Komşuluğun en büyük düşmanı dünyada çıkarcılığın artmasıdır. İnsanlar çıkarcıdır. Toplum da çıkar peşinde koşanlardan oluşmuştur. Nietzsche de bunu savunmuştur. Hatta sadaka kültürü ile dalga geçiliyor. ‘Yardımlaşma ve tevazu işletme maliyetini arttırır. Zayıf şirketler batsın kendine bakamayana yardım etmeyin’ şeklinde bencil bir anlayış var. Modernizm yardımlaşmayı küçümseyen bir kültür doğurdu.
Modernizmin üretimi arttırmak için yaptığı bencilce paylaşımlar insan ilişkilerinde böyle bir olumsuzluk doğurdu ve bunun bedelini de böyle ödüyoruz. Boşanmalar ve şiddet arttı. Bu çağ güvensizlik çağı diye geçiyor. Komşu komşuya güvenmezse nasıl rahat yatabilir ki insan. Evde eşim bana zarar verebilir diyen bir kimse nasıl rahat uyuyamazsa aynı şey komşuluk için de geçerlidir. Evin güven alanı olması lazım. Komşularla güvenli ilişkiler kurulması lazım. Şu anda insanlar duvarları yükseltmeyi çözüm olarak görüyor.
Mimari bir kimliği temsil eder. Komşuluk bağları zayıf olan kültürlerde evler birbirine çok uzaktır. Biz toplum olarak yakın yaşantıyı seviyoruz ama modernizm koronavirüsten sonra iyice hızlandı. Bahçe ve villa tarzında şehirden uzak evler rağbet görmeye başladı. Komşu ilişkilerinde karşılaşıldığı zaman selamlaşmak, hal hatır sormak çok zor değil. Bunları kültürümüzde devam ettirmemiz gerekiyor. Sıcak ilişki ve yakın yaşantıları hayatımıza geçirebilirsek iyi bir yaşantımız olacak.
Günümüzdeki modern mimari sistemde insanların teması azaldı. Bunun olumlu tarafı da olumsuz tarafı da var. Burada önemli olan insanın zihinsel dönüşümü. Zihinsel dönüşüm olmazsa binaların şekli çok da önemli değil. Konforlu ve rahat yaşamak insani bir istek. Geniş ev bizim kültürümüzde var. Onun için evi sığınak haline getirmemiz gerekiyor. Bütün dünyayı karşımıza alamayız ama insani ilişkileri güçlendirebiliriz.