Candice Swanepoel

Swanepoel’in hikayesi birçok model gibi aniden keşfedilmesiyle şekilleniyor. Güney Afrika’nın oldukça kırsal olan Mooi River kasabasında doğan Swanepoel’in çocukluğu ailesiyle doğal ortamlarda büyüyerek bir çocukluk geçiren genç model, küçük bir kızken değişik ve farklı şeyler yapmayı amaçlayan ve ailesinin onla gurur duymasını isteyen ünlü model, erken yaşta başlayan moda ve güzellik merakı sayesinde 15 yaşında bit pazarında keşfedilmiş. Keşfedilene kadar mütevazi bir yaşam sürdüren Candice, 16 yaşında günde beş bin euroyu aşan paralar kazanarak dünyanın en çok kazanan modelleri arasında gösteriliyor. Hayatı hızlı bir şekilde değişen Swanepoel, şimdilerde enünlü tasarımcıların podyumlarında yürüyebilme fırsatı yakalayan sayılı modellerden biri olarak parmakla gösteriliyor.

Paris, Milan, Londra ve Güney Afrika’ya iki yıl boyunca süren seyahatlerinden sonra modellik için New York’a taşınan ünlü güzel, mütevazi geçen gençlik döneminde basitçe gerçekleşen bu değişimin inanılmaz olduğunu neredeyse her röportajında vurgulamadan geçmiyor. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir röportajını okuduğumuz genç model, her fırsatta gerek kariyerinde gerekse de kişisel hayatında kendisini bu noktaya getiren insanlara minnettar olduğunu söylüyor. Swanepoel, “Doğru arkadaşlıklar ve ilişkiler kurmak, özellikle moda sektöründe dikkat edilemesi gereken bir detay. İnsanların size nasıl davranacağını elbette bazı hatalar yaptıktan sonra fark ediyorsunuz ama sonrası kendiliğinden çözülüyor, artık birçok insan tanıyorum ve aslında kimlere güvenmem gerektiğini biliyorum” diyor.

Moda dünyasının renklerini keşfetmeye başlayan genç model kariyeriyle alakalı en vurucu değişimi New York’a taşındıktan elde ediyor. Dünyanın bir numaralı podyumu olarak nitelendirilen “Victoria Secret” Swanepoel’i keşfetmekte geç kalmıyor, meleklerin arasında kendisini ilk gördüğünde “Burasının nasl büyülü bir dünya olduğunu ancak ilk podyum denememde fark ettim, backstage, fotoğraf çekimleri bana aslında ne olduğunu anlatmamıştı, sıram geldiğinde podyuma çıktığımda nerede olduğumu anladım, ilk denememden sonra kalabalıklar önünde daha rahat hareket edebileceğimi anladım çünkü, ben birçok genç kadının olmak istediği podyumda kabul gören modeller arasında yer alıyordum!”.

Victoria Secret podyumundan sonra dünyanın en ünlü tasarımcıları tarafından parmakla gösterilen model katagorisinde yer edinen Swanepoel, Mario Testino ve Bruce Weber gibi ünlü fotoğrafçılarla çalışarak “farklılığının” ve “fark edilebilirliğin” ne demek olduğunu anlayan model, 2005 yılında Steven Meisel’in objektifine poz vererek İtalyan Vogue’un kapağında yer alıyor. Vogue’un ardından kendisi için yeni kapıların açıldığını vurgulayan Swanepoel, 2010 yılında Zeki Triko’nun İlkbahar-Yaz Mayo katoloğunun yüzü oldu.

Moda dünyasının parlak dönemlerinde kariyerinin zirvesinde çalışan model, dergilere ve televizyon kanallarında programlarda verdiği röportajlarda halen hala Güney Afrikanın kırsal bir kasabasında yaşayan 15 yaşındaki bir kız gibi hissederek uyandığını ve değerlerini asla yitirmediğini ifade ediyor. “İnsan nereden geldiğini asla unutmamalı, ben bu dünyanın içinde çok zor şartlarda çalışmış olabilirim, küçük yaşta birşey bilmeden keşfedildiğimden beri kazandığım deneyimler kişiliğimden hiç ödün vermeden ulaştığım noktayı bana gösteriyor”.

Pozitif enerjisi ve mütevaziliği sayesinde özellikle tercih edilen “kaprizsiz” modeller arasında gösterilen Swanepoel, gelecek sezonlarda da imza atacağı başarılı işler sayesinde yerini kimseye bırakmayacak gibi gözüküyor.