Sıkıştırılmış kaderler: Yazı tura

Gerçeğin yapayı her seferinde madara etmesini yakından izlemeyi keyif sayanlar için eşi bulunmaz bir film...

Gerçeğin yapayı her seferinde madara etmesini yakından izlemeyi keyif sayanlar için eşi bulunmaz bir film: yazı tura. Orijinal dilinden esaslı bir eser izlemeyi özleyenler için.. bir kısa öyküde birden fazla hikaye; karışmış, karıştırılmış hayatlar, sıkıştırılmış kaderler..

Cemil’li Alpaslan’lı Fenerbahçe posterlerinin süslediği odada doğu Almanya’yı perişan eden formanın isim babası Rıdvan dilmen ve adaşı Şeytan Rıdvan; yani Olgun Şimşek. Kaybettiği bacağına en çok top oynayamadığı için üzülen buruk kahraman. Doğup büyüdüğü bölgenin en keskin ifadeleri bileyen şivesi bile Şimşek’in psikopatlığını tahrip edemiyor.

Haberin Devamı

Ne tuhaftı filmin başındaki sahne: Rıdvan ve askerlikten önce söz kestiği Şefika, uzun bir aradan sonra karşılaşırlar. Kız Rıdvan’ın maluliyeti sonrası mutlu bir evlilik kararında mütereddit; lafları geveliyor, muhabbeti tüm kaçakların kabusu bir çıkmaz sokağa sürüklüyor; parçalara ayırıyor:

- N’öörüyon?

- N’ööriyim..

- Baban n’öörüyo?

- N’öörsün..

- Anan n’öörüyo?

- N’ööerecek..

Bu sevimli seremoni Kıbrıslıların 'N’apan?N’apayım; N’aptın?N’aparsın?' permütasyonunu andıran diyaloglar bütünü. Bölgenin monoton havasına sebep bir itiraflar düeti..

Buna benzer birçok ayrıntı, film şeridinde seansın sonuna dek kol geziyor. Rıdvan’ın tüm kahveye bağıra çağıra posta koyduğu sahnede, mekandan çıkarken duvarda asılı, 'Dikkat içerideki ses düzeni sürekli duyma bozukluğuna yol açar' tabelası gibi.. Trenin hızla geçerken altına iki çiçeği alması gibi..

Filmdeki öykülerden biri de annenin. Rıdvan’ın annesi, hayatla yıllar önce vedalaşmasına rağmen, oğlu için bitkisel yaşamını sürdürüyor. 'Mmmhh' diye konuşuyor, çok ağır yürüyor, fiziksel özellikleri dezavantajına dönüşmüş bir halde olmasına rağmen oğlu için ayakta kalmaya çalışıyor.

Bu arada bir annenin oğluyla yaşadığı 'Eve geç gelme oğlum' sözleşmesi ve karşı tarafın 'Peki anne' sallamasıyla işi geçiştirmesi ve saat konusunda mutabakat sağlamaya çalışmaları da acıklıdır. Annenin makul bir ölçü olan '21:00-22:00' teklifine yaklaşımdaki ciddiyetsizlik. İçmeye gideceğini söyleyen Rıdvan’ın o gece geleceği bile meçhulken annenin saflığı, her şarta hazırlıklı olma zorunluluğu hissetmesi duygusal sahnelere neden oldu.

Haberin Devamı

Annesi Rıdvan’ı uzun süre sokaklardan topladı. Onu yıkadı, acı telgrafını aldı, ayrılık haberini duydu, duyurdu.. Rıdvan’ın anası ağladı..

Kenan İmirzalioğlu’nun canlandırdığı Hayalet Cevher karakteri ise daha şanslı. Olgun Şimşek’in payına düşen kasaba yaşamına has yavaşlık, Cevher’de hızla karışıyor. Artık en yakın arkadaşından borç isteyen Rıdvan değil; Zeyyat abisinden gereken tüm lojistik desteği sağlamış Hayalet Cevher var sahnede.

Uyuşturucu da sınıf atlamış iki arkadaş arasında. Rıdvan yakın arkadaşına gaipten duyduğu sesleri şikayet edince: 'O kadar esrar içsem ben ne sesler duyarım...' yanıtını alıyor. Cevher, kız arkadaşını saçından tutarak kokaine sürüklüyor.

Filmin sedef kakmalarla işlenen tüm ayrıntılarına rağmen esas mesele göze çarpıyor: Vietnam sendromu; Rıdvan ve Cevher’in askerlik yaptıkları dönemden etkilenmeleri; bu etkinin dengelerini bozması ve sosyal hayatta bocalamaları. Bununla ilgili isyanlar kısa fakat fazlasıyla filmin içine serpildiğinden duygu sömürüsüne mahal verilmemiş. Tam siz 'Bir gazi bu zorlukları yaşamayı hak etmiyor' diye düşünmeye başlayacakken bir başka plan giriyor ve dağılıyorsunuz.

Haberin Devamı

Örneğin Hayalet Cevher’in trende yaşadığı kaos, duyduğu sesler, benzettikleri adamlar ve sonunda endişelenen arkadaşlarına durumu özetleyişi: 'Kalabalıkta stres basıyor beni'.

Yine vurucu bir sahnede hayallerin demirbaş sayımı gerçekleştiriliyor: kimi çiçekçi dükkanı açacak döndüğünde; kimi transferini bekliyor, futbola kavuşacak. Fakat yine siz adımınızı atamadan gözyaşına, Rıdvan çoşuyor: 'E belki Fenerbahçe’ye gideceğim. Bizim de kendimize göre hayallerimiz var kardeşim!'

Bir de eşcinsel boyutu var filmin. Başlarda emanet gibi dursa da, bir sahnesi yeter. Çocuk yaşta bilmediği bir şehre kurşun gibi sıkılan Teoman’ın acıklı sıralaması: 'Bu oyuncaklar benim, bu evde ilk ben doğdum, bu sokak benim.' Ve tüm bu iyelik halini öyle sahipleniyor ki feminenliği cinsiyet skalasında zıt bir kutba kayıyor; kabalaşıyor..

Eski sevgilinin sık belirmesini anlatıyor film. Aşk yolunda uğranan her bozgunda insan ruhunun yarattığı paralanmış bir hayali parlatıyor. Mevcut sevgilinin ardından el sallarken, köşeden eski sevgilerin, sevgililerin görünmesi.. Sonra görünmemesi..