Adli Tıp Enstitüsü, küçük bir leke, saç teli, gözle görülmeyen vücut salgısı peşinde koşuyor, suçluyu deşifre ediyor
Türkiye'nin en gelişmiş adli tıp kurumlarından İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nde, suç ve suçlunun peşine DNA analizleriyle dedektif gibi düşülüyor. Mendildeki küçük bir leke veya mektup pulu, suçluyu ele veriyor.
Adli tıp dünyasının
son gelişmelerini izleyerek Türkiye'ye taşıyan Adli Tıp Enstitü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, başta DNA incelemeleri sayesinde, başarılı sonuçlar alındığını kaydetti. Enstitüde, olay yerinde, bilimsel bir delil toplama yapılması halinde, suçlunun genetik bilgilerine ulaşmak çok kolaylaşıyor. Olay yerinden alınan saç teli, mendildeki küçük bir akıntı, gözle görülmeyen vücut salgıları, parmak izi, yazılan bir mektup, mektup zarfına yapıştırılan pul, tükürük, sperm, suçluyu kolaylıkla deşifre ediyor.
Postayla DNA
Enstitü, yurtdışından DNA testi uygulanması talep edildiğinde ise, "Postayla DNA" uygulaması yapıyor. Elçilikler aracılığıyla olay yerine gönderilen özel bir kutuya konulan materyal, postayla enstitüye gönderiliyor. İnceleme sonuçları, tekrar postayla bildiriliyor
Atasoy, delil toplama aşamasında, bilgisizlikten kaynaklanan trajikomik hatalar yapıldığını belirterek şunları anlatıyor:
"Olay yerinde savcıyı bekleyen ev sahipleri, ayıp olmasın diye kanlı çarşafları yıkıyorlar, ortalığı silip süpürüyorlar. Yaralılar banyo yapıyor, kan izleri, mücadele izleri uçup gidiyor. Olay yerinde hiçbir nesneye dokunulmadan, polisin ve savcının beklenmesi gerekir. Güvenlik birimlerinin tamamının da, bilimsel olarak delil topladığını söylemek fazla iyiniyetlilik olur."
Antalya vahşeti
Atasoy, Türkiye'de henüz DNA Bankası kurulamadığını kaydederek şunları söylüyor: "Antalya'da iki çocuğu tecavüz ettikten sonra öldüren kişiyi, DNA Bankası olsaydı kolaylıkla tespit ederdik. Çünkü, suçlu olduğu iddia edilen kişi, daha önce de aynı suçtan mahkumiyet almış. DNA örnekleri, bankadan alınır ve kolaylıkla sonuca ulaşılırdı. Türkiye'de, jandarma, emniyet ve üniversite birimlerindeki birçok laboratuvarda DNA testi yapılıyor, ancak birbirleriyle tutarlı yöntemler kullanılmıyor ve güvenli ortamlarda saklanmıyor."
Çözülen davalar
Enstitüde, adli açıdan tıkanmış birçok dava aydınlatıldı. İzmir'de eczacı Berrin Akın'ın, bir süre önce ölen ve gömlekçi kralı olarak anılan eşi Ömer Akın'dan olduğunu iddia ettiği çocuğunun, Akın'dan olmadığı, yapılan kemik örneğinden DNA incelemesiyle ortaya çıkarıldı. Mahkeme, ilk bilirkişi olarak belirlediği Adalet Bakanlığı'na bağlı Adli Tıp Kurumu, çocuğun,
yüzde 66 Ömer Akın'dan olduğuna ilişkin rapor hazırladı. Mahkemenin, ikinci bilirkişi olarak tayin ettiği enstitü ise, çocuğun babasının, Ömer Akın olmadığını yüzde 100 oranıyla tespit etti.
FBI'da çalıştı
Enstitü'nün 12 yıldır müdürlüğünü üstlenen Prof. Atasoy'un, 100'ün üzerinde bilimsel yayını var. Atasoy, 1996 yılında, bir yıl süreyle FBI laboratuvarlarında çalıştı.
(Cihaza yerleştirme)
Gelişmiş cihazlarla, insan dokusundan elde edilen DNA incelenerk, barkod niteliğinde sonuca ulaşılıyor. Bu sonuç, her insanı, diğerlerinden ayırma özelliği taşıyor.
(Camlara bakılıyor)
DNA örnekleri, özel camlar üzerinde görünür hale getirildikten sonra, uzmanlar, genetik kimlik yorumu yapıyor.
(Mizansen)
Enstitüde oluşturulan olay yeri mizansen odasında, öğrenciler, özel kıyafetlerle, kanlı bıçaklar ve eşyalar üzerinde delil toplama eğitimi yapıyor.