“Biz zaten nefes almıyor muyuz ki?” diyebilirsiniz. Hepimiz nefes alıyoruz ancak bilimsel çalışmalar gösteriyor ki yüzde 90’a yakınımız, solunum kimyamızı bozacak nitelikte işlevsel olmayan nefes alışkanlıklarına sahip. Bunun nedenini merak ediyorsanız öncelikle nefes ve solunum arasındaki farkı anlamalısınız.
Nefes ve solunum aynı şey değildir çünkü nefes bir davranış biçimi, solunum ise bir beyin sapı refleksidir.
Nefes ve solunum aynı şey değildir çünkü nefes çocukluğumuzdan itibaren öğrenebildiğimiz, değiştirebildiğimiz ve zamanla limitleyici bir alışkanlık haline getirebildiğimiz bir davranış modelidir. Solunum ise müdahale edemediğimiz yapısal bir işleyiştir.
Her ne kadar nefes ve solunumun birbirinden farklı olduğunu vurgulasak da birbirleri ile paralel çalışıyor olmaları gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Kısacası nefes alışkanlıklarımız solunum fizyolojimiz ile çakışmamalı, çatışmamalı, savaşmamalı; aldığımız her nefes, solunumumuz ile hizalı ilerlemeli.
Solunum, her ne kadar mükemmel işleyen bir sistem olsa da sürekli solunum ile çatışan ve savaşan bir nefes alışkanlığınız varsa bu durum öncelikle fiziksel, duygusal, mental ve en sonunda da ruhsal olarak birçok hastalığı tetikleyebilir.
Genellikle yetişkinlerin deneyimlediği aşırı yorgunluk, migren, panik atak, depresyon, anksiyete, kilo sorunları ve son dönemde çocuklarda sıkça rastladığımız Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) gibi problemler, limitleyici nefes alışkanlığınızdan kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca tansiyon, zona, tiroit ve sara gibi çeşitli hastalıklar da limitleyici nefes alışkanlığı semptomları arasında sayılabilir.