Tanrı ve filozoflar
Tanrı ve filozoflar
Bazı filozofların felsefelerine güç katmak için Tanrı’ya sığınmaları o felsefeyi güçlendirir mi?
Tanrı ile filozoflar arasında sanki bir aşk nefret ilişkisi yaşanır. Aslında felsefe, düşüncenin sınırlarını zorlamayı, her şeyden kuşku duyabilmeyi gerektirir. Ancak ne gariptir ki, bazı filozofların dönüp dolaşıp, Tanrı kavramına saplandıklarını görürüz.
Thomas Aquinas, St. Augustine gibi bazı Orta Çağ filozoflarından vazgeçtik. Onların temel amacı, Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için felsefeyi kullanmaktı. Ancak başkalarına ne demeli? Örneğin Descartes. “Düşünüyorum o halde varım" biçimindeki ünlü sözü sık sık örnek verilir. Oysa Descartes, başlangıç noktasındaki bütün kuşkularına rağmen, felsefesini, düşünen akılla birlikte, Tanrı kavramına oturtur. Tanrı kavramını Descartes’ın felsefesinden çıkartsanız, adamın felsefesi olduğu gibi çöker, tüyleri yolunmuş bir tavuk gibi çırılçıplak ortada kalır.
Aynısı ya da benzeri Leibniz, Spinoza, Berkeley hatta Locke için de geçerli. Tanrı kavramını çıkarttığınız anda, temel kaygısı Tanrı’nın varlığını kanıtlamak olmayan bu kişilerin felsefeleri ya dayanaksız kalır ya da zayıflamış olur. Zayıflama Tanrı’nın öneminden değil, onların Tanrı’ya verdikleri önemden kaynaklanıyor.
Bu filozofların Tanrı’ya böylesine etkili bir rol biçmelerine rağmen, dini çevrelerin baskısına maruz kalmaları ve topa tutulmaları ayrı bir tartışma konusu. Bu, dini çevrelerin felsefeden anlamamasından ve günün sosyo politik koşullarından kaynaklanan bir olay. Asıl ilginç olan, bazı düşüncelerin kendi içinde geçirdiği trajik dönüşüm, kuşkuların Tanrı ile sonuçlanması, iddiaların Tanrı ile açıklanması, Tanrı ile dayanaklandırılması, soruların yanıtsız kalacağı kaygısıyla Tanrı’ya sığınılması.
Oysa bazı filozoflar, Tanrı’ya inansınlar ya da inanmasınlar, felsefelerini ayakta tutmak için Tanrı’yı dayanak olarak kullanmaya gerek görmemişler. Örnek mi? İşte Heraklites, işte Sokrates, işte Plato, işte Sekstus Empirikus, işte David Hume, işte Friedrich Nietzsche, işte Ludwig Wittgenstein, işte Jean Paul Sartre.
Felsefe, gerçekten içinde gezinmeye değer bir dünya!
Elian’ın travması
Elian’ın travmaları hükümetlerin, medyanın ve provokatörlerin umurunda değil. Onlar sadece kişisel çıkarlarını ve hırslarını düşünürler. Zaten aksi olsa, ortada Küba sorunu diye bir şey olmaz, Elian’ın da annesiyle ABD’ye kaçmasına gerek kalmazdı.
Futbol ve zeka
Futbol kanlı boğa güreşlerine, yağlı Kırkpınar güreşlerine veya devirmeli, tekmeli Amerikan futboluna benzemez. Anlamayan bir kere daha seyretsin.