Bu hastalık grubu çölyak hastalığı ve non-çölyak glüten hassasiyeti olarak tanımlanır. Günümüzde modern tarım sonucu genetik değişime uğramış yeni glüten molekülleri hayatımıza girdi.
Bu yapılar vücut için daha güçlü yabancı madde uyarısı oluşturmakta, insan fizyolojisi ise bu antijenlere yabancı. Son yıllarda glüten ilişkili hastalıkların hayatımıza çokça girmesinin temel nedenlerinden birisi budur.
Maalesef son zamanlarda çok popüler hale gelmesinin temel nedeni daha sağlıklı olduğuna inanılması. Ancak herkes için bu doğru değil. Çölyak hastalığı, non çölyak glüten hassasiyeti, buğday alerjisi ve bir cilt hastalığı olan dermatitis herpatiformis, glütensiz beslenmenin yaşam tazı haline gelmesi gereken hastalıklardır.
Hashimoto tiroditi ve tip 1 diyabet hastalarında da glütensiz diyetin faydalı olabileceğine dair kanıtlar var ancak halen rutin önermek için kanıtlar yetersizdir. Huzursuz bağırsak sendromu hastalarının da bir kısmı glütensiz diyet sonucu klinik olarak rahatlamaktadır.
D ve B12 vitaminleri, folik asit, demir, çinko, magnezyum ve kalsiyum eksiklikleri görülür. Glütensiz beslenme nedeniyle tercih edilen gıdalar genellikle şeker ve doymuş yağ içeriği yüksek gıdalardır.
Metabolik değerlerdeki bozulmalar obezite riskini arttırır. 2017 ve 2018 yıllarında yayınlanan 2 geniş katılımlı çalışmada glütensiz beslenen kişilerde koroner arter hastalığı ve tip 2 şeker hastalığı görülme sıklığında artış saptandı. Glüten bir prebiyotik olduğundan eksikliği bağırsak florasında değişikliklere yol açar.
Ayrıca glütensiz ürünler oldukça maliyetlidir. Unutmamak gerekir ki glütensiz beslenme bir zayıflama diyeti değildir, tedavi amaçlı kullanılmalıdır. Sağlıklı bireylerin hayatlarından glüteni çıkarmalarının kanıtlanmış bir faydası yoktur.