Editörün Seçtikleri Homo Poligamus

Homo Poligamus

28.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Homo Poligamus

Homo Poligamus


Düşün-düğüm / ÖRSAN K. ÖYMEN


       "Homo Sapiens" olarak adlandırılan insanın poligamik mi, yani çok eşli mi, yoksa monogamik mi, yani tek eşli mi olduğu yüzyıllardır tartışılır. Kişisel görüşümüzü hemen açıklayalım: İnsan doğası gereği poligamiktir.
       Bu genelde insanların içlerine sindiremedikleri bir olgudur. Çünkü toplumların çoğunda ilişkilerin monogamik olması gerektiği varsayılır, hatta ilişki monogami kavramı ile tanımlanır, eğer monogami değil de poligami söz konusu ise, bunun bir ilişki olmadığı iddia edilir.
       Poligami kurbanlarından sık sık, "Bizimki de ilişki miydi ki? Sen daldan dala atlıyordun, ben sadece o dallardan bir tanesiydim" gibi sözleri sık sık duyarız. Oysa bu son derece dar bir bakış açısıdır.
       Bir ilişkinin ilişki olması veya bir ilişkide sevgi, aşk, tutku unsurlarının bulunması için, o ilişkinin mutlaka monogami çerçevesine mi oturtulması gerekir? Poligamik insan sevemez mi, aşık olamaz mı, tutkuyla bağlanamaz mı? Daha doğrusu bir insan birden çok kişiyi sevemez, birden çok kişiye aşık olamaz veya birden çok kişiye tutkuyla bağlanamaz mı?
       Örneğin tek eşli evlilik, insanın monogamik olduğu varsayımına dayandırılmış bir ilişki biçimi. Oysa insan doğası gereği poligamik. Monogami, insan doğasına aykırı bir biçimde ortaya atılmış yapay bir kalıp. Belki de insanın kıskançlık duygularını ve bu duyguların olası yıpratıcı sonuçlarını ortadan kaldırmak için ortaya atılmış bir formül. Oysa kıskançlık diye bir şey olmasa, belki monogamiye de gerek kalmayacak.
       Durum o kadar karmaşık ki, kıskançlık da insan doğasının bir parçası, poligamik ilişki kurmak da. Yani tam bir çıkmaz sokak. Doğamızda var olan bir duygu nedeniyle kendimizi doğamıza aykırı bir kalıba sokuyoruz. Ya kıskançlık duygusunu yok edip rahatça poligamik yaşayacağız ya da kıskançlık yaşamamak için monogamik olacağız.
       Oysa monogamiye zorlandığımız zaman kendimizi baskı altına alıyor, kendimize yabancılaşıyoruz. Bir şey arzu ediyoruz, ancak bunun karşı tarafta kıskançlık duygusuna yol açacağı veya "ahlak kurallarına" aykırı olacağı gerekçesiyle, arzuladığımız şeyden kaçıyoruz.
       İşin daha da trajik yönü, fiilen monogamik yaşayanlar bile aslında poligamik yaşamayı istiyor, ancak iradeleri güçlü olduğu için monogamik kalmayı başarabiliyorlar. Tabii bu insan ruhunun derinlikleri açısından nasıl bir başarı, o da ayrı bir tartışma konusu.
       Belki de en iyisi kıskançlık konusunda iradeli, arzular konusunda iradesiz olmak. Kadınları bilmiyoruz, onlar kendi doğalarını bizden daha iyi bilirler, ancak en azından erkekler için, iradesizlik, her zaman kötü bir şey olmak zorunda değildir.
       Arzulardan, tutkulardan yabancılaşmayı mı, yoksa özgür ve cesur olmayı mı tercih edersiniz?

Tıp Etiği

       Geçenlerde sayfalara ilginç bir haber yansıdı. İtalya'da, Pascual Juarrez adlı anne, yapışık ikizlerinden sadece bir tanesinin yaşama şansı olduğunu ve birinin yaşaması için diğerinin ölüme terkedilmesi gerektiğini öğrenince, ikizlerden biri lehinde seçim yapmak zorunda kalmış. Bu seçimi de, biraz daha sağlıklı olan Marta'dan yana kullanmış, Milagro'yu ölüme terketmeye karar vermiş. İlgili Tıp Etiği Komitesi'nin onaylaması durumunda, ameliyatla bebeklerden bir tanesinin kurtarılması planlanıyor.
       Tıp Etiği Batılı ülkelerde gelişmiş bir alan. Tıp uzmanları ve felsefeciler bu konuda ciddi işbirliği içindeler. Ötanazi, kürtaj, bitkisel yaşam, ölümcül hastalığın hastaya açıklanması, ilaç üretiminde canlılar üzerinde deney yapılması gibi konularda ciddi tartışmalar yapılıyor.
       Bizde ise, siyasette, medyada, ekonomide, eğitimde etiğin durumu neyse, aynı şey tıp etiği için de geçerli: Arka plana atılmak.


Arda Denkel

Geçen hafta bir felsefeciyi yitirdik. Arda Denkel 51 yaşında öldü. Şu garipliğe bakın ki, ölüm nedeni beyindeki zararlı bir tümör. Üstelik tümörün beyinde zedelediği ilk yer düşünmeyi olanaklı kılan kısmı. Bir felsefeci için gerçekten trajik bir ölüm.
       Daha önce de, yine genç yaşında, zeki felsefecilerimizden Suvar Köseraif'i yitirmiştik. Cesedi, yokluk ve yalnızlık içindeki apartman dairesinde, günler sonra bulunmuştu. Felsefecilerimizin ölümlerini atlamayalım, onları da hatırlayalım.




Yazarlar