
Yaklaşık 8 yıllık geçmişi olan bir Alternative Rock topluluğu Frapan.
Beyaz perde ve televizyonda, müzik çalışmalarıyla adından söz ettirmesinin ardından 2010 yılında kendi adını taşıyan debut stüdyo albümünü piyasaya sunan grup; geçtiğimiz günlerde ise ikinci stüdyo albümü Süper Akıllı Roket'i yayınladı.
Ben de dinlediğim 11 şarkıya dair notlarımı yanıma aldım ve söz konusu bu yeni albümün lansman konserine 4 Nisan'da, Hayal Kahvesi'nde çıkan Frapan ile Çukurcuma'da buluştum. Aslında salt Lila Records etiketiyle yayınlanan yeni albümü konuşmadık, Frapan'la. Muhabbetin çerçevesini elimizde sabit tutarken, aynı zamanda belli başlı duraklarda mola vererek, 2005 yılından günümüze doğru bir yolculuğa da çıktık.
2005 yılında başlayan bir yolculuk sizinkisi. İlk önce bir soundtrack çalışması, sonra bir dizi için yapılan 6 şarkı ve ardından 2010 yılında gelen debut albüm. Albüme gelene kadarki o ilk 5 yıllık süreci nasıl özetlersiniz?
Samet Evci (Vokal - Gitar): 3 aylık bir ön hazırlığın ardından 2005 yılında barlarda çalmaya başladık. 2010 yılına kadar da Taksim civarındaki irili ufaklı birçok mekanda cover yoğunluklu performans sergiledik. Tam o 5 yıllık süre içerisinde de bize bir sinema filminden ve bir diziden teklif geldi. Bunların müziklerini yaptık. Aşk Yakar adlı diziye 6 - 7 tane şarkı besteledik. Bir yandan da kendi şarkılarımız yavaş yavaş birikmeye başlamıştı ve 2010 yılında ilk albümümüzü Levent Büyük prodüktörlüğünde yayınladık. Levent ağabeyin büyük katkısı olmuştur bize, ilk albümde. Bir prova esnasında bizi dinlerken: "Çocuklar artık zamanı" diyerek, albüm sürecini hızlandıran da odur.
Orkut Atalay (Bas Gitar): Ne eklenebilir ki? Samet gayet iyi açıkladı o dönemi ve bana diyecek pek birşey kalmadı. (Gülüyor)
Daha çok sorum var, merak etme. (Gülüyorum). Şimdi, o ilk döneminizden konuşmak istiyorum biraz daha. Sinema tamam; ama diziler epey merkeziyetçi olabiliyor. Sonuç olarak televizyondan bahsediyoruz ve bir anda büyük bir izleyici kitlesinin önüne çıkabiliyorsunuz. Örneğin o dönem verdiğiniz bir röportajda: "Frapan'ın sound'u aslında bu diziye verdiği şarkılardan çok farklı." diyorsunuz. Ortada size dair ipuçları sunacak bir albüm yokken televizyonda yer almak, müziğinize dair bir kafa karışıklığı yarattı mı? Yani, ilk albüm için kolları sıvadığınızda "Bir dakika! Tamam bu şarkılar sound'umuzu yansıtmıyor dedik; ama yine de insanların aşina olduğu taraftan gidelim." diye düşündünüz mü?
Samet: Sana şunu açıkça söyleyeyim: O dönem, o dizi işinde bulunmak zorundaydık. Maddesel olarak yani. Çok daha az konser, çok daha az paraya konser verebilen bir grupsun ve kendini bir şekilde bu çarkın içinde döndürmen gerekiyor.
Erkan Erten (Gitar): Albümün finansmanını sağlamak amaçlı da denilebilir. Klişe mi oldu? (Gülüyor)
Samet: O da var tabii. Ayrıca o dizide şarkılarımızla yer almanın kimi sıkıntıları da oldu. Örneğin, uzunca bir süre dizideki şarkılarımızla bilindik ve o parçalar üzerinden değerlendirildik. İlk albüm çıktığında da kimi insanlar tarafından eleştirildik. Aşk Yakar'daki şarkılara benzer yapıda parçalar bekleniyordu belki de. "Siz böyle aşk şarkıları filan yapıyordunuz. Şimdi ne oldu?"ya benzer tepkilerdi bunlar.
Kendi adınızı taşıyan ilk albüme doğru yol alalım o halde. Bir geçiş dönemi miydi o albüm; yoksa Frapan'ın köklerinin arz-ı endamı mıydı?
Samet: Değişimlerin sürekliliğine inanıyorum ben. Haliyle bizim de müziğimiz gelişiyor. İlk albümle ikinci albüm arasında da bir gelişme süreci var zaten. Örneğin ilk albüm daha Grunge'tı. İkinci albüm ise tamam yine Grunge var; ama Elektronik geri planlı bir çalışma. Sonuç olarak beğeniler değişebiliyorsa, müzik de değişebilir. Sert sınırlarımız yok bu konuda. "Böyle çıktık, böyle gitmeliyiz." Hayır. Bu anlayış bize göre değil. Bir de şu var; aşağı yukarı birbirine benzeyecektir albümler; çünkü aynı grup. İstediği kadar farklı şeyler katılsa da müziğimiz kendisini belli eder, ediyor da.
Geçtiğimiz günlerde de ikinci stüdyo albüm geldi: Süper Akıllı Roket.
Samet: Albümü kendi stüdyomuzda kaydettik. Çok uzun sürdü. Neredeyse 1 buçuk yıl sürdü. Üzerine çok düştük, inanılmaz uğraştık. Maestring ise İngiltere'de, Abbey Road Studios'ta, Steve Rooke tarafından yapıldı.
Erkan: Aslında bu kadar uzun stüdyo çalışmaları 1990'larda kaldı. Artık giriyosun, çalıyosun ve "tamamdır" deyip toparlıyorsun. Biz aşırı üzerine düştük.
Parçalar bir bir akarken genel formdaki efektif yapı dikkatimi çekti. Elektronik geri plan ve Grunge - Experimental Rock'ta çevrelenen bir sound. Tam olarak nerede bu albümün merkezi?
Orkut: Senin de anlattığın iki tarzın bütünlediği sound; aslında tam istediğimiz ve planladığımız yapıydı. Süper Akıllı Roket'te, ilk albümdeki müziği tümüyle terketmeyip üzerine eklemeler yapmak istemiştik ve bunu da hayata geçirdik, diyebilirim. Zaten biz; ikinci albüm için stüdyoya girdiğimizde ya da önceki tasarlama sürecinde, "İlk albümün izlerini tümüyle ortadan kaldıralım" gibi bir düşüncede değildik. Sadece eklentilerin peşine düşmüştük. İngiliz müziğine yakın elektronik eklentilerin ardından da istediğimiz gibi oldu her şey.
Erkan: Kaldı ki; şarkı da kendi kendine bir yola giriyor. Örneğin; "Bu Nasıl Hayat?" şarkısını, istesen de Hard Rock yapamazsın ya da "Para Verin Bana"da elektronik alt yapıyı merkeze çekemezsin. Samet, bir şarkıyı az-çok bir yola koyup getirdiğinde, o yolun üzerine oturtabilecek eklentilerin derdine düşüyoruz. Albümde yer alan her şarkıda elektronik müdahaleler yok mesela. Her parçaya sokuşturmak gibi bir düşüncemiz de olmadı zaten. Aslına bakarsan, biraz evvel bahsettiğim "Para Verin Bana" parçasını albüme koymamayı düşünmüştük bir ara. Fazla sert olduğunu düşünmüştük çünkü. Fakat sonra, o parçayı albüme aldık. Sonuç olarak bizler müzisyeniz ve plak şirketi gibi düşünemeyiz. "Albüm şu yönde gitsin, yok bu yönde gitsin" gibi planlar içerisinde olmadık.
Samet: Bana sorarsan, bizim için müziğimizin en iyi tarafı; başımızda bir prodüktörü tercih etmemiş olmamızdır. Bu albüm için söylüyorum bunu. Tamam halihazırda bir plak şiketimiz vesaire var; ama onunla anlaşırken de albümün genel yapısı hakkında son sözün bizde olması gerektiği konusunda bir mütabakata vardıktan sonra hareket ettik.
Plak şirketiyle masaya otururken, bir ön pazarlık oldu anladığım kadarıyla. Buradaki "pazarlık" tümüyle masumane ve olumlu yöndedir. (Gülüyorum)
Samet: Elbette.
Erkan: Biz, etrafımızdaki insanları dinliyoruz ve onlardan fikir alıyoruz; ama yine bildiğimizi yapıyoruz. (Gülüyor)
Samet: Bir de şu var: "Şu şarkıyı albüme koyalım" ya da "Şu parça çok biliniyor bir cover'ını patlatalım" gibi düşüncelerde olmadık. Kaygı ile hareket etmedik.
Erkan: Örneğin çok meşhur bir parçayı cover'ladığımızı varsayalım. O parça milyon defa tıklanırken, bestesi bize ait bir parça çok az dinlenmiş olsun. Bak sana açık söyleyeyim, ben müziği bırakırım. O an: "Yahu arkadaşlar, biz galiba bir şeyleri yanlış yapıyoruz" der ve arkamı dönüp giderim." (Gülüyor)
Piyasa, özellikle ilk albümlerini yapma telaşındaki grupları cover parçalara sürüklüyor sanki.
Erkan: Kesinlikle.
Samet: Bize en az 10 defa teklif gelmiştir: "Cover parçayı albümlerinize ekleyin" diye.
Erkan: 1 ay mutlu olursun. Dinlenirsin de. Fakat sonra? Biz kendi müziğimizin peşindeyiz.
Samet: Bizim derdimiz bir anda şöhret olmak değil.
Erkan: Bir sonraki albümümüzü yayınlayabilelim. Konserlerimiz de biraz kalabalık geçsin. Bizim derdimiz bu. Müzik temelli.
Samet: Biliyoruz ki; bu uzun bir yol. Halihazırda keyif aldığımız bir iş var. "Şöyle yapalım da şöhret olalım", "Şu şarkıyı söyleyelim de çok para kazanalım"; bunlar, sana açık söyleyeyim mide bulandırıcı şeyler. Şimdi piyasanın yönlerdirmesinden bahsettin. Evet, haklısın; ama balık baştan kokar. Eğer müzisyen, kendisine yönelen kimi direktifleri kabul edip de hareketlenirse, hiçbir şey değişmez, değişmiyor da. Piyasadaki akışın yönü belli, eyvallah. Bence yine de sanatçının doğal olarak bu baskıya diklenmesi gerekir.
Maddi kaygılar da var elbette.
Müzik öyle çok fazla maddi kaygılar üzerine inşa edilebilecek bir olgu değil. Ticaretle uğraşırsın, gider limon satarsın. O çok önemli değil. Toplumu besleyen sanatçılardır diyorsak; sanatçıların bu kolay yolları bırakması lazım. Kısacası, sektörün bu durumda olmasında, yapımcılar ve plak şirketleri çok masum. Esas suç bizlerde, müzisyenlerde.
Peki. Albüme dönelim tekrar. Gerçi biraz evvel bahsettik hafiften. Biraz daha üstüne gitmekte fayda var. Vokalde Eddie Vedder ve Thom Yorke etkisi de göze çarpıyor. Sever misiniz Pearl Jam,Radiohead?
Samet: Hadi Orkut. Bu soru senin. (Gülüyoruz)
Orkut: Hemen cevap veriyorum. Her iki grubu da severim. (Gülüyor)
Samet: Biz zaten ilk albüm sürecinden önce Pearl Jam şarkılarıyla bar programları yaptık. Hayal Kahvesi'nde 2 yıl, Bronx'ta 1 yıl çalarken, işledik onların parçalarını. Pearl Jam'in yeri ayrıdır bizde. Elbette Radiohead'i de dinleriz yoğun olarak;. Nasıl dinlemeyiz ki? Adamlar yeni dönemin Mozart'ı, Bach'ıdır bana göre.
Bu arada albüme adını veren parçaya ilk klibi çektiniz. Yaşadığımız dönemi, yaşayan insanlara hatırlatan bir klip olmuş.
Samet: Körfez Savaşı'nı hatırlarsın. O zamanlar şöyle birşey çıkmıştı: Akıllı Füze. O füzenin, yerin 5 kat aşağısındaki insanı bulup vurabildiği söyleniyordu ve biz de bu haberleri izlerken "Vay be, helal olsun. Teknoloji işte." diyorduk. 10 - 11 yaşlarında çocuklardık sonuç olarak. O dönem çevremizdeki hiç kimse "Bu füzeler teknolojinin eseri filan; ama insanlar vuruluyor ve hatta ölüyorlar." demedi. Şarkının çıkış noktası da buydu zaten: "Füze akıllı; ama bu iyi bir durum değil." Hiç kimse bir şey demedi derken de o durumu eleştirmiyorum. İnsan, tam olarak böyle bir varlık zaten. Bombaların seyrini ve sonrasında oluşan vahşeti oturup izliyoruz hepimiz. Durum çok trajik. Elbette ben kendimi de katıyorum. Sonuç olarak: "Ben öyle değilim. Sabahlara kadar ağlıyorum ve bu şarkıyı da göz yaşları içerisinde yazdım." demiyorum. Sadece bu trajik ve tuhaf durumun farkındayım ve elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Elimden müzik yapmak geliyor ve bu yolla bir farkındalık yaratmaya çalışıyorum, çalışıyoruz. Sen bir gazeteci olarak ne yapabilirsin, o ne yapabilir, bu ne yapabilir? En fazla bir farkındalık yaratabiliriz ki; yaratmalıyız da.
Klibin yönetmeni kim?
Samet: Selim Evci. Ağabeyim olur kendileri. İlk soundtrack'imizde filmin yönetmenliğini o yapmıştı. Şimdi ise işveren ben oldum. (Gülüyor)
İkinci klibin hangi parçaya çekileceği netleşti mi?
Orkut: Neredeyse netleştirdik diyebilirim. "Tavşan ve Ben" parçasına çekeceğiz ikinci klibi.
Son sorum: Yaz kapıda. Frapan nasıl geçirecek önümüzdeki dönemi. Netleşen konserler var mı?
Samet: 17 Mayıs'ta Bilgi Üniversitesi'nde, Santral İstanbul'da gerçekleşecek olan Mayfest'te çalacağız. Ayrıca üniversitelerin bahar şenliklerinde, olabildiğince çalacağız. Booking'i ayarlayan plak şirketimiz. Bu konu bizimle ilgili değil. Yine de mümkün olduğu kadar çok konserler vereceğimizi söyleyebilirim.
Twitter / @BekirzgrAybar
bekirozguraybar@hotmail.com