Editörün Seçtikleri Dokunmayın Şaban'ıma

Dokunmayın Şaban'ıma

09.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dokunmayın Şaban'ıma

Dokunmayın Şabanıma


Artniyet / AYŞEGÜL SÖNMEZ


       Dün yazdım. Bugün yine yazıyorum. Çünkü dayanamıyorum Şaban'ıma dokunulmasına. Bu konuda hassasım, çünkü onun fanatiklerinden biri de bendim. Ve lümpen olarak tanımlanan tüm filmlerini seyredenler ve repliklerini ezbere bilenlerden de... Çünkü Kemal Sunal dün de dediğim gibi benim zamanlarımın en güvenilir yüzüydü.
       Benim zamanlarımın videolu günlerinde biz tüm mahallenin çocukları Kemal Sunal izlerdik ve oralet içerdik. Oraletli bitmeyen yaz tatillerimizin en zevkli yanı, günde birkaç tane Kemal Sunal filmi seyredebilmekti. O derdi "voktayla eriği çalıştır", biz derdik, "votkayla oraleti çalıştırdık"; sonra kah kah kih kih kih...
       O bizim Süperman'imizdi. Fantastik güçleri olan bir kahraman. Gücü güldürmesinden ve aslında nasıl güldürdüğünü bize bir türlü söylememesinden, kendine saklamasından ileri geliyordu. Süpermenimiz, kahramanımız hiç de öyle kendimizi bulduğumuz falan da bir tip değildi. O bir anti - kahramandı. Bu yüzden belki onun gibi olmak istemeyeceğimizi bile bile onu daha bir rahat seyrederdik. Kim Şaban olmak isterdi ki ya da Avanak Apti ya da...
       Kemal Sunal asla özdeşe açık bir oyunculuk sergilemedi. O yüzden de defalarca seyredildi. Çünkü her seyrettiğinde aslında neye güldüğünü bulmak isteyen meraklı komedi izleyecisinin eline istediğini hiçbir zaman vermedi. Tarifi kendineydi. Yemek güzeldi ya, biz ona bakmalıydık.
       Baktık da, hem de çok. Ben baktım ya da, kendi adıma konuşayım.

Politik doğrucu değildi

       O bir anti - kahraman olarak "lan, eşşekoğlueşşek" ve daha bir sürü küfürü yani RTÜK'ün en nefret ettiğini ve ileri gidip yasakladığını Yeşilçam'a bir güzel sokmuştu. Hayatımızda özdeşleştirdiğimiz tek konu belki de onunla ilgili, buydu. O anti - kahramandı dediysek, söylemi de bununla bağlantılı PC değildi. Yani politik doğrucu değildi. Yani onun kitabında, eğer o bir Sahte Kabadayı'ysa, sigara, içki, küfür, seks kötü şeyler değildi. Yaşamın ta kendisindendi tüm bunlar. Yaşam da iyisiyle kötüsüyle vardı. Onun filmlerinde çocukları leylekler getirmezdi.
       Bu da o politik doğrucu olmayan söylemin bir parçasıydı.
       Ayrıca boş, yani "ayağını denk al sen de terlik al" deyişteki boş, hiçbir mesaj kaygısı taşımayan lafları acaba kim söylese onun kadar komik olur soruyorum? Cevaplıyorum: Hiç kimse...
       Argo sözlüğündeki Şaban'ın Türkçe karşılığını, kaşını, gözünü, dişini, saçını, yürüyüşünü anlatan Kemal Sunal, Şaban'la ben ve benim hayatımı tanıştırdığı gibi ondan hiç koparmadı.
       Dikiş Tutmaz Sabri'de olsun, Avanak Apti'de ya da İyi Aile Çocuğu'nda, her seferinde baştan bir daha tanıştığım Şaban'dan beni uzaklaştırmayan ama onu bambaşka durumlarda görmemi sağlayan Kemal Sunal'ın büyüklüğü de bu değil mi? Jacques Tati'nin de bir Mösy" Hulot'su vardır ve Mösyo Hulot bazen tatile gider bazen de amca olur.

Jean Paul Belmondo

       Dikiş Tutmaz Sabri, hapiste çenesi düşük muhtarın konuşmalarından canı çok sıkılır ve şöyle der, "Falsolu konuşma muhtar, daha berrak anlat".
       Şimdi böyle absürd bir cümlenin o yüz ifadesiyle nasıl örtüştüğüne değil, cümledeki Türkçe'ye dikkatinizi çekmek istiyorum.
       Yılmaz Erdoğanvari komedilerin kaynağı bu cümle ve bunun gibi Kemal Sunal cümleleri değil mi?
       Ve Kemal Sunal tüm bu komedi özelliğinin yanı sıra gerçek bir drama oyuncusuydu. Bunu büyüdüğümde anlamıştım.
       Çocukken hep komik bulduğum yüzün normal hayattaki ciddi ifadesiyle tanışmam bundan birkaç yıl önceydi. Negatif dergisinin kapak çekimi için onunla tanıştım. Büyümüştüm ve aslında o gün Kemal Sunal'ın sadece komik değil gerçek bir drama oyuncusu olduğunu anlamıştım. Kapak için çekilen fotoğraf da bunu doğruluyordu. Kemal Sunal, siyah - beyaz fotoğrafında hiç gülmüyor bilakis asık suratıyla gözümüze gözümüze bakıyordu. Devlet Kuşu'nda mahallenin zengin kızı rolündeki Mehtap Ar'ın Kemal Sunal'ı görür görmez aşık olduğu ve benzettiği Jean Paul Belmondo'nun ta kendisiydi aslında o. Ama 80'ler gereği komedilerde oynamıştı, 80'lerde Yeşilçam iddialı prodüksiyonlara imza atmıyordu ki!

"Dağıtırım ulan orayı"

       Onunla geçtiğimiz nisan ayında söyleştiğimizde, filmlerindeki en sevdiğim sahnesini gerçek hayata taşımıştık. Kalamış Marina'da yürümüştük. Yürürken o durmuştu bana birşeyler anlatmıştı, sonra tekrar yürümeye devam. Ona tekneleri gösterip sormuştum, "Şöyle bir tekne nasıl olur? Sever misiniz mavi yolculuk falan.." "Yok" demişti, "ben her şeyi severim ama uzaktan, kedileri köpekleri, tekneyi, uçağı muçağı, insanlar hariç."
       O zaman hemen başka bir soru sormuştum, ona şöyle diyememiştim:
       "Ama ben sizi çok yakından seviyorum ve hiçbir şey anlatmasanız bile, şöyle yanımda yürüdünüz ya işte bu, işte bu..."
       Kemal Sunal'ı eleştirenlere de bir diyeceğim var; Şaban'ıma dokunanı görürsem "Dağıtırım ulan orayı" ve bir tane daha; "Falsolu konuşmayın, berrak konuşun berrak!"

Yazarlar