"Bürokrasi"ye ve "duyarsızlığa" takılan yaşam söndü. Kim Dergisi Yazı İşleri Müdürü Nurcan Çakıroğlu dün aramızdan ayrıldı
KİM Dergisi Yazı işleri Müdürü Nurcan Çakıroğlu'nun "bürokrasiye" ve "duyarsızlığa" takılan yaşamı dün saat 03.00'de sona erdi. Ölümü ailesi, arkadaşları ve basın camiasını yasa boğdu. Zamanında karaciğer nakli yapılamayan Çakıroğlu, ölümüyle herkesi büyük bir üzüntüye boğdu. Çakıroğlu'nun erken aramızdan ayrılması, ülkemizde organ nakli konusundaki bilgisizliği, bürokratik engelleri ve duyarsızlığı bir kez daha gözler önüne serdi.
İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'ndan Doç. Dr. Koray Acarlı Çakıroğlu'nun fulminant (hızlı seyreden) hepatit sonrası gelişen hepatik komaya bağlı karaciğer yetmezliğinden kaybedildiğini söyledi. Acarlı, Hepatit B'nin vücutta çok hızlı geliştiğini bunun da bir günde karaciğer iltihaplanması ve yetmezliğiyle başgösterdiğini belirtti.
Çakıroğlu'na vaktinde karaciğer bulunamamasının vücutta fırsatçı enfeksiyonlara neden olduğunu söyleyen Acarlı, "Çakıroğlu'na zaman kaybetmeden karaciğer nakledilmesi gerekiyordu. Ama maalesef olmadı. Karaciğer bulunması sırasında akciğerlerde ve vücudun tümünde fırsatçı enfeksiyonlar başladı. Birkaç gün önce böbrekleri iflas etti. Multi (çoklu) organ yetersizliğiyle birlikte beyin ölümü gerçekleşti" dedi.
Çakıroğlu için bugün saat 11.00'de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 12.30'da da Doğan Medya Center önünde birer tören düzenlenecek. Çakıroğlu, Erenköy Galip Paşa Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından Küçükköy Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
Çakıroğlu 30 Eylül'de sarılık tanısıyla tedaviye alındı. 1 Ekim'de akut fulminant hepatite bağlı hepatik komaya, 3 Ekim'de karaciğer komasına girdi. Doktorlar karaciğer nakli yapılması gerektiğini belirtti. 5 Ekim'de Bostancı'da tren kazası geçiren bir hasta beyin ölümüne geçti. Üzerinde kimliği bulunmayan, yakını da çıkmayan hastanın karaciğeriyle Nurcan'ın kurtulma umudu doğdu. Ancak bu andan itibaren ölüme götüren bürokratik engeller ortaya çıkmaya başladı. Haydarpaşa Numune Hastanesi'ndeki hastanın organının alınabilmesi için nöbetçi savcının izin vermesi gerektiği ileri sürüldü. Nurcan'ın yakınları bu izni almaya çalıştılar ancak başaramadılar. Aynı saatlerde ise doktorlar Nurcan'ın ateşinin çıktığını ve enfeksiyon geçirdiğini, artık ameliyat yapmanın imkansız olduğunu bildirdiler. Ancak ertesi gün gerçek ortaya çıktı. Organ naklini düzenleyen 2238 sayılı kanunun 14. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, hastaneye getirilen ve beyin ölümüne geçen kişilerin eğer kimlikleri belirlenmemişse dört doktor rapor düzenleyerek organ naklinin yapılmasına imkan verebiliyordu. Kısacası doktorların savcıdan izin almasına gerek yoktu. Bu şansı doktorların sorumluluk almak istememeleri nedeniyle kaybeden Nurcan, çoklu organ yetmezliği nedeniyle yoğun bakımdan çıkamayıp hayata gözlerini yumdu.
1959'da Kayseri'de doğan Nurcan Çakıroğlu, 38 yıllık ömründe birçok başarıya imza attı. Çakıroğlu İstanbul Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik Yüksek Okulu Halkla İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. Mesleğe 1982'de THA'da başladı.
Son Havadis, Sanat Olayı,
Posta, Güneş, Kadınca gazete ve dergilerinde görev yaptı. Son olarak da Kim Dergisi Yazı İşleri Müdürlüğü'nü sürdürüyordu.
Nurcan Çakıroğlu'nun ölümü organ nakli tartışmasını tekrar gündeme getirdi. Nurcan'a yasalar izin vermesine rağmen doktorların neden organ naklini yapmayıp, savcıdan onay almak istemeleri tartışma yarattı.
İstanbul Tıp Fakültesi Karaciğer Safra Yolları Cerrahisi Birim Sorumlusu Prof. Dr. Orhan Arıoğul, bu konuda doktorların karşılaştığı güçlükleri dile getirdi. Arıoğul, Nurcan'ın vefatıyla gündeme gelen yasayı uygulayan doktorların güç duruma düştüklerini, organ hırsızlığıyla suçlandıklarını belirtti. Arıoğul, "Sonradan eklenen bir yasa. Kaza ve doğal afetler sonucu vücut yaşamı sona ermişse, şahsın yakınlarından kimse yoksa acil tıbbi bir gereksinim varsa organlar alınır diye madde eklendi. İstisnai kullanılan bir madde. Çapa'da 200 kadar böbrek nakli müdahalelerinde üç tanesinde bu uygulama olmuş. 1992 yılında savcı böyle bir durumda organ alınmasına müsade etmiyor. Bir başka olayda da savcıdan müsade alındığı halde organı alınan kişinin yakınları hekimleri suçladılar. Bu yasanın hükümlerini uygulayan doktorlar ağır suçlamalarla karşılaştı. Organ hırsızlığıyla suçlandı. Hekimler de onun için bu yetkiyi adli mercilerle paylaşmak istiyor" dedi.
En büyük sıkıntının organ bağışı yapılmaması olduğunu vurgulayan Arıoğul, "Türk toplumu bu konuya sıcak bakmıyor. Dünyanın her yerinde yeterli organ bağışı yapılamıyor. Ancak bizdeki çok daha yetersiz durumda. Toplumsal bilinç oluşmamış. Bir de `efendim bağışlarsam tedavim
yarım bırakılır, organlarımı alırlar' düşüncesi var. Sağlık sistemine güvenilmiyor. Önce toplum duyarlı hale gelecek ve doktorlara güvenilecek" dedi.
Yasalarımızın çağdışı olmadığını, büyük bir eksikliğimiz bulunmadığını vurgulayan Arıoğul, "Rızalı organ alımı, rızasız organ alımı ve her koşulda alınabilmesine imkan veren yasalar var. Ancak mesele yasayla çüzülmüyor" diye konuştu.
Nurcan ve onun durumundaki hastalara, beyin ölümüne girmiş kişilerin organlarını kimseden izin almadan nakletme izni veren ve doktorların uygulamak istemedikleri 2238 sayılı kanunun, 14. maddesinin, dördüncü fıkrası şöyle:
"Kaza veya doğal afetler sonucu, vücudunun uğradığı ağır harabiyet nedeniyle yaşamı sona ermiş olan bir kişinin yanında, yukarıda sayılan (eş, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisi, yoksa herhangi bir yakını) kimseleri yoksa, sağlam doku ve organları, tıbbi ölümün alınacak organlara bağlı olmadığı 11. maddede belirlenen hekimler kurulunun raporuyla belgelemek kaydıyla, yaşamı organ ve doku nakline bağlı olan kişilere naklinde ivedelik ve tıbbi zorunluluk bulunan durumlarda vasiyet ve rıza aranmaksızın organ ve doku yapılabilir. Bu hallerde adli otopsi bu işlemler tamamlandıktan sonra yapılır ve hekimler kurulunun raporu adli muayene ve otopsi tutanağına geçirilir ve evrakına eklenir."