Editörün SeçtikleriAileden biri gibi

Aileden biri gibi

22.08.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Aileden biri gibi

Aileden biri gibi


ÂZER BORTAÇİNA / Tutkulu Kalemşorlar


Gençliğinde herkes şiire tutkuludur. Genç hukuk öğrencisi ise spor ve mizah yazılarına aklını takar; ama Babıali’ye girmek o kadar kolay mı? Tam umudunu kestiği sıralarda arkadaşı Fahir Tezcan imdadına yetişir. Tezcan da 1945’lerde Babıali’de sözü geçen gazetecilerden biri. Genç delikanlıyı kolundan tuttuğu gibi Hüsnü Yılmaz’ın sahibi, Eşref Şefik’in de başyazar olduğu “Şut" dergisine götürür. Eşref Şefik hayalinin gazetecisi. Üstelik anlattığı maçları kaçırmamak için neredeyse radyonun içine girerek dinler o büyük ustayı. Şimdi aynı gazetede çalışacaklar belki. Buna yürek dayanır mı? Heyecanla kapıdan içeri adımını atar. Hüsnü Yılmaz’a takdim edildikten sonra artık Şut’ta çalışmak için bütün yollar açılır delikanlıya. Tezcan, ona spor yazarlığının alfabesi sayılacak ilk bilgileri verince o da büyük şevkle yazılarını yazmaya koyulur. Yaptığı işler kısa zamanda beğeni toplayınca, ona çifte şans verirler. Artık sporun yanı sıra, mizah yazıları da yazmaya başlar. “Olayların Alayı" başlığı altında yazdığı spor mizahına da “Kanarya" takma adını koyar.
Birgün derginin sahibi Hüsnü Yılmaz’ın yanına gittiği zaman masada Eşref Şefik’i görünce eli ayağına dolanır. Bir şey söylemek ister, beceremez. Başyazar, delikanlının heyecanlandığını sezer, ama hınzırlığından bir şey belli etmez. Davudi sesiyle Hüsnü Bey’e sorar:
- Bu çocuğa kaç para veriyorsun?
Patron bıyık altından güler.
- Vermiyoruz, ama vereceğiz artık.
Eşref Şefik kafasını sallar.
- Ver... Ver... Bu çocuğa para ver. İş var bu çocukta. İyi yazıyor. Okudum yazılarını.
Gazeteci adayının, para vermek şöyle dursun, cebindeki tramvay parasını bile alsalar umurunda değildir artık. Koskoca Eşref Şefik yazılarını beğendiğini söylüyor. Üstelik onun yazılarını okuyor. Bundan daha büyük bir mutluluk olabilir mi? Sevinçten ikisinin de boynuna sarılacak ama zor tutar kendini. Hüsnü Yılmaz bir süre sonra yazarlıktan aldığı ilk parayı, ikibuçuk lirayı uzatır genç adama. Artık o, yazısına parayla değer biçilen bir yazardır. Spor mizahı çok tutulunca bu kez aynı yerde köşe yazısı yazmaya başlar, yazıları daha sonra yarım sayfaya çıkar. Yazının tam göbeğine de o yıllarda Galatasaray Lisesi’nde okuyan bir öğrencinin çizdiği karikatürler konur.
Bu karikatürlerin sahibi yıllar sonra Milliyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olan Abdi İpekçi, yazının sahibi de Türkiye’de yediden yetmişe herkesin tanıdığı bir usta; Halit Kıvanç’tır.
Koltuklarında karpuz bol
Beş buçuk yaşında okuma yazma öğrenen, Hukuk Fakültesi’nde okurken gazetecilikle tanışan Halit Kıvanç çeşitli spor dergileri, Son Telgraf, Gece Postası, İstanbul Ekspres, Türkiye Spor, uzun yıllar çalıştığı Milliyet, Yeni İstanbul, Tercüman, Hürriyet’te röportaj ve spor yazarlığı yapar. Gazeteciliğin başlangıç yıllarında spor yazılarının dışında basın tarihimizde ilk kez Vatikan’a girip, Papa’yla konuşan Türk gazetecisi olarak Babiali’yi sarsar. Dizi yazılar, birbirinden ilginç röportajlar derken bu kez de İstanbul Radyosu’nun Program Müdürü Faruk Yener’den skeç yazma teklifi gelir. Radyoyla ilk bağ skeç yazarlığıyla kurulurken spikerlik önerisiyle de karşılaşır. Artık o; güzel sesi, Türkçesi ve kusursuz diksiyonuyla dünyanın her tarafındaki maçları, olayları bizlere anlatan usta bir spikerdir. BBC’de programlar yapar, haber okur, magazinler hazırlar, hatta radyo tiyatrosunda da oynar. Beyaz cam hayatımıza girdiği zaman artık ekranın vazgeçilmez sunucusudur. Kendi anlatımıyla yurt içinde, yurt dışında, mikrofon başında, kamera karşısında, sahne üstünde, ekran ortasında, stad yanında, podyum kenarında, shovda, yarışmada, törenlere karışmada, gecesinde, gündüzünde, sabahında, akşamında yerli yabancı pek çok ünlüyü sunar. Sunduğu o günün ünsüzleri, gün gelir çok ünlü oluverir.
Koltuklarının altında sayısını kendisinin bile hatırlamadığı sayıda karpuz taşıyan ustamızın hangi olayını anlatayım ki? Tutkumuz kalem olduğu için yazıya doğru yöneliyorum. Bu kadar hüneri sıralarken unuttuğum bir şey daha var: Ustamız 1950 yılında stajını bitirdikten sonra, katır sırtında 18 saat yolculuk yaparak gittiği Siirt’in ilçesi Kozluk’ta hakimlik de yapar. İlçede tek hakim olduğu için yedi branşa birden bakar. Yokluk, sefalet dayanılmaz boyutlara varınca hakimlik mesleğine nokta koyup, İstanbul’a döner. Bütün duruşmaları bitirdiği gibi, verdiği bir karar yüzünden Yargıtay’dan içtihat kararı bile çıkar.
Halit Kıvanç, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin ilk yılında yazı işine bulaşır. Önce fakültenin yılda bir kez yayınlanan geleneksel mizah dergisi Guguk’a ilk yazısını yazar. Bu yazı denemeleri başarılı bulununca kendine iyice güvenip, okul arkadaşı Burhan Güngör’le birlikte Yusuf Ziya Ortaç’ın Akbaba dergisinde soluğu alırlar. Ortaç’ın yanına girmek yürek ister ama gençlik bu. Biraz heyecan, biraz da kendine güven sayesinde engelleri aşıp, Ortaç’ın odasına girerler. Üstad yazıları alır, beğenir bir hafta sonra tekrar gelmelerini söyler. Genç üniversite öğrencisi öylesine heyecanlıdır ki, bir haftayı zor edip, yeni yazılarını götürür üstada. Ortaç çok yakın zamanda yazıların Akbaba da çıkacağını müjdelemesine rağmen, bir türlü emeğinin karşılığını göremez. Yıllar hızla ilerleyip, Halit Kıvanç da Babıali’de ünlü bir gazeteci olmaya başladığı zaman Yusuf Ziya Ortaç’tan bir mektup alır. Ortaç mektubunda, Akbaba için Milliyet’te yazdığı mizah yazıları stilinde yazı ister. Parası da yabana atılacak gibi değil hani. Kıvanç yeni yazılarını yazar. Ancak, genç üniversite öğrencisiyken yazdığı yazılardan birini de yanına almayı unutmaz. Önce eski yazıyı uzatır, sonra yıllar önce başından geçen olayı anlatmaya başlayınca Ortaç gülmeye başlar.
- Bak yavrum. Ben sizde yetenek gördüm. İleride iyi yazı yazacağınızı anladım. Fakat henüz olmamıştınız. Ham meyvayı koparmayarak, daha güzel olmasını bekledim. Bak şimdi, ben sizden yazı istiyorum.
Kıvanç bu öğüdü hayatı boyunca hiç unutmaz. Vaktinden önce olmak ya da olduğunu sanmak ona hep yabancı gelir. Birçok kişinin olmadan çürümesini görünce de üstada bir kez daha hak verir.
Pele ile ilk tanışma
Maç spikerliği de yapan Halit Kıvanç, 1958 yılında Dünya Kupası finallerini izlemek üzere İsveç’in Stockholm şehrine gider. Türkiye’den Samim Var, Tarık Bilgin, Samet Koçyiğit ve Pertev Tunaseli ile birlikte yazılı basına ayrılan sıralara oturur. Ama gözünü spikerlerin olduğu bölümden ayıramaz. Niçin onların tarafında değilim, benim memleketimdeki bunca futbol meraklısına buradaki heyecanı radyodan dakikası dakikasına niye anlatamıyorum, diye kederlenip durur. Bu arada aynı otelde kalan İtalyan ve Brezilyalı spikerlerle büyük dostluk kurar. Birgün Brezilyalı spiker otele iki milli futbolcuyu getireceğini söyleyince röportaj yapma hayaliyle yanıp tutuşan Halit Kıvanç düşünmeye başlar. Acaba kaleci Gilmar mı, Didi mi, Bellin mi, Garrincha mı, yoksa Zito mu gelecek?
Kapı açılır spikerle birlikte iki futbolcu içeri girer. Biri ünlü Zito ama diğeri kim acaba?
Brezilyalı spiker keyifle Kıvanç ve İtalyan spikerin yanına gelir.
- İşte tanıdığınız Zito. Diğer arkadaşımız Brezilya Milli Takımı’nda yedek ama ilerde büyük yıldız olacak. Bir görseniz şahane oynuyor.
Brezilyalı masum bakışlı, mahçup delikanlıyı överken İtalyan spiker yüzünü buruşturur. Zito ile fotoğraf çektirdikten sonra Kıvanç’a doğru eğilir.
- İtalya’nın en büyük gazetesinde yazıyorum. İtalyan Radyosu’nda konuşuyorum. İşim yok da Brezilya’nın yedek futbolcusuyla mı röportaj yapacağım.
Halit Kıvanç ise Batı’nın tekniğinden çok Doğu’nun insalcıllığı içinde Zito ile konuşmasını bitirdikten sonra Brezilyalı spiker aracılığıyla yedek futbolcuyla konuşmaya başlar. Adının Pele olduğunu öğrendiği sporcuya röportaj bitince Milliyet gazetesini uzatıp, fotoğraf da çektirir. Sonra vedalaşıp, ayrılırlar.
Birkaç gün sonra 17 yaşındaki Pele takıma girer. Büyüdükçe büyür. Onun sayesinde maç 5 - 2 Brezilya’nın galibiyetiyle biter. “Brezilya’nın yedeğiyle mi röportaj yapacağım" diyen İtalyan spiker Kıvanç’ın yanında tur atıp, “Pele ile ne konuştuğunu söylesene bana. Bir röportaj istiyorlar" diye sızlanıp durur ama tren çoktan kaçmıştır bir kere. Pele’nin daha şöhret olmadığı yıllarda yapılan röportaj yarım sayfa olarak “Harika Çocuk Pele" başlığıyla Milliyet’te yayınlanır. Halit Kıvanç bu fotoğrafları 1970’de Meksika’da Pele’ye verdiği zaman, kaparcasına elinden alır. Daha sonraki karşılaşmalarında ise, “Benimle ilk röportajı yapan yabancı gazeteci sensin" diye sevgiyle sarılır ona.
Milliyet Kervanı onun fikri
Halit Kıvanç, Abdi İpekçi ile ilk kez “Şut" dergisinde, sonra da İstanbul Ekspres gazetesinde beraber çalışırlar. 1954 yılında ise Yeni İstanbul’un bünyesinde çıkan Türkiye Spor gazetesinin Yazı İşleri Müdürü olan ama üvey evlat muamelesi gördüğü için de mutsuzluk çeken Halit Kıvanç, çıkış noktası ararken bir sabah telefonu çalar.
- Halit, Milliyet gazetesi yeniden hayata geçiyor. Projemiz çok güzel. Spora da büyük ağırlık vereceğiz. Senin de aramıza katılmanı bekliyoruz.
Kıvanç bu cazip teklifi hemen kabul eder ama hergün yayınlanan bir gazeteyi yüzüstü bırakmamak için bir ay süre ister. Sürenin bitiminde ise artık Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’nin üç yardımcısından biridir. Haberlerde ve gazetenin hazırlanmasında Hasan Yılmaer, sayfa düzeni ve diğer teknik konularda Turhan Aytul, spor ve magazin konularında, o zamanlar henüz adı konmamış halkla ilişkiler alanında da Halit Kıvanç.
Seneler geçip, başarı üzerine başarı eklenince Milliyet’te çalışmak her gazetecinin rüyasını süslemeye başlar. Halit Kıvanç o dönemin büyük yazarları Peyami Safa ve Refii Cevat Ulunay, ardından da Çetin Altan’dan öğrendiklerini dağarcığına sığdırmaya çalışır. Kıvanç yenilikler peşinde koşarken basında büyük sansasyon yaratan “Milliyet Kervanı" fikrini ortaya atar. Gazetenin ünlü yazarları bir ekip olarak yurdu dolaşıp, gittikleri yerlerde özel toplantılar düzenlerler. Bu sayede de gazete okuyucusuyla kenetlenir. Bu fikir gazetenin tirajını yükseltirken, hiçbir şeyi kolay kolay beğenmeyen Abdi İpekçi Pazartesi Mektubu’nda “Müthiş Buluş" başlığı altında Halit Kıvanç’ı öve öve bitiremez.
Başyazarlık da yaptı
Halit Kıvanç gazetecilikte neler yapmaz ki. Spor, mizah, hikaye, roman da yazar; gazetede tefrika edilir. Bulmaca hazırlar. Çocuk sayfası yapar. Kadın sayfasını hazırlayan arkadaşı hastalanıp, gelemeyince iş yine onun başına yıkılır. Üç hafta ev işi, yemek pişirme, örgü öğreten köşelerle kadın sayfası hazırlar. Dış haberlerde yoğunluk olduğu zaman yakın arkadaşı Sami Kohen’e yardım eder. Mürettiphanede sayfa bağlar. Ankara büro şefliğinin yanı sıra, meclis muhabirliğinde de bulur kendini. Seçimleri takip eder. O sırada televizyon olmadığı için radyoda Milliyet gazetesinin reklamını da yapar. Gazetenin organizasyonlarında sunuculuk yaptığı gibi başyazarlık bile bulaşır kalemine.
Nasıl mı? Bunu da Halit Kıvanç’tan dinleyelim:
- Milliyet gazetesinde pazartesi günleri haftalık toplantılarda, geçmiş yedi günün muhasebesinden sonra önümüzdeki haftayı planlardık. Abdi İpekçi’nin başkanlığındaki toplantılara gazetenin İdare Müdürü Nurettin Demirkol da dahil, iç haberlerden sorumlu İzzet Sedes ve Faruk Demirtaş, yurt haberlerinden Bedirhan Çınar, araştırmacı gazeteci Ömer Sami Coşar, Hasan Yılmaer, Turhan Aytul, magazinden Doğan Şener, Spor Müdürü olarak da Namık Sevik katılırdı.
Ali Naci Karacan’ın vefatından sonra gazete bir süre başyazısız çıktı. Sonra isimsiz başyazıya karar verildi. Abdi İpekçi yazacaktı ama imza atmayacaktı. Okuyucunun Ali Naci Karacan’dan sonra birden yeni bir isme alışmasının güçlüğünde birleşmiştik. İşte bu dönemde Abdi seyahate gittiğinde, yazısı gecikince benim yazmam kararlaştırıldı. Tam kırkaltı yazım çıktı Milliyet’te... İmzasız... Şimdi nasıl ispat edebilirim ki, Milliyet başyazarlığından emekli olduğumu o imzasız yazılarla...
Mini spor belgeseli
Sevgili Halit Abim’le Yeni Ortam gazetesinden ayrılıp, Milliyet’e geçeceğim 1973 yılında tanıştım. Tuzla’da denizin derinliklerinden çıkardığım torbalar dolusu midyeyi ona uzatırken, birgün kendisiyle röportaj yapabileceğimi hiç düşünmemiştim. Dostluğumuz bu süre içinde hep sürdü. Kendisini ne zaman görsem anılar denizinde yüzerken, ortak dostlarımızı kah kahkahayla, kah gözyaşlarıyla andık. Ama Bodrum’daki görüşmemizde uzun yıllar çalıştığı gazetesine biraz kırgın gibiydi sanki...
Bitip tükenmez bir enerjiyle çalışıp, yenilikler peşinde koşan ustamız şimdi de kendi sunacağı mini spor belgeseli hazırlıyor. Talk Show türündeki bu filmde de kitaplara zor sığan futbol anılarını anlatacak.

Vücut Kitle İndeksi Hesaplama

Sağlığınızı kontrol altında tutmak için Vücut Kitle İndeksi (VKİ) hesaplama aracını deneyin!

VKİ HESAPLA
KEŞFETYENİ
Acun Ilıcalı'ya seslendi! 'Survivor'a geri dönsün'
Acun Ilıcalı'ya seslendi! 'Survivor'a geri dönsün'

Cadde | 02.05.2025 - 14:46

Poyraz'ın şaibeli elenmesinin ardından gelen tepkilere Nagihan Karadere de katıldı.

Yazarlar