Atatürk'ün özel fotoğrafçısı Ali Rıza Tuncay, deklanşöre her bastığında yeni nesillere O'nunla ilgili eşsiz bir belge bıraktı
GENÇ Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ü bugüne kadar hep O'na yakın olanlar, dostları, hatta düşmanları anlattı bize.
Birlikte yaşadıkları her tecrübe, geçirdikleri her saniye kaleme döküldü; ama kimse, onun unutulmaz fotoğraflarını çeken, deklanşöre her dokunduğunda tarihe O'nunla ilgili eşsiz bir belge bırakan insanları pek tanımıyor.
1922 - 1938 arasında Atatürk'ün fotoğrafçılığını yapan Ali Rıza Tuncay, bugün 94 yaşında. Üsküp'te doğan Tuncay, resme ilgisi hobiden profesyonelliğe dönüşünce girmiş Güzel Sanatlar Akademisi'ne ve İbrahim Çallı'dan
eğitim almış. Öğrencilik yıllarında Resne Fotoğrafhanesi'nde fotoğraf dersleri alan Tuncay, mesleğe İstanbul'da adım attıktan sonra Ankara'ya yerleşmiş. Atatürk'ün de dikkatini çekince, zirveye çıkmış.
Çektiği Atatürk fotoğrafları dönemin
gazete ve dergileri tarafından kapışılan Tuncay, aldığı köklü resim eğitimini de fotoğrafçılıkla bağdaştırıp Ata'nın dev portrelerinin yapımına başlamış. Tuncay, fotoğraflara bağlı kalarak Atatürk'ü tablolara aksettirmesiyle de dikkat çekmiş.
Çalışmalarını, Atatürk'ün ölümünün ardından İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren zamanına kadar aralıksız sürdüren Tuncay'ın Atatürk fotoğraflarından oluşan 800 parçalık resim sergisi, 1981'de 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından açıldı.
1991'de Kültür Bakanlığı ve Milliyet Gazetesi işbirliğiyle hazırlanan Atatürk albümüne katkıda bulundu. Bu nedenle dönemin Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek tarafından takdirnameyle ödüllendirildi.
İlk başlarda Atatürk'ün fotoğraflarını çektiğine inanamadığını anlatan Tuncay, o günleri şöyle anlattı:
"Sanki rüyada gibiydim. Hele bana ismimi sorduğu zamanı unutamıyorum. Kendisine adımın Ali Rıza olduğunu söyleyince, biraz yüzü asıldı. Şaşırmıştım. Ne olduğunu anlayamadım. Hata yaptığımı düşünmeye başlamıştım. Fakat daha sonra öğrenecektim ki, babası Ali Rıza Bey'i küçük yaşta kaybettiği için, hiç kimseye Ali Rıza diye hitap etmemiş. O kadar büyük saygısı vardı babasına. Bu yüzden bana hiçbir zaman adımla hitap etmedi. Saçlarımın sarı olmasından dolayı beni hep 'Sarı' diye çağırdı."
Tuncay, Atatürk'le ilgili sayısız anılarından birini de şöyle aktardı:
"Bir gün fotoğraf çekmek için Meclis kapısında bekliyordum. Atatürk saatler sonra çalışma arkadaşlarıyla Meclis'ten çıktı. Dalgın dalgın yürüyordu ki, birden beni farketti. Merdivenlerden inerken yanında İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak da vardı. 'Hepiniz sıraya girin, Sarı geldi' dedi. Paşa'nın dediği yerine geldi. Bunun bir benzerini daha yaşadım. Yine yoğun bir çalışma günüydü. Meclis çıkışı ben yine oradaydım. Fotoğraf çektirirken, 'Bütün orduları karşımıza diziyoruz, Sarı da bizi karşısına diziyor' dedi."