü yeğler. Türkiye’de yasalar ötanaziye izin vermediğinden, ölmek için İsviçre’ye gitmek ister. Bu isteği İsviçre’de kabul edilir.
Yunancada eu (iyi, güzel) ve thanatos (ölüm) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan ötanazi, günümüzde büyük bir tartışma konusu. Belçika, Lüksemburg, Hollanda, İsviçre, ABD’de Oregon ve Washington eyaletleri, Tayland ötanaziyi kabul etmişler. Yasalarda sözü edilen, hastanın kendi iradesiyle ölümü seçmesi.
AİHM’nin Pretty kararı
AİHM ötanazi konusundaki tek kararını Pretty/İngiltere davasında (29.7.2002) verdi. Bn. Pretty, motor nöron hasta-lığı nedeniyle tüm yaşamsal işlevleri için makinelere bağlı ya-şamakta. Kısa bir
Başkan Obama, NATO zirvesinde, “AB’nin Türkiye’nin tam üyeliğine doğru ilerlemesini” istedi ve bunun “Türkiye’nin sıkıca Avrupa’ya bağlanmasını sağlayacağını” belirtti.
Buna Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy hemen gereksiz sertlikle yanıt verdi. Türkiye’nin üyeliğinin AB üyesi devletlerin işi olduğunu, kendisinin her zaman Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu ve bundan sonra da olacağını söyledi.
Sonra da alay edermişçesine, “Türkiye çok büyük bir ülkedir. Avrupa’nın ve AB’nin müttefikidir. Ayrıcalıklı bir ortak olarak kalacaktır” gibi sözlerinin doğuracağı zararı azaltmaya yönelen ama gerçekte çoğaltan sözler söyledi.
Sarkozy’nin yersiz çıkışı
Obama, Türkiye’de, Bay Sarkozy’ye yanıt verdi: ”ABD, AB üyesi değildir, doğru. Ama bu benim düşündüklerimi söylememi engellemez. Avrupalılar da ABD politikalarının nasıl olması gerektiği konusunda bize fikir verdiler. Ne yapmamamız gerektiği konusunda önerilerde
NATO’nun 60. Yıldönümü nedeniyle Strasbourg’da toplanan Devlet başkanları zirvesi uluslararası ilişkilerin kritik bir dönemine rast geldi.
Toplantı, Obama’nın başkan seçildikten sonra ilk kez Avrupa liderleriyle bir araya gelmesine vesile oldu. Guantanamo’nun kapatılması, Obama’nın Bush döneminin hatalarını düzeltme ve çok taraflı bir dış politikaya dönme iradesini ortaya koyması, ABD’nin Avrupa ile yeniden değerler temelinde buluşması olanağını yarattı. NATO’nun Atlantik bağlarını güçlendirdi.
Öte yandan, toplantıda Fransa, NATO’nun askeri kanadına dönme ve ittifak içinde etkili bir rol oynama kararlılığını açıkladı. Zirvede, Fransız-Alman dostluğuna vurgu yapan simgesel davranışlar, Sarkozy’nin Almanya ile birlikte NATO içinde bir “Avrupa sütunu” kurmak istediği yönündeki konuşmaları, Rasmussen’in AB’nin görüşlerini yansıtacak bir Genel Sekreter niteliği taşıması, NATO’da AB’nin ve Fransız-Alman ekseninin daha fazla ağırlık taşıyacağının işaretlerini veriyor.
Katkı
Avrupa Konseyi’nin “Hukuk Yolu ile Demokrasi Komisyonu”, diğer adıyla Venedik Komisyonu, “Türkiye’de Siyasal Partilerin Yasaklanmasına İlişkin Anayasa ve Yasalardaki Hükümler Hakkında Görüş” başlıklı raporunu yayımladı. Rapor, Venedik Komisyonu’nun 13-14 Mart 2009 tarihlerinde yaptığı toplantıda kabul edildi.
Rapor, Türkiye’de siyasal partilerin kapatılmasına ilişkin yasaları ve uygulamayı inceliyor ve şu sonuçlara ulaşıyor:
a) Yasa hükümleri: Siyasal partilerin kapatılmasına ilişkin, Anayasa’nın 68. ve 69. maddelerinde yer alan kapatma nedenleri, Avrupa’daki anayasalara kıyasla çok uzun bir liste oluşturuyor. 8 ayrı tür kapatma nedenini içeriyor. Bunlara Siyasal Partiler Yasası’ndaki yasaklar da eklenirse liste büsbütün uzuyor. Siyasal Partiler Yasası’ndaki yasaklar Anayasa’daki yasakları genişletiyor.
‘Kapatma eşiği çok düşük’
Siyasal partilerin kapatılması eşiği çok düşük. Kolayca kapatılabiliyor. Gerçi, 2001 yılında yapılan anayasa değişiklikleriyle,
Yerel yönetim seçimleri geride kaldı. Önümüzdeki aylarda Türkiye’nin gündeminin en önemli maddesinin Anayasa’da yapılacak değişiklikler konusu olması beklenmeli. Sayın Başbakan’ın konuşmalarından anlaşıldığı kadarı ile yapılması tasarlanan değişiklikler sınırlı olacak ve geniş bir mutabakat aranacak. Yapılacak değişiklikler arasında Anayasa’nın siyasal partilerin kapatılmasına ilişkin 69. maddesi de bulunuyor. Amaç siyasal partilerin kapanmasını güçleştirmek.
Bu değişiklik gerçekleştirilirken AİHM’nin kararlarının göz önünde tutulmasında yarar var.
Temeldeki ilkeler
AİHM’nin parti kapatmaya ilişkin kararlarını bir bütün olarak incelediğimizde şu ilkeleri görüyoruz:
a) Siyasal partiler demokrasinin işlerliği bakımından temel bir göreve sahip. O nedenle siyasal partilerin kapatılması ancak çok zorunlu durumlarda haklı görülebilir.
b) Bir siyasal parti, yasaların ya da Anayasa’nın değiştirilmesini önerebilir. Bunu yaparken iki koşul aranır. Birincisi, başvuracağı araçlar yasal ve demokratik olmalı.
Türkiye, günlerdir akşamları siyasal parti liderlerinin meydanlarda çoğu kez bağırmaktan kısılmış bir sesle, ama gene de bağırarak, boyunlarında kentin futbol takımının renklerini taşıyan bir atkı, birbirleri hakkında söyledikleri sözleri dinleyerek yemek yiyor.
Konuşmaların en çok kreşendo bölümlerini seviyorum. Bu anın yaklaştığını bir önceki aşamadan anlıyorsunuz. Önce liderin yüzünde alaycı bir gülümseme beliriyor. Öteki lider ya da liderler hakkında yumuşak bir sesle küçümseyici sözler söylüyor ya da fıkra anlatıyor.
Bazen şiir bile okunduğu oluyor. Bir ara konuşmalar liderler arasında şiir okuma yarışmasına dönüşmüştü. Ondan sonra birden gök gürlüyor. Lider bağırmaya başlıyor. “Sen kimsin?”, “Sen ne anlarsın?”, “ Git, kırk fırın ekmek ye”, “İki elim yakanda”, “Aynaya bak aynaya” gibi sözler.
Meydanda bir alkış kopuyor. Sloganlar atılıyor. Lider boyunları bükük kırmızı karanfilleri demet demet halka atıyor.
Türkiye yerel yönetim
Her eğitim sistemi bir insan projesi içerir. Belirli tipte bir insan yaratmayı amaçlar. eğitim programlarına, ders kitaplarına bu insan projesi yön verir. Türk eğitim sistemi nasıl bir insan yaratmayi amaçlıyor? Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile Tarih Vakfı’nın birlikte yürüttükleri “Ders Kitaplarında İnsan hakları II. Tarama sonuçları” başlıklı araştırma bu soruya yanıt niteliğinde. Araştırmanın bazı sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum.
10. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi programında, insan hakları “Allah’ın kullarına hiçbir ayrım gözetmeden verdiği haklar” olarak tanımlanmakta. 9. sınıf ders kitabında ise “insan haklarına saygılı olmanın hem bir vatandaşlık görevi hem de dini bir yükümlülük” olduğu belirtiliyor. İnsan haklarını dinle ilişkili olarak öğretmek yanlış sonuçlar doğurur. Dinsel ahlak kuralları ile insan hakları aynı şey değil. İnsan hakları aydınlanma çağının laik düşüncesi ile ortaya çıkıyor. Laik hukuk anlayışına dayanıyor. Bireyin haklarının korunması
Bu sorunun yanıtını BM “Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Komitesi”nin (CERD) 4 Mart 2009 tarihli Türkiye raporu veriyor. Komite’nin raporunu, Avrupa Konseyi’ne bağlı ”Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu”nun (ECRI) 15.02.2005 tarihli Türkiye raporuyla birlikte okumak gerekir. O zaman Türkiye’nin eksiklikleri, alması gereken önlemler daha iyi anlaşılıyor.
Her iki rapor da “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini alenen tahrik” suçunu düzenleyen, Ceza Kanunu’nun 216. maddesi üzerinde duruyor. İki rapor da bu maddeyi yetersiz buluyor. “Alenen tahrik” yanında basın yayın yoluyla ırkçı görüşlerin, düşüncelerin yayılmasının da suç kapsamına alınmasını tavsiye ediyorlar. AİHM kararlarında da ırkçı düşüncelerin açıklanmasına getirilen sınırlamalar ifade özgürlüğünün ihlaline yol açmıyor.
Her iki rapor, Türkiye’nin ırk ayrımcılığını açık bir biçimde yasalarında tanımlamasını öngörüyor. Böyle bir tanım, BM Irkçılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin 1. maddesinde yer alıyor. ECRI, Medeni Kanun ve idari yasalarda da ırk ayrımcılığını önleyen hükümlere yer verilmesini tavsiye ediyor.
Kürtler, Romanlar kırılgan grup
ECRI