Ne kapitalizmle ne kapitalizmsiz!

Bundan iki hafta önce Martin Scorsese’nin gösterime giren Oscar adayı Para Avcısı (The Wolf of Wall Street) filminden sonra yine finans dünyasıyla alakalı başka film beyazperdede.

İhsan DİNDAR

Ken Loach ile birlikte Avrupa’nın önde gelen politik film yönetmenlerinden Costa Gavras, Kapital (Le Capital) Fransa’daki gösteriminin üzerinden neredeyse iki yıl geçmesinin ardından Türkiye’deki sinema izleyicisiyle buluşuyor.

Filmin başrolünde Fransa’da daha çok komedi filmleri ve stand-up gösterileri ile tanınan Gad Elmaleh’in yanı sıra Gabriel Byrne ve Natacha Regnier de yer almakta. 1969 yılında yönettiği Z ile dönemin Yunan siyasetini anlatan Gavras, daha sonraları çektiği Missing ve Amen gibi çok konuşulan yapımlarıyla siyasal ve tarihsel konularda kendi bakış açısını yansıtmıştı. Gavras bu tarzını son filmi Kapital’de de devam ettirmiş. Gad Elmaleh’in canlandırdığı Marc Tourneuil, Avrupa’nın en büyüklerinden olan bir Fransız bankasında kariyer basamaklarını hızla çıkmayı başarmış, vaktiyle Amerika’da da saygın bankalarda görev almış genel müdür yardımcısıdır. İşine sadık, daha da yükselme arzusu içinde olan Marc öte yandan da muhtemelen gençlik yıllarından kalma içinde bulunduğu kapitalist sistemin epey tersi doğrultuda bir fikre sahiptir. Bankanın bütün üst düzey yöneticileri ile golf oynadıkları bir gün genel müdürlerinin ani rahatsızlığı ve sonrasında görevi bırakmak zorunda kalması üzerine Tourneuil hep hayalini kurduğu bankanın genel müdürlük koltuğuna oturur. Ancak üstlendiği bu görev onu sahip olduğu etik değerler ile işi arasında seçimler yapmaya zorlar. Şirket hissedarlarının aralarındaki çıkar kavgası ve onu yanlarına çekme çabası içinde kalan Marc bir denge siyaseti izleyip oyunu kuralına göre oynamaya çalışır. Konumunun değişmesi ile birlikte davetlerde, toplantılarda ilgi odağı haline gelen birçok insanla tanışan Marc başlarda bu şatafatlı dünyaya mesafeli durmayı yeğler. Her daim şoförü olan bir makam arabası, özel jet, yüksek maaş Marc ve ailesinin hayatlarında memnun oldukları değişikliklerdi.

Haberin Devamı

Ardı arkası kesilmeyen iş görüşmeleri ve seyahatlerinden birinde Marc amiyane tabirle vurulacağı ünlü manken Nassim (Liya Kebede) ile tanışır. Artık Marc’ın bir zaafı vardır. Şirket hissedarları arasında banka içinde dönen kirli oyunları bertaraf etmekle uğraşırken bir yanda da Londra, Tokyo, New York gibi şehirlere yaptığı iş gezilerinde Nassim ile buluşmaya başlar. Elbette ki Paris’te yaşayan eşi Diane (Natacha Regnier) bu durumdan bihaberdir. Nassim’e duyduğu tutku gözünü karartacak bir seviyeye ulaşır. Kendi benliği ile bu durumun savaşını verirken Marc bir yandan da banka içinde olup bitenlerle ilgilenmekte hissedarlar arasında denge sağlamaya çalışmaktaydı. İyi eğitim görmüş, bu elit insanlara karşı hep bir güven sorunu yaşayan Marc öte yandan toplantılarında dünyanın dört bir yanındaki banka çalışanlarıyla yaptığı telekonferans görüşmeleriyle ve onlarla kurduğu diyalog sayesinde epey sempati toplamayı başarmıştı. Bu durum derin bir ikililik ruh hali yaşayan bu genç genel müdür için vicdanını rahatlatması açısından önemli bir faaliyetti. Kuşkusuz Gavras burada kendi siyasi duruşunun da etkisiyle Marc’a böyle bir rol biçmişti. Zira Marc, gerçekte bunu pek başaramasa da hayallerinde bir anlığına Robin Hood olmak isteyen biriydi. Gerçekte ise hissedarlar arasında sıkışıp bir taraf seçmek zorunda kalan bir genel müdürdü. Ancak yine de Marc kimsenin kimseye güvenmediği bu dünyada oyunu kurallarına göre oynayıp ayakta kalmayı başaracaktı.

Haberin Devamı

Özellikle 2008’de patlak veren ve tüm dünyada etkisini gösteren finansal kriz ile birlikte gazetelerin ekonomi sayfalarında daha sık rastladığımız birçok ülkenin ekonomik varlığından daha büyük şirketlere hükmeden CEO’ların yaşamları, maaşları ve aldıkları kararlar ve bir nevi de kurulu sistem Gavras’ın eleştirisinde kaçamamış. Son olarak genelde komedi yapımları ile tanınan Gad Elmaleh’in sergilediği oyunculuk performansı bir dram türü için oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

Haberin Devamı