Uzun süredir yeni albümü bekleniyordu Rashit'in. Debut albüm öncesi, o görece underground dönemleri dahi 6 yıl sürmüştü. Oysaki yıl 2013 olmuş; topluluk 2006 yılında çıkardığı üçüncü stüdyo albümü "Her Şeyin Bir Bedeli Var'a, EP ve diğer çalışmalar haricinde henüz eklenti yapmamıştı.
Nihayet, yeni stüdyo albümü ile geri döndü Rashit. Tam 7 yıl sonra. Üstelik bu dönüşü, Telaşa Mahal Yok ve Adam Olmak İstemiyorum'a atfederek bir geçiş dönemi aromasında sahnelemeden yaptı; ünlü topluluk. Tamam, yine bir "Kişisel Cehennemim" var, yine bir Lunatik Sanrılar, "Savaş Boyaları" ve hatta Kancalar'la çekiştirilen bir ilişki durumu var. Zaten albümün adı kendini ele verir cinsten: "İnsan Neslinin Sonu". Yine de albümdeki parçalar, kendinden önceki 3 albümü takip etme kolaycılığını reddediyor ve güzergahı temize çekmenin dayanılmaz hafifliğini de içinde barındırıyor.
Ben de İnsan Neslinin Sonu üzerine notlarımı tamamlayıp soluğu grubun yanında aldım. Hem bu 7 yıl süren ara dönemi, hem amacı aynı tutarak yolunda değişikliğe giden müzikal duruşu, hem de memleketin halet-i ruhiyesini; vokal Oğuz Taktak, baterist Orkun Tunç ve grubun kurucu üyelerinden olan Tolga Özbey'in bakış açısından dinleme fırsatını buldum. Yanımızda grubun yeni gitaristi Alman Marcel Martin de vardı. Yeni albümde de yer alan Levent Özer; EMI etiketiyle yayına hazırlanan "Söyle de Bilelim" albümü için gruptan affını istemiş. Kimi gruplar için kadroda yaşanan bu gibi değişimler ölümcül sonuçlar doğurabilir; fakat Rashit; buna benzer durumlara karşı stabil kalabilen bir reflekse sahip. İhtiyaçları olan tek şeyin Marcel ile biraz daha prova yapmak olduğunu söylüyorlar ve topluluk olarak sahip oldukları bakış açısını asla kaybetmediklerini de belirtiyorlar.
Kaldı ki; röportaj süresince söyledikleri her söz; 20. yılını yaşayan Rashit'in, 1. yılı ile yakınlığına güçlü bir kanıt oluyor.
Aradaki EP ve diğer çalışmaları şöyle bir kenara ayırırsak Rashit adına 7 yılın ardından gelen yeni bir stüdyo albüm; İnsan Neslinin Sonu. Neden bu kadar beklediniz? Sonuç olarak endüstride çok uzun bir süreye tekabul ediyor 7 yıl.
Tolga Özbey (Gitar - Geri Vokal): Tabii öyle; ama elinde endüstrinin bazı elemanları yoksa, senin bir şeyler yaparken daha da dikkatli ve temkinli hareket etmen gerekiyor. Çünkü çok güzel bir albüm yapmak istiyorsun, elindeki parçaları da beğeniyorsun ve bu parçaları uzun süre emek vererek oluşturuyorsun. Sonrasında ise aceleyle hareket edemiyorsun. Biz bu albümü internet üzerinden de yayınlayabilirdik. Fakat yapmadık. Uygun plak şirketini bulmak çok önemli. Bu konuda Ada Müzik'in olumlu anlamda payı var; bu yeni albümde.
Orkun Tunç (Bateri, Geri Vokal): Bir de tabii Ada Müzik; ülkenin tek gerçek bağımsız plak şirketi.
Oğuz Taktak (Vokal): Kısaca şöyle bir durum var. Tabii, Tolga'nın söylediği çok doğru. Biz bu albümü internet üzerinden de yayınlayabilirdik; ama sadece güzel müzik yapmak yeterli olmayabiliyor. Müziğini insanlara duyurabilmek için kendinden emin ve güçlü parçaların yanında doğru strateji ve doğru zamanlama da çok önemli. Elbette 7 sene çok fazla; tüm bu zamanlama ve strateji planlaması için de çok fazla. Bu sürenin içinde bizim kişisel sebeplerimiz de var. Araya askerlik durumları girdi, kimi ayrılıklar yaşandı. Sonrasında Ada Müzik ile çalışmamız ise bizim için kesinlikle büyük bir şanstı. Hani tüm kurumdan ziyade tek bir kişi üzerine konuşmayı pek sevmiyoruz biz; ama burada Bülent Forta'nın adını anmadan geçmek olmaz. Bize o kadar güveniyor ki; sözleşme bile imzalamadı. Haliyle biz de ona güveniyoruz.
Orkun: Ayrıca şu süre konusunda da bir şey söyleyeyim. Evet, 2006'da çıktı bir önceki stüdyo albümümüz ve geçen bu süre gerçekten uzun. Fakat bizim albümlerimizin tümü konsept çalışmalardır. İşte o 7 yıllık süre boyunca da grup içerisinde hep bu konsepti oluşturmaya, oturtmaya çalıştık.
İnsan Neslinin Sonu'nda, önceki 3 albüme oranla Rashit'in sound'undaki merkeziyet biraz farklılaşmış. Tamam yine Punk, Indie var; ama yer yer naif enstrümanlar da duyulmakta.
Tolga: Müzikle ilgili olan kısımda şöyle bir durum var. Biz her albüm çıkardığımızda, bir öncekine oranla bir eleştiriye tabi tutuluruz. (Gülüyor) Hatta "Telaşa Mahal Yok" (Rashit'in, 1999 çıkışlı debut stüdyo albümü) yayınlandığında da 1993 - 1999 arasındaki underground dönemimize ihanet etmekle suçlanmıştık. Sonra o albümü çok sahiplenen bir kitle oldu ve bu sefer de bir sonraki albümde (2003 çıkışlı "Adam Olmak istemiyorum") yine değişmekle ve farklılaşmakla itham edilmiştik. Bunlar normal olan şeyler aslında. Zaman geçiyor, biz değişiyoruz ve müziğimiz de değişiyor. Haliyle bu değişime engel olmaya da çalışmıyoruz. Çok az grup vardır; böyle Ramones filan gibi ömrü boyunca aynı soundu devam ettiren. Ben kişisel olarak o tür gruplara çok saygı duyuyorum; ama bu onların bir seçimi. Evet, bazı gruplar o şekilde hareket etmelidir; çünkü örnek teşkil ederler. Bu da onların duruşudur. Biz ise; duruşumuzu daha çok muhalif yanımızı koruyarak, müziğimizin ise gelişim yönünü açık bırakarak sürdürüyoruz.
Orkun: O kadar garip ki; biz ayrı ayrı müzik türlerini dinleyen insanlarız. Mesela iki albüm sonra Dance ağırlıklı bir albüm yayınlarsak şaşırmayız yani. (Gülüyor)
Oğuz: Bundan 14 yıl önce yayınlanan "Paran Yoksa Öl" şarkısına bugün de imzamı atarım. O şarkıda geçen sözleri bugün de düşünüyorum ve paylaşıyorum. Çünkü hem Türkiye, hem de dünya için o parçada yer alan durumlar hala geçerli. Fakat artık biz o şarkıyı sahnede çalmak istemiyoruz. 1999 yılından bu yana aynı şarkıyı sahnede seslendirmek sıkıcı bir hal alabiliyor. Bir şey daha söyleyeyim. Artık "Dinazor" parçasını da çalmayacağız sahnede. Çünkü binlerce kez çaldık.
Sen bunları söylerken, Noel Gallagher'ın bir röportajında anlatıkları geldi aklıma. Gallagher şöyle diyordu: "Şimdi benden 20'li yaşlarımda yazdığım parçalara yakın çalışmalar bekleniyor. Fakat birkaç ergen bunu istiyor diye, o döneme dönecek değilim. Her dönem bir süreçtir; kimse 40'larındayken 20'lerinde olmak zorunda değil." Bu konuda Gallagher'la benzer çizgidesiniz galiba.
Tolga: Evet, biz de aynı şeyi düşünüyoruz.
Oğuz: Zaten istense de yapılamaz ki. Çok zor bir durum.
Tolga: Örneğin bir konseri sadece eski parçalar için düzenleyip 14 - 15 yıllık parçaları tekrar söyleyebiliriz. Zaman bulabilirsek öyle bir konser verebiliriz. Ama tümüyle o günlere bağlı kalmak istemiyoruz.
Oğuz: Ayrıca, hala üretebiliyorken neden öyle bir şey yapalım ki?
Orkun: Açıkcası, yeni albümde yer alan Kişisel Cehennemim gibi iki tane double albüm yapabiliriz. Fakat biz zor olanı tercih edip beste yapmaya çalışıyoruz. Sonuç olarak bizim için Punk bir form ve biz o mutfağa ufak ufak farklı eklentiler de yapıyoruz.
Tolga: Açıkcası biz Punk'ı, bir duruş olarak benimsedik; bir sound olarak değil. Bu nedenle bizce elektronik müzik de, klasik müzik de ve hatta country müzik de yeri geldiğinde Punk'tır. Özellikle Punk üzerine yoğunlaşanlar bu kadar Ortodoks olmamalı bence.
Bir ana akımın ucundan köşesinden çekiştirip "Sakın evrilme" demek de bir tutuculuk değil mi?
Tolga: Kesinlikle öyle. Punk da çok tutucu bir akım zaten. Zaman içerisinde de, her tavır gibi, daha da tutuculaştı.
Albüme dönersek; parçaların yol buluculuğunu sözlerdeki vurgular üstlenmiş. Yalnız sizin de bir röportajınızda dediğiniz gibi İnsan Neslinin Sonu'nda yer alan sözler; Rashit'in özellikle ilk iki albümünde yer alan parçalardaki gibi sloganvari değil. Demem o ki; bu yeni albümde, izlenimler sonucu elde edilen tespitler dillendirilmiş sanki.
Tolga: Biraz evvel sound meselesini konuştuk; fakat biz aynı zamanda sözsel anlamda da kendimizi tekrar etmek istemiyoruz; çünkü tekrarların pek de bir yararı yok. Zaten bir şeyi tekrar ederek neyi başarabilirsin ki? Tamam, sansür var. Evet, böyle bir durum var. Peki sürekli tekrar ederek bunu sıcak mı tutmuş olursun yoksa, bu yanlışın tekdüzeleşmesine mi yol açarsın? Biz sansür üzerine 100 tane şarkı yapabiliriz. Ama o 100 şarkıdan sonra sansür gerçeği ortadan kalkmayacağı gibi bizim sıradanlaşmamıza sebep olacaktır. Bizim sansürle ilgili bir parçamız var ve hala konserlerde söylüyoruz onu.
Oğuz: Bir de ben şöyle bir eleştiri duydum. Bu, olumlu da algılanabilir; ama biraz antipatik de geldi bana. Şöyle ki; İnsan Neslinin Sonu için "Çok eklektik bir albüm" dendi. Belki buna benzer yorumu sen de yapacaksın. Biraz evvel konuştuk; evet, albümün müzikal anlamda öyle olduğu görünüyor. Fakat şarkı sözlerine ve bütün albümün ruhuna baktığınız zaman, aslında İnsan Neslinin Sonu'nu anlatan bir albüm. Sonuç olarak 20 şarkı üzerinden meydana geldi albüm. Her şeyin ince ince düşünüldüğünü de söyleyebilirim. Karl Marx'ın da dediği gibi "Her şey öyle olması gerektiği için öyle" (Gülüyor)
Albümde iki tane de düet parça var. Nazan Öncel; her ne kadar son dönem çalışmalarıyla merkeze gelse de aykırılığı hala cebinde olan bir müzisyen. Fakat Göksel sürpriz oldu benim için. Düetlerde nasıl ilerlediğiniz?
Orkun: Biz Göksel'le, "All Hung Up in Your Green Eyes" parçasını devamlı dinliyorduk ve Oğuz'la da birlikte bir şarkı söylemek gibi bir fikri vardı Göksel'in. Ne zaman bir yerlerde denk gelsek bu konuya değiniyorduk. Hangi şarkı olsun filan diye düşünürken, karşımıza All Hung Up in Green Eyes'ın yıllar önce düzenlenmiş Şehrazat versiyonu çıktı. O versiyondan da esinlenerek şarkıyı yeniden ele aldık. Ortaya çıkan sonuçtan da son derece memnunuz. "Göksel ile keşke daha önce de bir araya gelseydik" diye düşündük açıkcası.
Oğuz: Nazan Öncel ile çalışmamızdan dolayı da çok mutlu olduk. Onun muhteşem sesi ve o kadar karakteristik yorumu dokuz numara olan şarkıyı on numara yaptı diyebilirim.
Tolga: "Kancalar" parçasını biz hazırlamıştık, evet. Yani Oğuz tamamını tek başına söylemişti; ama "Bu şarkıda bir bayan vokal duyulmalı." gibi düşüncelere dalmıştık. Her ne kadar "Kancalar" bir aşk şarkısı olsa da sıradan bir aşk şarkısı değildi. Sonuç olara Kacalarla çekiştirilen sadomazoşist bir durum var ortada. (Gülüyor) İşte bu nedenle senin de dediğin gibi aykırı bir ses tonuna ihtiyacımız vardı. Biz de Nazan Öncel'e şarkıyı dinlettik ve bizimle söylemesini istedik. O da şarkıyı beğenmiş olmalı ki; bu davetimizi kabul etti.
Oğuz: Nazan Öncel ve Göksel düetleri birbirinden farklı aslında. "İki Gölge"; en başından beri Göksel'le yapılması planlanan bir şarkıydı ve o yönde hareket etti. Nazan Öncel düeti ise; Tolga'nın da dediği gibi biz o parçada düet yapmayacaktık. Ama şarkıyı kaydettikten sonra şarkıdan beklediğimiz ruhu tam olarak alamadığımızı farkettik ve bir vokal üzerine düşünmeye başladık. Çok enteresandır; Orkun, düet meselesini anlatmak için Nazan Öncel'i aradığı anda Öncel; Altan Ökmen'in Rashit'le ilgili bir makalesini okuyormuş.
Orkun: Güzel bir denk gelme oldu. (Gülüyor)
Oğuz: Bu tesadüf, tabii önemli bir tetikleyici oluyor. Şarkıyı da beğendi ve bize eşlik etti. Gerçekten muhteşemdi. Albümden ilk video klibi de bu parçaya çekeceğiz. Yaklaşık 10 gün içerisinde de yayında olmasını planlıyoruz.
Orkun: Ayrıca "Kancalar" parçasını, John Barry'nin bizde de Kaygısızlar adıyla yayınlanan bir dizide yer almış müziğinden esinlenerek ortaya çıkardık. Gerekli izinleri de aldık tabii ki. Hazır değinmişken Barry'i de analım. Geçen yıl hayatını kaybetmişti. Kesinlikle değerli bir müzisyendi.
Peki hem bu düetlere, hem de albümün geneline dair aldığınız geri dönüşler nasıl?
Oğuz: Düetler konusunda aldığımız geri dönüşler kesinlikle olumlu. Albümle ilgili de pozitif her şey. Baştan sona olumsuz bir eleştiri almadık yani. (Gülüyor)
Tolga: Biz de birçok şeyi eleştirebiliyoruz çoğu zaman. O nedenle kimi insanların bizi ve bu son albümümüzü eleştirmesini normal karşılarım. Sonuç olarak herkesin, bizi ve müziğimizi beğenmek gibi bir zorunluluğu yok.
Siz de zaten herkes beğensin düşüncesiyle bir albüm yayınlamıyorsunuz.
Tolga: Elbette bunu düşünmüyoruz. Öyle düşünürsen hareket edecek alan bulamazsın.
Oğuz: Olabildiğince çok insan sevsin isteriz tabii; ama herkesi müziğinde ortaklaştıramayabilirsin.
Elbette önümüzde duran yeni albümün şu malum başlığına da değinelim, derim. İnsan Neslinin Sonu'nda, benim anladığım kadarıyla, modernitenin negatif getirisinde kaybolmaya yüz tutan insanlık var. Peki, sizce bu durum ne kadar vahim?
Tolga: Bence epey vahim. En vahim kısmı şu: Bu sistem; insanı insan yapan değeri ortadan kaldırıyor ve insan kalmıyor ortada. Herkes rol yapıyor. Eskiden sadece televizyonun içerisindeki insanlar kurguydu. Ama televizyon insanları o kadar derinden etkiledi ki; gerçek hayat da artık bir kurgudan ibaret oldu.
Orkun: Modanın da bu duruma etkisi olduğunu düşünüyorum. Sokağa çıktığınız vakit, 100 TL harcayarak kendisini Britney Spears kıyafetleriyle var ettiğini düşünen insanları görebiliyorsunuz artık.
Oğuz: Ek olarak Britney Spears'a tweet atıp, onun yaşamını tweetleri üzerinden takip edebilecek kadar da onunla arkadaş olabiliyorsun artık. Yani sen bunu arkadaşlık sanar hale geliyorsun.
Tolga: Sosyal medya nedeniyle bir şeylerin gerçekliği artık kalmadı diyebilirim. Örneğin o mecrada aktif olursan hiçbir ürün vermesen de ünlüler kervanına katılabiliyorsun. Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz. Fakat bu çok uzun süre böyle gitmeyecektir. Hani insanlar kralın çıplak olduğunu söyleyemezler ve o yüzden kral sadece akıllıların gördüğü kıyafeti giydiğini düşünür ya, işte aynen öyle. Birgün gelecek ve insanlar "Bu yaptığınız gerçek değil. Sizler birer reklamcısınız ve bizi kandırıyorsunuz" diyecek. İşte bu sistem de o zaman yıkılacak diye tahmin ediyorum.
İnsan Neslinin Sonu'nda yer alan parçalar:
- Hep Yokluğa
- Büyük Yarış
- Kancalar (Düet - Nazan Öncel)
- Kişisel Cehennemim
- Savaş Boyaları
- Basit bir Dokunuş
- İki Gölge (Düet - Göksel)
- Zor Gerçek
- Çıplak Görüşme
- Lunatik Sanrılar
- Yeryüzündeki Cennet
- Gecenin Günahı Yok
Twitter / @BekirzgrAybar
bekirozguraybar@hotmail.com