*Onbir ayın Sultanı RAMAZAN*Kıyafetin kerametiHazırlayan: İsmail Özcan"Bir güzel kıyafet, iyi bir tavsiye mektubudur." Cenap Şahabettin’in bu sözü, özel mekanlardan kamusal alanlara kadar her yere, göze çarpıcı bir
döviz olarak asılmaya layıktır. Cenap Şahabettin’in sözü aslında atalarımızın giyime ilişkin görüşlerinin modern bir tekrarıdır. Atalarımız giyim kuşamın önemini (kendileri pek uygulamasalar da) çok önceden fark etmişlerdir. "Akçe akıl öğretir, don (kıyafet, giyim) yürüyüş", "Güzellik ondur, dokuzu dondur", "Allar yakışırken, eller bakışırken giy" gibi atasözleri bu fark edişin ürünleridir.
İnsanlar, bilhassa tahsil ve terbiyesini tamamlayıp, hayata atılma aşamasına gelmiş gençler, talip oldukları bir iş, bir görev için hep ceplerinde hatırı sayılır bir tanıdıklarının, ahbaplarının referansını bulundurmayı isterler. Esas referanslarının kıyafetleri olabileceğini, ilk olumlu izlenimi onunla verebileceklerini düşünmezler.
Birçok kimse iyi giyinememesini yoksulluğuyla açıklamaya çalışıyor. "Efendim, ne yapalım, gücümüz bu kadarına yetiyor. Daha lüks ve pahalısını giymeye koşullar elvermiyor..." diye mazeret öne sürüyorlar. Aslında yakışan, yakıştırılan bir kıyafet için zengin değil, zevk sahibi olmak gerektiğinin bilincinde değiller. Varlıklı çok kimsenin bürünmüş oldukları pahalı kıyafetlerin üzerlerinde emanet gibi durduğu sık görülmüştür. Buna karşılık kıt kanaat bir gelir sahibi olmasına rağmen çok zevkli giyinen insanlarla karşılaşmak sürpriz oluşturmaz.
İşin doğrusu şudur: Kimileri giyinmiyor, sadece örtünüyor. Giyim örtünmeden çok farklıdır; modern, sosyal, psikolojik, estetik yönleri olan bir fenomendir. Örtünmek, ahlaki, mesleki bir zorunluluktan; sıcağa, soğuğa karşı bir savunma içgüdüsünden kaynaklanabilir. Giyinmek ise başlıbaşına bir amaçtır; bunun için incelik, estetik, duyarlılık, ilgi,
bilgi ve görgü gereklidir.
Günümüz basın emekçilerinin duayenlerinden Orhan tokatlı, bir - iki sene önce bir yazısını bu konuya ayırmıştı. Bu yazının çarpıcı bir - iki cümlesi şöyleydi: "Devletin tepelerinden milletvekillerine, üst düzey bürokratlardan öğretim üyelerine, öğrencilerden işadamlarına kadar tutun da toplumun bütün kesimlerinde bir giyim perişanlığıdır gidiyor..." "...Temiz, pak ve kendine yakışır şeyleri bulmanın fakirlikle, yoksullukla ilgisi bulunmadığının bilincine varmak gerekiyor..." (Milliyet, 6.4.1998)
Müslümanlık, yaygın kanaatlerin aksine, giyim konusunda katı kurallar getirmemiştir. Elbisenin, vücut hatlarını belli edecek kadar dar, teni gösterecek kadar şeffaf olmaması; gösteriş amacı taşımaması gibi bir - iki direktif dışında, İslami giyimde, çağa, çevreye ve kişinin mali gücüne göre değişebilen yeterli esneklik ve özgürlük vardır. Bunun yanında İslam, temiz ve güzel giyinmeyi teşvik eder; iyi giyinmek için imkan ve fırsat varken bunu değerlendirmemeyi onaylamaz. Peygamberimiz genel bir kural olarak, "Kıyafetinizi güzelleştirin" buyurmuştur. Pejmürde bir kılıkla ziyaretine gelen birine sordu:
- Senin malın mülkün var mı?
Adam cevap verdi:
- Evet ya Resulallah, zenginim, Allah bana her türlü mal verdi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber şu açıklamada bulundu:
- O halde servetinden üstüne başına sarfet. Allah, verdiği nimetlerinin izlerinin kulları üzerinde görülmesinden hoşnut olur.
FIKRAYaya kalmakHoca, 10 - 12 yaşındaki oğlu ve eşeği ile birlikte yolculuk ediyormuş. Kendisi yaya, oğlu eşeğe binmiş halde giderlerken karşılaştıkları bazı kimseler, "Yaşlı başlı adam yaya yürüyor, gencecik delikanlı eşeğe binmiş" diye laf etmişler. Hoca, oğlunu eşekten indirip kendi binmiş ve yola devam etmişler. Bu defa karşılaştıkları kimseler, "Aaa ne düşüncesiz adam, kendi eşeğe binmiş çocuğu yürütüyor" diye laf etmişler. Bunun üzerine Hoca, oğlunu da eşeğe bindirmiş ve yolculuğu öyle sürdürmüşler. Bu durumda karşılaştıkları insanlar da, "Şunlara bak, ne insafsız insanlar, iki kişi bir eşeğe binmişler!" diye dedikodu etmişler. Bu sefer Hoca hem kendisi eşekten inmiş, hem de oğlunu indirmiş; kendileri yaya, eşek de boş olarak yola koyulmuşlar. Hoca bu durumdan da ders çıkarmayı bilmiş. "Bak oğlum" demiş, "insan bu dünyada herkesin lafına bakacak olursa işte böyle bizim gibi yaya kalır."
Dini bilgilerSettarü’l-uyubAyıpları örten, kusurları, günahları gizleyen, icabında bağışlayan anlamında olarak Cenab - ı Hak’kın isimlerinden biri.
İslam’da günah ve kusurların gizlenmesi istenmiştir. "Benim günahımı nasıl olsa Allah biliyor" diye açıklama, anlatma yoluna gidilmesini istememiştir. Başkalarına ait günahları duyduğumuzda da aynı şekilde davranmamız, onları kimseye yaymamamız istenmiştir. Peygamberimiz böyle davranan kimselerin kusur ve günahlarının da kıyamet gününde Cenab - ı Hak tarafından gizleneceğini belirtmiştir. İşlenen bir günahın sağda solda anlatılması dinleyenlerin bazılarında da günah işleme hevesi doğurabilir diye düşünülmüş ve Müslümanlık bunu (günahı ifşa etmeyi) yasaklamıştır.
YAŞAM