İstanbul’a 43 ülkeden misafir olarak gelen 996 sporcu dost olarak ayrıldı. Altın kulaçlarö rekorlara imza attı
İstanpoll'u çok sevdik
* Giriş kapısından iki anne, içeri birlikte giren kızlarına aynı anda sesleniyor: "Kendinizi dikkat edin!" Kızlar koro halinde yanıt veriyor: "Oooooof!" Kızlar Ataköy Olimpik Yüzme Havuzu'na doğru yürüyor. Havuzun çevresi sivil polislerle kuşatılmış. Girişte üstbaş ve çantalar didik didik aranıyor. Kızlar ilk aramayı başarıyla atlatıyor. İzleyici tribününe girerken tekrar aranıyorlar.
* İzleyici kendi tribününden ayrılamıyor. Sporcu tribünü ve basın tribünü ayrı. Kontroller her girişte aksatılmadan mutlaka yapılıyor. Havuzun uzağında apartmanlar var. Tepelerinde de gölge gibi dolaşan güvenlik görevlileri. Uzaktan olup bitenleri sessizce izliyorlar. Semtte, havuzun çevresinde, Avrupa Yüzme Şampiyonası'nın yapıldığı bölgede asayiş berkemal.
* İsveç, Hollanda, Avusturya ve Almanya, güvenlik gerekçesiyle yarışmaların Türkiye'de yapılmasına karşı çıkmıştı. Avrupa Yüzme Birliği (LEN) Genel Sekreteri Sven Holvik, Türkiye'de güvenlik açısından hiçbir tehlike olmadığını söyleyince, bu ülkeler de şampiyonaya katılmak için İstanbul'a geldi.
Yabancı sporcular, güvenlik önlemlerinden memnun: "Göze batmıyorlar. Kendimizi çok rahat hissediyoruz."
* Alman sporcu Ditte Kotzian, gelmeden önce korkanlardan: "Türkiye'yi gözümde farklı canlandırıyordum. Tehlikelerle dolu sanıyordum. Şimdi burada bir an bile korku duymadım. Herşeyden memnunum. Organizasyon mükemmel. İnsanlar çok sıcak davranıyor."
* İspanyol antrenör Enrique Martinez de sporcuları adına konuşuyor: "İtiraf edeyim. Gelmeden önce biz de terör nedeniyle biraz korktuk. 10 gündür buradayız. Kendimizi rahat ve özgür hissediyoruz. Organizasyon sessiz, sakin, gayet iyi işliyor. Yalnızca gazeteciler niye iki gün sonra ilgi göstermeye başladı, anlayamıyorum. Senkronizasyon yüzme yarışlarına Türk halkının gösterdiği ilgi inanılmazdı. Tribünler doldu taştı."
* İspanyol ekip, hem sporcu hem turist. Buldukları her fırsatta İstanbul'un tarihi mekanlarını dolaşıyorlarmış. En çok Sultanahmet ve Ayasofya'ya hayran kalmışlar.
* İtalyanlar ise genelde ekip halinde dolaşıyor. Başlangıçta biraz ürkekler. Ardından eteklerindekini dökmeye başlıyorlar:
"Otobüslerden memnun değiliz. Bizi almaya hep geç geliyorlar."
"Açık yarışın yapıldığı deniz, yüzmek için çok tehlikeli."
"Senkronize yüzücülerimizi sahaya çıkınca ıslıkladılar."
Protesto ıslıkları İtalyanları rahatsız etmiş. Yüzücü Gargara Claudio, rahatsızlıkları şöyle özetliyor:
"Türklerin İtalyanlara tavırlı olduğunu baştan biliyorduk. Açıkça biz de başlangıçta gelmeye çekindik. Ancak şimdi bakıyorum, arkadaşlarımın söylediği küçük aksaklıklar dışında sorunumuz yok."
* Başlangıçta korktular, gelmeye çekindiler. Sonunda "aslında Türkiye'de çekinilecek bir şey olmadığına" karar verdiler.
Havuzun Türk perileri
Bilge Egemen Sırtlar açıkta, dekolte yerinde. Allı, pullu, simli, giymişler. Saçlar, tepeden parlak tokalarla topuz yapılmış. Rimel, ruj ve göz farından hiç taviz verilmemiş. En ağırından makyaj yapılmış.
Sekizerli dolaşıyorlar. Sanki her grubun sekiz kızını da aynı anne doğurmuş. Hepsini aynı anne giydirip saçlarını taramış.
Şıklık yerinde. Havuzun başına geliyorlar. Yunus balıkları misali sekizi birden suya atlıyor. Islanınca şıklıkları hiç bozulmuyor. Makyajları yerinden kıpırdamıyor.
Suda dalıp çıkıyorlar. Hep birlikte aynı hareketleri yapıyorlar, dans ediyorlar.
Sanki hep suda yaşıyorlar. Orada doğmuşlar, konuşmayı, gülmeyi, ağlamayı hep orada öğrenmişler. Suyun altında dakikalarca kayboluyorlar. Çıktıklarında nefessizlikten çatlamış bir ifade yerine, fotomodel gülümsemesiyle izleyenleri şaşırtıyorlar.
İzleyenlerin dili tutuluyor. Tribünde üç kız var ki onların dili kilitlenip kalıyor. En hayran bakışlara sahip gözleri, o üç kız taşıyor.
Avrupa Şampiyonası'nda senkronize yüzme (su balesi) yarışları yapılırken, Rus, Fransız, İtalyan, İspanyol su kızları havuzda aşk atarken, üç Türk su kızı ise olup bitenleri gıptayla izliyor.
Onlar da solo ve düet de yarışlara katıldı. Sonuncu oldular. Ama aslında suda yaşayan dünyadaki tüm kızların en başarılısı onlardı. Nedenleri çok:
Deniz Aker (19), Begüm Özüekren (19) ve Sevgi Özsever (22), okullarında çok başarılılar. Deniz, konservatuarda arp çalıyor. Begüm, Kocaeli Tıp Fakültesi'nde okuyor. Sevgi de konservatuvar mezunu ve obua çalıyor.
Türkiye'de henüz senkronize yüzme diye bir şey yokken, birkaç yıl önce tesadüfen Galatasaray Kulübü'nün önünden geçerlerken (birbirlerinden habersiz) ilanı görüyorlar. Havuza giriyorlar. Bir daha çıkmıyorlar.
Yabancı su kızları, neredeyse havuzda doğmuşken onlar genç yaşta senkronizeye başlamış oluyorlar.
Yabancı su kızlarının deneyimli antrenörleri varken, Türk su kızları yıllarca antrenör sıkıntısı çekiyor. Türkiye'de bu işten anlayan yok. Sonunda kısa süre önce Bulgaristan'dan gelen bir antrenörleri oluyor.
Yabancı su kızlarının masmavi kendilerine özel kocaman havuzları varken ve yedi gün boyunca günde yedi saat çalışırken, Türk kızları kulüpte tek kulvarda minikler de dahil olmak üzere her yaş gurubuyla birlikte beş gün boyunca yalnızca iki saat çalışabiliyor. Diğer kulvarlarda su topçular, yüzücüler oluyor. Kafalarına top gelmezse kendilerini şanslı sayıyorlar.
Yabancı su kızlarının tek mesleği su kızı olmakken ve bu işten para kazanırken, Türk su kızları ise bir yandan doktor olmak için okula ya da konser vermek için yurtdışına koşuyor.
Avrupa Şampiyonası Türkiye'de başlıyor. Yeni bir havuz yapılıyor. Apar topar Senkronize Yüzme Federasyonu kuruluyor. Ne de olsa Begüm, Deniz ve Sevgi var. Onlar da yarışa katılacak.
Begüm, Deniz ve Sevgi, havuzu ve diğer su kızlarını görünce büyüleniyorlar. Diğer su kızlarını hayatlarında yalnızca televizyonda izlemişler.
Yabancı su kızlarının müziğe göre takındığı yüz ifadesi sudan çıkınca gülümsemeleri, üzgün bakmaları v.s. Begüm, Deniz ve Sevgi'yi şaşırtıyor. Onlar o güne kadar yüz ifadeleriyle ilgili bir çalışma yapmamışlar.
Suya girince suyun içindeki müzik tesisatına şaşırıp kalıyorlar. Onların çalıştığı havuzdaki tesisat bozuk.
Kızların süslü mayolarını görünce hayran kalıyorlar. Hemen anneleri devreye giriyor. Onların mayolarına da bir iki süs ve boncuk işleniyor.
Begüm, Deniz ve Sevgi hayatlarında ilk kez bir yarışa katılıyorlar. Şanslarına bu yarış da Avrupa çapında oluyor.
Bir kaç müzik seçiyorlar, oturup kendileri montajlıyorlar, annelerinin süslediği mayoları giyip suya atlıyorlar. Suyun dibindeki müziğe hayran kalırken, sudan çıktıklarında diğerleri gibi gülümsemeye çalışıyorlar.
Aslında bu yarışı başarıyla atlatıyorlar. Bir de mutluluk payı çıkarıyorlar:
"Hayatımızda kimseyle yarışmamıştık. İlk deneyim biraz garip oldu. Ama onları yakından izleme imkanına sahip olduk. Türkiye'de insanlar senkronize yüzme diye bir şey olduğunu öğrendi. Bu havuz, bu tesisat bize kalacak. Biz de günün birinde üçe ayrılıp çocuklara bu işi öğretmeye başlayacağız."
Temel, Deniz, Sevgi ve Begüm'le atıldı. Belki günün birinde Türkiye'de de biraz su biraz karada değil de, yalnızca suda yaşayan kızlar olacak. Aynı anneden doğmuşçasına sekizi birden süslenip püslenip suya yunus gibi atlayacak. Hareketler hiç şaşmayacak, sudaki dansın ahengi hiç bozulmayacak.
Güneş açtı, fırsat kaçtı
Bilge EgemenTribünler hınca hınç dolu. İnsanlar bağırış çığırış... Şarkılar, türküler, bayraklar, sloganlar, küfürler, ağlayanlar, gülenler, tir tir titreyenler gırla... Heyecan dorukta, tansiyon hiç vurmadığı kadar yükseklerde.
İnsan gözlerini kapatsa ve böyle bir tribün hayal etse... Hayaller onu ancak futbol maçına götürür. Asla bu tribüne değil. Bu tribünün taş çatlasın dörtte biri dolmuş. Herkes kibar kibar oturmuş. Arada usturuplu bir alkış dışında "çıt" çıkmıyor. Ünlü spor kanalı Eurosport, şampiyonayı naklen tüm dünyaya iletiyor. Televizyonları başında milyonlarca dünya insanı taş kesmiş, kırılan dünya rekorlarını bir de boş tribünleri izliyor.
Avrupa Yüzme Şampiyonası. Adı büyük. Geldi, geçti ve dün sona erdi. Tribünlerindeki ilgi hep küçük gibi gözüktü.
Tribünlerin en sadık izleyicisi güneş.
Güneş, işi gücü bırakmış insanları soymuş. Kaçacak üç milimetrekarelik bir gölge yok. Şöyle diyorlar:
Esra Dil: "Organizasyon süper. Ama çok sıcak. Burası gölge olsa daha çok insan gelirdi. Gelen biraz oturuyor. Sıcağa dayanamayıp kaçıyor."
Tesadüfen geçip girenler, "Bari bir dünya rekoruna tanık olayım" ya da, "Bugün de değişiklik olsun" diye düşünüp gelenler dışında izleyicilerin çoğunu Türkiye'de değişik kulüplerde yüzen genç sporcular oluşturuyor.
İzleyiciler arasında tanıtımın iyi yapılmadığına inananlar da var:
Tribünlerden özetle çıkan sonuç: Tribünler boş. Çünkü:
Güneş rahat bırakmıyor. Aynı gün içinde dışarı çıkandan tekrar para alınıyor. Tanıtım yeterli yapılmadı.
Dolu çünkü:
Eee tabii bu futbol değil. Ancak bu kadar olur.
Neden hiç de boş olmadığını Olimpiyat Milli Komitesi Genel Sekreteri Togay Bayatlı ise şöyle anlatıyor:
"Dünyanın her yerinde böyle olur. Finaller sabahtan yapılır. Sabah da kimse kalkıp gidemez. Ama haftasonları
dolar. Bizde de haftasonları doluyor. Organizasyonda hiçbir hata yok. Belediye daha iyi çalışabilirdi. Mesela ücretsiz otobüs seferleri koyabilirdi. Koymadı."
Kafalar karışıyor. Tribünler boş ve dolu. Dolu ve boş.
Fırsatlarsa nazlı. Çok zor geliyor. Ama ürkek minik bir kuş gibi, bir çırpımlık kanatla çabucak kaçıveriyor. Maharet tutabilende...
Bu kez fırsat kaçtı gibi gözüküyor.
Dev şölen bitti
İstanbul Ataköy'deki Avrupa Yüzme Şampiyonası dün yapılan final yarışmalarının ardından düzenlenen kapanış töreniyle sona erdi.
11 gün süren İstanpool 99'un
son gününde 10 dalda dağıtılan madalyaların ardından yapılan kapanış töreninde LEN Başkanı Bartalo Consolo, Türkiye Yüzme Federasyonu Başkanı Haluk Toygarlı ve LEN Büro üyesi Kurt Mikkola birer konuşma yaptılar.
LEN Başkanı Consolo, herkes için zor bir işin başarıyla gerçekleştirilmiş olduğunu vurgulayarak, "Tüm sporcuları, performansları ve Türkiye'ye gelerek bu organizasyonun mükemmel bir şekilde gerçekleşmesine katkıda bulundukları için kutluyorum. Türkiye'ye misafir olarak geldik, ama dost olarak ayrılıyoruz. Teşekkürler İstanbul" dedi.
Yüzme Federasyonu Başkanı Toygarlı da, LEN'e Türkiye'ye duyduğu güvenden dolayı teşekkür etti. Konuşmaların ardından LEN bayrağı gönderden indirilerek, LEN Başkanı Consolo tarafından Helsinki'yi temsilen Mikkola'ya teslim edildi ve dev şampiyona İstiklal Marşı'nın söylenmesiyle son buldu.