Editörün Seçtikleri Bu iş tamam... Tuttun Kemal!

Bu iş tamam... Tuttun Kemal!

05.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bu iş tamam... Tuttun Kemal!

Bu iş tamam... Tuttun Kemal


Saray Sineması’nın en arka koltuğu. Sunal, jenerikte adının bile geçmediği ilk filmini izlerken, seyircinin kahkalarıyla anladı: Halk onu benimsemişti


       Türkiye’deki Kemal Sunal olgusunu yüksek lisans tezi ile sorgulayan dev oyuncu, sosyolog Emre Kongar’a filmlerinin neden bu denli sevildiğini şöyle açıklamıştı: “Bunun sebebi aynen Keloğlan, Nasreddin Hoca gibi çok başarılı tiplemeler olması. Bir süre sonra kendilerini yaratanları aşıyorlar. Çünkü halkın malı haline gelip anonim bir kimlik kazanıyorlar. Halkın malı olunca her üretici bunların üzerine kurulu yeni versiyonlar üretmeye başlıyor." Küçükpazarlı Kemal’i de anonim bir kimliğe kavuşturan beyazperde oldu.

       Arka koltuktaki esrarengiz adam
       Kemal Sunal’ın beyazperdedeki ilk filmi, 1972’de isminin bile yazılmadığı Tatlı Dillim oldu. Filmin yönetmeni Ertem Eğilmez, uzun boylu, genç, basketçi rolü oynayacak kişiler arıyordu ve seçeceği kişilerin tiyatrodan olmasını istiyordu. O sıralar Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda “Dün Bugün" adlı oyun sergileniyordu. Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın rolleri hazırdı. Sonunda Eğilmez, Kemal Sunal’ı seçti. Ünlü oyuncu beyazperdede ilk kez Tarık Akan’ın basketbolcu arkadaşlarından birini oynadı. Bu ikili gelecek yıllarda Türk Sineması’na damgasını vuran Rıfat Ilgaz’ın ölümsüz eseri Hababam Sınıfı’nda da bir araya gelecekti. Sunal, bir gün çok ünlü bir oyuncu olacağını karanlık bir sinema salonunun arka koltuğunda, rol aldığı ilk filmini izlerken anladı ve şöyle dedi: “Bu iş tamam, tuttun Kemal"
       Sanatçı bir röportajında o anı şöyle anlattı: “Filiz Akın gibi ünlü bir oyuncu ve Ertem Eğilmez gibi usta bir yönetmenle çalışmak beni hem onurlandırdı hem de gurur duydum. Biz tiyatro ile Ankara turnesindeyken, bazı arkadaşlar filmi izlediklerini, seyircilerin beni gördüklerinde güldüğünü söylediler. İstanbul’a döndükten sonra filmi Saray Sineması’nda en arkada izledim. Perdede birkaç sahne görünmeme rağmen her sahnede seyirci kıyameti koparıyordu. Daha ben görünür görünmez alkışlıyor ve kahkahalarla gülüyorlardı. Seyirci beni benimsemişti demek ki."

       Şöhreti ve mutluluğu aynı anda yakaladı
       Tarık Akan, Hale Soygazi, Münir Özkul, Halit Akçatepe, Hulusi Kentmen, Metin Akpınar, Emel Sayın, Zeki Alasya, Metin Akpınar gibi pek çok ünlü ile aynı filmlerde rol alan Kemal Sunal’ın başrol oynadığı ilk film 1974 yılında Atıf Yılmaz’ın yönettiği Salako oldu.
       1975’te ise sanatçı, hem şöhreti hem de özel yaşamında mutluluğu yakaladı. Bunlardan ilkini Ertem Eğilmez’in yönetip, Umur Bugay’ın senaryosunu yazdığı Rıfat Ilgaz’ın unutulmaz eseri Hababam Sınıfı’nın sinemalarda gişe rekorları kırması, ikincisini de Gül Hanım’la evlenmesi sağladı.

       İlk görüşte aşk
       Kemal Sunal ile eşi Gül Sunal’ın 25 yıllık evliliği büyük bir aşkın ürünüydü. Devekuşu Kabare Tiyatrosu ile Ankara turnesine çıkan sanatçıyı sahnede izleyen Gül Hanım, Sunal’a ilk görüşte aşık oldu. Çift, kısa bir süre sonra ortak bir arkadaşları sayesinde tanıştı ve filmlerde rastlanabilecek bir romantizm ile iki yıl süreyle mektuplaştı. Uzun süre mektuplaşsalar da çok az bir araya gelebilen sevgililer, 30 Nisan 1975’te evlendi. Yaşamın çarkını mutluluğa ve şöhrete doğru döndüren çarklar işlemeye başlamıştı. Çiftin bu mutluluklarına 1977 yılında oğulları Ali, 1984 yılında kızları Ezo katıldı.

       O gerçek bir “Hababamödı
       Hababam Sınıfı serisinin ilki sinemalarda gişe rekorları kırıyordu. Tarık Akan, Kemal Sunal, Münir Özkul, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Muharrem Gürses’in rol aldığı Hababam Sınıfı’nın bu başarısı üzerine “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı" çekildi hemen. İnek Şaban, Kel Mahmut, Tulum Hayri, Güdük Necmi gibi tiplemeler aslında hiç de yabancı değildi izleyiciye. Vefa Lisesi’nde okuduğu yıllarda hiç lakabı yoktu ama Korsan Cevat, Kavanoz Erdal, Gogo Cavit arkadaşlarıydı.
       Edebiyat A sınıfı öğrencilerinden Kemal Sunal tam bir Hababam Sınıfı olduklarını şöyle anlatmıştı:
       “Öğünmek gibi olmasın ama biz tam bir Hababam Sınıfı’ydık. Bizim Edebiyat A ilginç bir sınıftı. Okulun hedef tahtasıydık. Hemen her ders olaysız, esprisiz geçmezdi. Bir defasında matrak olsun diye yazılıda kitabı sıranın üzerine koyup kopya çektim. Hoca ‘Ne yapıyorsun oğlum kaldır onu’ dedi. Ben de ‘Hocam nasıl olsa gizli kopya çekeceğim, alenen çekeyim de erkeklik ben de kalsın’ dedim."

Çocuklarının ağzından Kemal Sunal

       Babamız gibi olmak istiyoruz
       Milyonlar Kemal Sunal’ı taparcasına seviyordu ama onun kalbi eşi Gül’ün dışında iki kişi için atıyordu: 23 yaşındaki oğlu Ali ve 16 yaşındaki kızı Ezo.
       Babalar Günü’nde Milliyet’e konuşan Sunal, “Ali doğduğunda sanırım 30 yaşındaydım. Öyle mutlu oldum ki. Çok heyecan verici, bambaşka bir duygu, anlatacak kelime bulamıyorum. İki çocukda durduk. Bir kız, bir oğlan yeter dedik. Çocuklarımın her ikisinden de çok memnunum. İkisi de çok sağlam gençler" demişti.
       Çocukları ise artık gönüllerde yaşayan Kemal Sunal için şunları söylemişti:
       Ezo Sunal: Kız çocuğu olduğum için benim üzerime fazla titriyor. Bazı kısıtlamaları oluyor ama ‘Neden şöyle, neden böyle?’ diye sorgulamadan ona hak veriyorum. Çünkü bu devirde kız çocuğu yetiştirmek gerçekten çok zor. Babamla çok iyi anlaşırız, inanılmaz sevecen bir insan, yaptıklarıyla Türkiye’ye malolmuş bir sanatçının kızı olmak gurur verici bir duygu.
       Ali Sunal: Babam beni bebekken tıpkı Sefil Bilo filminde olduğu gibi dizinde uyutmaya çalışır ama kendisi uyurmuş. Son iki yıldır sinemaya olan ilgimle birlikte birbirimize çok yakınlaştık, iki dost olduk. Babam benim kızlarla yaşadığım ilişkilere kadar bütün sırlarımı bilen tek insan. Benim sadece babam değil, abim, arkadaşım, her şeyim. Her yıl birbirimize özel günlerde çok komik hediyeler alırız. Mesela, babam Anneler Günü’nde anneme sadece bir tane cımbız aldı. Kemal Sunal’ın çocuğu olmak müthiş bir duygu. Çünkü direkt karşınızda örnek alacağınız, sadece bizim aileye değil, tüm Türkiye’ye örnek olmuş bir insan var. Babamın arkadaşlarıyla bir restorana gittiğimizde, hepimize beyefendi, hanımefendi diyen garson babama ‘Kemal abi, sen ne yiyeceksin?’ diyerek bir de sırtını sıvazlayıp hatırını soruyor. İnsanların ona yaklaşımını gördükçe elimden geldiği kadar onun gibi olmaya çalışıyorum. Hiç bir insanı sınıf ve statü olarak ayırmadan herkesle aynı ilişkiyi kurmaya çalışıyorum. Babamın terslediği bir insan bile onu seviyor. Ben bu örnekleri göz önünde bulunarak babam gibi bir insan olmak istiyorum. Yolda yürürken iki çocuğu top oynarken görürse bir toplantıya ya da yemeğe yetişmesi gerekse, üzerinde takım elbise olsa bile duramaz. Yanlarına gider o ikisiyle mutlaka biraz oynar.Babamın yaşını, tuttuğu takımı ve politik görüşünü kimse bilmez. Çünkü halka malolduğu ve her kesim tarafından sevilen bir insan olduğu için bir kesime hitap etmek ona yanlış geliyor. Bu yaklaşımı bana çok mantıklı geliyor. Mesela, bizi yolda gördüklerinde üstü açık arabadaki insanlar da, başka arabalardaki insanlar da el sallıyor. Babam uçağa binmekten mümkün olduğu kadar kaçtığı için arabayla seyahat eder, yollarda mola verir çok keyifli anlar yaşarız.



      

Yazarlar