İmmünoterapiler başta böbrek kanseri, bir cilt tümörü olan malign melanom olmak üzere günümüzde akciğer kanseri, baş-boyun tümörleri, hepatosellüler kanser, gastrointestinal kanserler, rahim ve rahim ağzı kanseri, hodgkin lenfoma, mesane (idrar torbası) ve ürotelyal (idrar yolu) kanserler, üçlü negatif meme kanseri gibi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor.
Hatta tümör hangi dokudan çıkmış olursa olsun genetik olarak MSI-high olan tüm kanserlerde kullanılabiliyor. Nivolumab, Atezolizumab, Pembrolizumab gibi immünoterapi ilaçları ülkemizde artık pek çok kanserin tedavisinde Sağlık Bakanlığı tarafından da ruhsatlandırılmış olup hastalar ilaçlara rahatlıkla ulaşabiliyor.
İmmünoterapilerin yan etkileri kemoterapiye kıyasla daha hafiftir diyemeyiz. Bu ilaçlar, çoğunluğu hafif şiddetli olan ancak bazen ciddi yan etkilere de neden olabilirler. İlk kullanımda alerji, anafilaksi gibi yan etkiler nadir de olsa görülebiliyor.
Biraz daha geç dönemde ise tüm organları etkileyebilen ve özellikle deri, bağırsak, endokrin (hormonal sistem) ve akciğerlerde yan etkilere neden olabiliyor. Uygulama aralığı ise 14 ya da 21 günde bir olarak ayarlanabiliyor.
İmmünoterapilerde başlangıçta hastanın görüntülemelerinde sanki tümörü büyümüş olarak görülebilir. Buna yalancı ilerleme (psödoprogresyon) denilir. Oysa ki bu, kişinin bağışıklık sisteminin tümör etrafında bir ağ örmesinden kaynaklanır ve gerçek yanıtı değerlendirmek için bir süre daha beklemek gerekir.
Kanser tedavisi her geçen gün biraz daha gelişiyor. Son 10 yılda ise en çok gelişme immünoterapilerde oldu. Metastatik yani 4'üncü evre kanseri olan bir hastada immünoterapiler bazen tam kür yani iyileşme şansı sağlayabilmesi hastalar için bir yeni yaşam sunuyor. Bahar aylarında güneş ve su ile yeni açan çiçekler gibi, kanser tedavisinde immünoterapi ile hastalarımıza yeni bir yaşam şansı sunabiliyoruz.