Bu hafta gösterime giren “Enemy”, insan psikolojisinin sınırlarını tartışan ve ilizyonların hayatımızı tıpkı bir fare gibi kemirdiğini göz önüne seren ağır ve ağdalı bir film.
“Dünya ayna gibidir ve herkese kendi yüzünün yansımasını gösterir” William Shakespeare
Shakespeare’in söylediği özlü söze göre, herkesin kendine ait bir yansıması vardır ve o yansıma kimi zaman iyi, kimi zaman da kötüdür. Yani neyi görmek istiyorsak onu görürüz. İşte tam burada durmak lazım çünkü çoklu kişilik bozukluğu hastalığından muzdarip kişiler genellikle farklı kişiliklere bürünürler. Bürünmek istedikleri kişiler güçlü, kuvvetli ve korkusuzdur. Kendilerine öyle bir sanal dünya yaratırlar ki, çoğu zaman yarattıkları dünyayı gerçek sanarlar. Halüsinasyon görme oranları oldukça yüksektir. Gerçek ve hayal arasında gidip gelen bu kişiler kendi muğlaklıklarını aynaya yansıtırlar sanki… Kendi öz benliklerini deneyimleyemedikleri için, dünyalarını hayallerle örtbas ederler. Zihinsel görüntülerin özellikleri, Freud’un korku alanı olarak terimleştirdiği olgu anlamında gerçek korkudan ziyade, kaygının görünenden ziyade, zihinde yer edenin kodlarıdır. Zaten bu kişiler korktukları için kendilerine yeni bir karakter yaratırlar. Sanki rüya ile uyanık olma sınırında yer alırlar. Rüyadan uyandıklarında ise kim olduklarını unutup şunu söylerler: “ben neredeyim, ne oldu bana..?”
SANAL DÜNYALARINDA YAŞAYANLARIN HAZİN SONU
Bütünü parçalara ayırmaya çalıştıkları için, gerçeklerden sapanlar, düşünce tarafından yönetilmezler, tam tersine sanal dünyaları tarafından yönetilirler. Kapana kısıldıklarını anladıkları zaman da, sanal dünyalarındaki kişiyi öldürüp onu yeniden canlandırırlar. Peki, bu nasıl oluyor? Açıklayalım. Yeniden canlandırdıkları kişiye farklı bir kimlik verirler. Eh, ne de olsa o kimlikler sonsuzdur onlara göre… Bunu şu şekilde tanımlayabiliriz: “Gerçek kimliğini kaybedenler hayatlarındaki rolleri için maske takmayı seçecek kadar sorunludurlar çünkü o maske yalnızca karanlığı simgeleyen bir gölgeden ibarettir”
Sözün özü; kişisel kimliklerini unutup dürtüsel olarak bulundukları yerden uzaklaşarak farklı yerlere giderler. Akılları karıştığı için de kendilerine yeni kimlik yaratırlar. Buradan yola çıkan “Enemy” filmi, felsefik teorilerden ve psikolojiden beslenen bir kuram filmi. Filmi, film olarak değerlendirmek hata olur çünkü ağını kuramlar üzerine örüyor. Ama hangi teoriyi ne şekilde irdeliyor, anlayamıyoruz. Rahat anlaşılması için birkaç kez izlenmesi gerekiyor ya da kuramların doğru şekilde bilinmesi. Kuramlarla arası iyi olmayanlar için film “işkence” niteliği taşıyabilir. Önceden bilgilendiriyorum ki, beklentiniz yüksek olmasın! Aslında “Enemy” Portekizli yazar José Saramago’nun eserinden uyarlandı. Romanı okumadığım için aklıma şöyle bir soru geliyor: Acaba roman da bu denli felsefik mi? Orası muamma, ama elindeki hamuru iyi yoğuramayan yönetmen Dennis Villeneuve teorileri birbirine karıştırıyor sanki…
KAOS KURAMI, PARALEL EVREN VE ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bir yanda Kaos (Kargaşa) Teorisi, diğer yanda Paralel Evren Kuramı… Bir de bu teorilerin arasında sıkışıp kalan çoklu kişilik bölünmesi… Ayıklayın pirincin taşını! Tüm bunları tek bir teoriymişcesine anlatan Villeneuve, aslında filminde “Kaos”u öne çıkartmak istiyor. Kaos hakkında kısa bilgiler vermekte yarar var. Kaos’un vurgu yaptığı en önemli eylemlerden biri düzenin düzensizliği yaratıyor oluşudur. Eğer düzenin anlayamadığımız hali varsa ki-mutlaka olmalıdır-buna düzensiz diyemeyiz. Yani düzenin dışına çıkmak neredeyse imkansızdır. Düzensizliğin içinde her zaman yeni bir düzen vardır. Demek ki, yönetmen Villeneuve Kaos’taki düzensizliği çoklu kişilik sorununa bağlamış. Peki, paralel evrenin mantığı neydi? Paralel Evren bizi yanıltmak için kullanılmış olabilir. Tüm bunları merkezde birleştiren, akıl oyunlarıyla dolu “Enemy” seyirciyi şaşırtmak için metaforlara başvuruyor. Zaten herşey zincirleme olarak birbirlerine bağlı.
Sonuç olarak; psikolojik rahatsızlık nedeniyle yolunu kaybedenlere atıfta bulunan “Enemy” gizemli söylemleriyle ve derin mesajlarıyla seyirciyi araştırma yapmaya iten uç bir film örneği. İyi ve kötünün savaşını kuramsal olarak tartışan bir film olarak da tanımlamamız mümkün.
Arzu ÇEVİKALP