GÜNEŞ KARABUDA
Piste her sürtüşte tekerlekleri hıçkırık tutmuş gibi ses çıkaran uçak, ana binanın önünde durduğunda, "The Victoria Falls Airport" yazısını okuyorum. Burası, dünyada hiçbir şelalenin eline su dökemeyeceği(!), Afrika'nın heybetli Viktorya Şelalesi'nin güldür güldür aktığı yer! Aynı adı taşıyan 10 bin nüfuslu kasaba, geçimini bundan sağlıyor. Yerleşim merkezine doğru yol alırken sesi hiç çıkmayan şoför, ansızın eliyle uzaklarda
yükselen dumanı göstererek "Mosi oa Tunya!" diyor, anlamadığımı farkedince bu kez İngilizce "The smoke that thunders!" yani "Gürleyen duman!" diyor, yöre yerlilerinin Viktorya Şelalesi'ne verdikleri isim bu...
Zambezi, Afrika'nın en gözü pek nehridir. Zambiya'da doğup, 2700 km. sonra kendini Hint Okyanusu'na atar. Ama bundan önce, onun başına gelenler nice pişmiş nehrin başına gelmemiştir. Şöyle 200 milyon yıl kadar geriye, dinozorların etrafta fink attığı "Jurassic" dönemine gittiğimizde, şimdi şelalenin bulunduğu noktada günün birinde, yerin altından korkunç şiddetle patlayıp, fışkıran lavlar, toprağı çatlatıp uçurumlar meydana getirmiş. Bundan bihaber, gamsız kedersiz akıp giden Zambezi, o noktaya gelince 100 m. aşağıya yuvarlanmış gitmiş.. ve böylece bir "
Dünya Mirası" sayılan, muhteşem şelale doğmuş!
1855 yılının bir sonbahar günü, David Livingstone isimli İngiliz gezgin ve misyoner ilk kez şelaleyi bulmuş. Milyonlarca yıldır aynı yerde akan, yörenin insanları tarafından bilinen bir şelalenin, nasıl bulunduğu tartışma götürse de, kesin olan Livingstone'un şelalenin isim babası olduğudur! Tahtta 60 küsur yıl kalmasıyla ünlü, dönemin anlı şanlı Büyük Britanya Kraliçesi Viktorya'nın adını şelaleye vermeyi uygun görmüş Livingstone...
"Şelale Şov" en iyi yukardan görülüyor! Dökülüş noktasına doğru yirmi, otuz kilometrelik mesafeyi Zambezi Nehri üzerinde helikopterle uçuyoruz. Aşağıda su aygırları, kıyıda da fil sürüleri görüyorum. Gittiğimiz yönde uzakta göğe yükselen "Gürleyen Duman"ı seçiyorum. Altımda gittikçe genişleyen nehir, uçurumun üstüne geldiğimizde 2 km.'yi buluyor. Şov'un en can alıcı noktası da işte burası. Aşağıda kıyamet kopuyor! O sakin, ağırbaşlı nehir "münasebetsiz" şekilde yolunun aniden kesilmesine kızmış, tüm hiddet ve şiddetiyle yüz metre aşağıya atıyor kendisini. Aşağıdaki cümbüş görülmeye değer! Yeşil beyaz sular, köpükler saçarak kulakları sağır eden gürültüyle, yere çarptığında beyaz bir duman yükseliyor göğe, farkında olmadan "Mosi oa Tunya" diye mırıldanıyorum içimden... Çelik kuşun ıslanmış penceresinden aşağıya baktığımda, her zaman yükseklerde görmeğe alışkın olduğum, rengarenk gök kuşağını şelalenin dibinde görüyorum, bu da Viktorya'nın garnitürü olmalı!.. Şelaleyi başka bir açıdan, karadan ve tam karşıdan izlemek başka bir alem! Uçurumun karşısından baktığımızda, muhteşem şelaleyle burun buruna geliyorsunuz. Burası, insanın suya kana kana doyduğu yer, zira dökülen su miktarı, dakikada 550 milyon litre! Dünyanın dört bir köşesinden, insanlar bu doğa harikasını görmeye geliyor. Şelalenin hemen karşısında, şimdiye kadar gördüklerim içinde en ince zevkli, rafine otellerden birisi olan "The Victoria Falls Hotel" bulunuyor. 1904 yılında inşa edilen otelde, dönemin "Edvardien" İngiliz aristokrasisinin saklı zerafeti, her köşede görülürken, otelin gizemli havası Agatha Christie'nin romanlarını andırıyor...
Viktorya Şelalesi, eski Rodezya şimdiki Zimbabwe'nin sınırları içinde bulunuyor. 15 yıl süren amansız kurtuluş savaşından sonra, ülke 1980'de özgürlüğüne kavuşuyor ve milli kahraman Robert Mugabe yeni iktidarın başına geçiyordu. Kendisini, on yıl hapis yattığı yıllarda tanıma fırsatım olmuş, halkı için yanıp tutuşan, aydın, alçak gönüllü bir insan izlenimi bırakmıştı bende. Ne kadar yanıldığımı anlamam için, yirmi yıl geçmesi gerekmişti! İktidarda kaldığı bu süre onu toptan değiştirmiş, halktan kopmuş bir diktatör yapmıştı. Bugün ülkenin ekonomisini elinde tutan beyaz azınlığı şiddet ve zorbalıkla yok etme politikası, siyah kıtanın kara sayfalarına geçiyor...