MİDNİGHT SPECİAL: BİLİM KURGUNUN KARANLIK HALİ

Uzaylıları anlatan bilim-kurgu filmlerine kendine özgü bir bakış açısı getiren “Midnight Special”, geçmişi bugüne taşıyor, ama tam anlamıyla taşıyor mu derseniz, tartışmaya açık…

İstanbul’un açılış filmi olan “Midnight Special” hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki, nereden başlasak bilemiyoruz. Bilim-kurgu türüne haiz olan film, 70’li ve 80’li yılların fantastik filmlerine yanlış bir şekilde göz kırpıyor. Süper güçleri olan bir babanın oğlunu tarikata kaptırmasıyla çerçevelenen hikâye, devletin de araya karışmasıyla iyice karışıyor, sanki bütün malzemelerin mikserle karıştırılmış halini seyrediyoruz. Nasıl ki, Nuh’un Gemisinde aç kalmamak için tüm erzakları bir araya getirip ‘aşure’ yaptılarsa burada da aynısı var. Yani neyin ne olduğu anlaşılmadığı gibi, kafayı yoruyor.

Haberin Devamı

Mantık hataları ile yüzen, Steven Spielberg, M.Night Shyamalan, Christopher Nolan gibi yönetmenlerin bazı filmlerinden feyz alarak hepsini aynı potada eriten dört başı mamur olmayanfilm, klasik bir uzaylı hikâyesini ele alıyor. Film yer yer “Believe” isimli diziye de yer yer benziyor, özellikle çocuk kaçırma sahneleri…

“İnterstellar”, “Superman”, “Supergirl” (dizi), “E.T”, “The Day The Earth Stood” filmlerinin karışımından oluşan film, ütopya ve distopya arasında gidip gelerek, hayallere doğru yolculuk yapıp, kısa bir süreliğine gerçeklerden kopmamıza olanak sağlıyor. Bu yüzden kafamızda bir sürü soru birikiyor ve sorulara yanıt ararken filmden kopuyoruz. Mesela uzaylı çocuğun biyolojik anne ve babası nasıl uzaylı bir çocuk doğurur, bu bir ütopya değil de nedir? Bunu hiç hesaba katmadılar mı? Hiç irdelemeden ya da üzerinde durmadan mı yazdılar senaryoyu? Düşünmek dahi istemiyoruz. Madem çocuk uzaylıydı ailesi de öyle olmalıydı veya her şeyi bir kenara bırakın çocuğun ne zaman ve ne şekilde uzaylıya dönüştürüldüğünden söz edilmiş olsaydı, o zaman mantıksızlıklar silsilesini bir kenara bırakabilirdik. Belki de çocuğun biyolojik anne ve babası onlar değildi ve yönetmen bizi o şekilde oyaladı.

KRİPTON NEDİR?

Haberin Devamı

Bununla kalsa iyi, filmin bir sahnesinde Superman’in çizgi romanı okuyan çocuk ‘kripton’ nedir diye soruyor ve neden böyle bir soru soruyor belli değil… Bu soru ile Superman’a atıfta bulunmak istenildiği kanaatine varıyoruz. Çocuk belki de annesi ve babasını test ediyor ya da kendisinin uzayı olduğuna ve kriptondan geldiğine dair mesaj veriyordu. Hazır konu kriptondan açılmışken devam edelim. Film boyunca yüzücülerin taktığı gözlüklerden takan çocuğun gözlüğü o kadar komikti ki, bize yüzmeye giden bir çocuğun gözlüğünü anımsattı. Gözlüğü takıyor oluşunun asıl sebebi ise şuydu: güneşten rahatsız olduğu için gözlüğünü çıkartmıyordu ve güçlerini bastırmak için onu bir araç olarak kullanıyordu. Tıpkı Supergirl gibi… Supergirl çalıştığı ortamda kriptonik güçlerini gözlüğüyle uzaklaştırıyordu, lakin Supergirl’ün gözlüğü yüzücü gözlüğü değildi ve komik durmuyordu. Bildiğiniz gözü bozuk olanlara verilen gözlüklerdendi. Gözlüğün özel mekanizması sayesinde Supergirl her zaman güçlerini kontrol etmek zorunda kalmıyordu.

Haberin Devamı

Filmde neden yüzücü gözlüğü kullanıldığını merak ediyoruz, çocuğun gözlerinden çıkan mavi ışınlardan korumak için desek yine anlamsız olur, çünkü öyle bir gözlüğün koruyucu tarafı yok. Daha donanımlı bir gözlük kullanılabilirdi. Bunun yanı sıra, çocuğun neden güneşe çıktığında sorun yaşadığının altında durulmuş olsa, film için daha verimli olacaktı, ancak olay örgüsündeki sıkıntılar yolu yokuşa sürdü. Şunu da unutmadan yazalım; çocuğun hasta olduğunu vurgulayan yönetmen çocuğun neden hasta olduğunu belirtmiyor, ama sürekli hastalığını öne sürüyor. Her şeyi seyirci mi anlamak zorunda? Çocuğun amacı neydi sorusuna ise yanıt bulmak neredeyse imkânsız!

Aşırı derecede karanlık (isminden ötürü mü bilinmez) olan film, ‘bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete’ cümlesini filmin altına döşeyerek, kıyamet ve distopya arasında bir benzerlik kurmaya çalışıyor ve uzay distopyasını filmin bazı sahnelerine yansıtıyor. Gelelim filmdeki asıl garip tarafa… Kriptoloji üzerine uzman olan ‘National Security Agency’ (Ulusal Güvenlik Dairesi) teşkilatı çocuğun verilerini analiz ederek onun tehdit mi, yoksa devlete yararlı mı olup olmadığını araştırarak ortaya bir teori atıyor. Bildiğiniz üzere bu teşkilatın büyük çoğunluğunu matematikçiler oluşturuyor. İşte bu sebeple bazı sayılarla ilişki kuran film, matematiksel hesaplardan yola çıkarak çocuğun bazı şeyleri nasıl bildiğine karşı argümanları önümüze koyuyor, ancak o argümanların ne yazık ki içleri boş… Açıkça belirtmek gerekirse; işin içine teoloji giriyor ve konu yine dini tarikata doğru çıkıyor. O dini tarikatta her ne yaşandıysa bunun çocuk ile ilintisi var, lakin o ilinti hakkında yönetmen bize bir şey söylemiyor ve çoğu ayrıntıyı bize bırakıyor. Ortaya teoriyi atıp kaçıyor, sonra da ne düşündüğümü anlayın diyor.

SUPERBOY VE TELEKİNAZİ

Superman’in küçülmüş haline şahit olduğumuz ve ona ‘superboy’ lakabını taktığımız karakteri merkeze alan film, uzaylılardan uzaylı olarak söz etmiyor, uzaylıların başka bir dünyadan geldiğini savunuyor, hem de o dünyanın bizim üzerimizde olduğuna dair yeşil ışık yakıyor. Uzaylıları uzaylı olarak perdeye yansıtsaydı, klişe olurdu diye düşündüğünü varsaydığımız yönetmen, uzaylıları kötü olarak tanımlamıyor, tam tersine onları dünyayı kurtaracak olan insan dışı varlıklar olarak tanımlıyor. Uzay kuşatması kavramından uzak olan film, aşırı yavaş işleyen hikâyesi, düşük temposu ve ‘olmamış’ görsel efektleriyle seyircinin canını sıkarak filmin karmaşasını seyirci üzerine atıyor. Yönetmen bazı sahneler ile Stephen King’in korku romanlarına atıfta bulunmuyor değil! Parapsikolojinin en komplike konusu olan telekinezi tekniğini hikâyenin içine gömen yönetmen, çocuğun uzaylı olmasının yanı sıra telekinetik güçleri olduğuna dikkat çekiyor. Zaten buradan sonrası büyük bir hengâme!

Netice itibariyle; “Midnight Special” uzaylı meselesini terse çevirerek aksiyon ve gerilimle örülü bir hikâye olmadığını öne sürüyor. Film, mesajını finale saklıyor ve final bir parça bile olsa seyircinin yüzünü güldürüyor. Yönetmenin bu filmi yapmasındaki husus; sanıyoruz ki, eski bilim-kurgu filmlere olan bağlılığı…