Editörün SeçtikleriHer şey para

Her şey para

16.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Her şey para

Her şey para


Hava her mevsim Antalya. Trafik berbat. Hırsızlıkta İtalyanlarla yarış var


Victoria Peak, şehre en hakim tepe; Hong Kong’un en zenginlerinin yaşadığı bölge burası. Yanımızdan jaguarlar, üstü açık Mercedesler filan geçiyor.
Rehbere her Türk’ün yaptığını yapıyor ve ev fiyatlarını soruyoruz.
Zenginlerin oturduğu bu malikanelerin 100 bin dolar civarında satıldığını öğreniyoruz. (Not: 100 bin dolar para ile ev aramak İstanbul’daki bazı emlakçılarda dayak yemenize bile neden olabilir.)
Hong Kong Havaalanı’ndan ayrılırken bir İtalyan uçağı gördüm. Uçağın ismi Guiseppe Verdi’ydi... Sonra THY’nin uçaklarının isimlerini düşündüm: Çorum, Kayseri, Malatya, Erzincan vs. Genel müdürün memleketinin isimleri konulur bizde genel olarak. Kimsenin aklına bu ülkenin sanatçıları, bilim adamları, şairleri, yazarları gelmez. Bir uçağımızın üstüne İbni Sina yazsak, bir uçağımızın adı Sadri Alışık, bir uçağımızınki Hüseyin Rahmi Gürpınar olsa fena mı olurdu?..

Hayatımda hiçbir zaman bu kadar çok kadın reddetmemiştim...
Uçakta gene tahmin edeceğiniz gibi kanat üzerindeydi yerim. Ama Allah’tan bu uçaklardaki koltuklarda uçuşu izlemenize yarayan ekranlar var. Uçağın altına yerleştirilen kamera ile uçağın her hareketini dağları, tepeleri görmeniz mümkün.
Buna da şükür deyip Tayland’a vasıl olduk. Havalanında gülümseyen insanların ülkesine hoşgeldiniz yazısı ile karşılanıyoruz.
Birbirinden güzel kızlar, inenlerin boynuna orkideler takıyorlar.
Tayland’da kadınlarla yaşanan en masum eylem bu... Gerisini zaman ilerledikçe anlatıcam elbet.

Erkek niye pek saygın?

Tayland tam bir kadın cenneti. Daha doğrusu kadınlar için bir cehennem. Nüfusun yüzde yetmişi kadın. Yüzde 30 olan erkek nüfusun ise yarısı rahip yarısı da homoseksüel.
Evlenecek erkek bulan Taylandlı kadın dünyanın en mutlu kadını sayıyor kendisini.
Uzakdoğulu kadınların erkeğe olan saygısı buradan geliyor belki de. “Ulan bulduk adamı kaçırmayalım. Önünde iki eğilip sayanora desek, ayaklarını yıkasak n’olur" diye düşünüyor sanıyorum, Taylandlı kadınlar.
Çok güzel kadınlar görüyorum sokaklarda. Tayland’da zaten her şeyi sokaklarda görmeniz mümkün.
Çok çirkin kadınlar, çok güzel kadınlar, altın tapınaklar, sefil dükkanlar, şık oteller, teneke evler hepsi aynı yerde ve iç içe...
Başkent Bangkok’un 20 milyonluk bir nüfusu var. 60 milyonluk nüfusun üçte biri Bangkok’ta yaşıyor.
Şehir Güney Çin Denizi’ne nazlı nazlı akan Phraya nehrinin kenarında kurulmuş.
Nehirdeki küçük teknelerle iskeleden iskeleye uğrayarak nefis bir Bangkok gezisi yapmanız mümkün. Geceleri bunların yemeklileri de var ve Sheraton otelinin önünden kalkıyor.

Hava her mevsim Antalya...

Güneş ensemizde boza pişirirken hemen bir misyoner şapkası aldım ve Türkiye’ye gelip fes alan aptal turistlere dönmek pahasına da olsa kendimi güneşten korumaya çalıştım.
Bangkok dünyanın en berbat trafiğine sahip. Trafiği gördükten sonra “canım İstanbulum" dememek mümkün değil.
Her tarafa iki katlı yollar yapmalarına rağmen problemi çözememiş Taylandlılar.
Zaten Tayland’ı hiçbir problemini çözememiş bir kral yönetiyor.
Bize ne kadar benziyorlar değil mi?
Kral bunu hatırlatmak için olsa gerek şehrin her yerine resimlerini koydurtmuş.
İkide bir, kralın fotoğraf çekerken, arkadaşları ile gezerken, hokey oynarken çekilmiş fotoğraflarının yer aldığı taklarla karşılaşıyorsunuz.

Tapınakta masaj!..

Öğleden sonra sefil sokakların, boyasız evlerin arasından geçerek altın tapınaklardan birine gittik. Bu tapınakların hepsi Vat diye adlandırılıyor.
Tapınakların önündeki satıcılar uluslararası terminolojiyi yakalamışlar bile.
Otobüsten iner inmez Türk olduğumuzu anlayıp “Hoşgeldiniiiiz" diye karşıladılar bizi. Bunca yoksulluğun olduğu yerde altın tapınağı nasıl yağmalamıyorlar diye hayret ederek gezerken bir el enseme yapıştı.
“Masaj?.."
Tapınağı gezen turistlere ayaküstü masaj yapan bir ekip var içerde.
“Lan yoksa meşhur Tayland masajı bu mu" dedim kendi kendime ama tapınağın içinde de olmaz ki kardeşim!.. Zaten ense kökümden katır kutur sesler gelince bunun harbi bir masaj olduğunu anladım. Üç beş baht bahşiş vererek kendimi kurtardım, Tayland’a vakti zamanında göç etmiş Sivaslı tellağın elinden.
Tayland’ın para birimi baht... Hani bizde bahtın açık olsun derler öyle bi’şey işte. Yol boyunca bahttan türettiğimiz esprilerle vakit geçirdik zaten.
Bangkok’u rehbersiz gezmek zor. Çünkü yazıları bildiğimiz yazılara hem benziyor hem de benzemiyor.
Daha doğrusu Çince bize o kadar uzak ki zaten hiç okumaya çalışmıyorsunuz.
Fakat Tayland alfabesinde bizim harflere benzeyen bir sürü harf var ama çoğu ters yazılıyor.
Okuyup bir mana çıkarmaya kalkarken kafayı sıyırmak işten bile değil. Bu yüzden hiç zahmet etmeyin. Bir yerden bir yere gidecekseniz eğer tuk tuk denen araçları tercih edin.
Tuk tuk’lar motosikletten bozma taksi olarak da adlandırılabilir. Püfür püfür gezmek mümkün sokaklarda .
Sıkı bir pazarlık şart tabii...
Dünya malına tamah etmeyen Budistlerin ülkesinde her şey para...
Zaten Tayland’da aklımda kalan tek şey pazarlık.
Herkesin elinde bir hesap makinası var. Önce malın on katı bir fiyat söyüyorlar, siz arkanızı dönüp uzaklaşırken de makinayı burnunuzun dibine uzatıp, şu cümleyi tekrar ediyorlar: “What do you offer?" Yani senin teklifin ne?
İnsan bir süre sonra öyle bir hale geliyor ki 1000 bahtlık bir malı 100 bahta alsanız bile sevinemiyorsunuz?
Dünya malına değer vermeyen Budistlerin ülkesinde her şey para...
Rahipler bile para karşılığında dua ediyorlar ve dua ettiklerine kırmızı bir bileklik bağlıyorlar. Eğer dilek veya dua tutarsa bileklik kendiliğinden düşüyor...
Hırsızlıkta İtalyanlarla rekabet halindeler. Bangkok’ta evlerin beşinci katlarındaki pencerelere bile demir konulmuş. Varın gerisini düşünün artık.
Ertesi gün Floating Market denilen yüzer çarşıya gittik. Bangkok’un batısında çok enteresan bir yer. Kanalların kenarına kurulmuş evlerin arasından kanolarla geçerek pazara ulaşılıyor. Bir nevi Venedik yani... Pazardaki satıcılar da alıcılar da kayıklarda ve alışveriş iskele alabanda yapılıyor. Hele pampalono denilen ve greyfurta benzeyen bir meyveleri var ki yemeye doyamazsınız.
Senenin büyük bir bölümünde 35 derece ortalama sıcaklıkla yaşayan Tayland’da zaten suyun içinde olmasa kimse gündüz pazarına gidemez... Bu yüzden de pazarlar hava sıcaklığının nispeten azaldığı gece vakitlerinde kuruluyor.
Patpong bu pazarlardan biri.
Ne ararsanız var...
Eğer yorulursanız pazarın kurulduğu sokaktaki yüzlerce striptiz barından birine girer, direklere tutunarak dans eden çıplak Bangkoklu güzelleri seyrederken nefes alabilirsiniz veya nefesiniz kesilebilir.
Ellerinde bedava içki biletleri ile barlara girip içtikleri içkilere dünyanın parasını ödeyenler çok iyi şeyler söylemese de Uzakdoğu’nun en ilginç köşelerinden biri bu barlar.
Uzun yıllar “Turkish Massage" adı altında çalışırken Kaya Toperi’nin büyükelçi olduğu sırada verdiği mücadele ile isimleri değiştirilen masaj salonlarının çoğu ise malum amaçlara hizmet eden yerler olarak biliniyor. Görev aşkıyla birkaç kez gitmek istedim ama fırsatını bulamadım. Bir dahaki gidişimde size sadece bu masaj salonlarını anlatıcam söz.

Marmaris kaç çeker...

Şehrin orta yerindeki hard rock kafe ise batılıların ve çekik gözlü güzel kızların mekanı.
Hadi size bir sır vereyim: Bangkok’un en güzel kızlarını orada gördüm.
Ertesi sabah otobüslere doluştuk ver elini Pattaya...
Otobüsümüz Tayland’ın sayfiye yeri Pattaya’ya doğru yola çıkmadan önce timsah ve yılan çiftliklerine uğradık.
Sıcaktan mayışan timsahlar, kazayla güreş milli takımına seçilip mindere çıkmış İtalyan pehlivan gibi minderden kaçsalar da ilginç bir gösteriydi.
Artık bir timsahla karşılaştığımda neler yapacağımı daha iyi biliyorum.
Gösteriden sonra hipnozla uyutulan timsahların yanına kadar gidip resim çektirmeniz bile mümkün. Vahşi bir kaplanla bile yanyana resim çektirmeme rağmen zehirli kobraların gösterisini en arkadan izledim. Ne olur ne olmaz...
Sahil şeridi ile Marmaris’e benzeyen Pattaya, gecesi ayrı gündüzü ayrı bir şehir...
Gündüzleri nefis bir tatil beldesi, geceleri, eskilerin deyimi ile umumhane...
Barlardan sarkan Taylandlı kadınların tacizinden yolda yürünmüyor.
Hayatımda hiçbir gece bu kadar çok kadını reddetmemiştim doğrusu...
Ömrünün son baharındaki 70’ini aşmış Avrupalı dedelerin yanında 15-16 yaşında fıstık gibi Taylandlı kızlar var... Cennete gireceklerine pek ihtimal vermeyen dedeler cenneti burada yaşamaya karar vermişler anlaşılan.
Doğa olarak bizim Marmaris, Pattaya’ya beş basar ama Pattaya dünyaca ünlü...
Deniz kenarındaki sayfiye kenti Pattaya’da denize girilmiyor, anlayın artık... Denize girmek için yarım saat uzaklıktaki Ko Lan adındaki mercan adasına gitmek gerekiyor.
Mercan adasındaki deniz gerçekten çok güzel. Turkuvaz renginde, sıcak ve eğlenceli bir deniz var. Kumda yatarken gelip ayaklarınıza foot masagge yapan Taylandlı kızlar da cabası...
Milletin zinadan çok yorulduğunu düşündüklerinden olsa gerek bu ülkedeki en gelişmiş sektör masaj sektörü zaten. Bizdeki Tofaş fabrikası büyüklüğünde masaj salonları var. Akşam grup olarak böyle bir salona götürdüler.
Ben herkesi ayrı odalara koyup masaj yaptıracaklar diye düşünürken bir koğuşa girdik. Odada yüze yakın yatak ve her yatağın yanında kızlar vardı.
Yatakları ince perdeler birbirinden ayırıyordu ve şanssızlığa bakın ki kızlar gerçekten geleneksel Tayland masajı yapıyorlardı.
Kız bana iki saate yakın bir süre bir erkeğin karısı tarafından aynı durumda yakalandığında boşanmaya neden olacak her pozisyonda masaj yaptı. Ama olayın içinde asla erotizm yoktu. Sonradan öğrendik ki gittiğimiz yer Traditional Thai Masagge salonuymuş. Yani harbi masaj. Diğer aganigili masaj salonlarının genel adı ise “Body Masagge".
Bu kıyağımı da unutmayın...

Yarın: DÜNYANIN EN GÜZEL ŞEHRİ SİNGAPUR. HADİ BİLEMEDİNİZ İKİNCİ...


Vücut Kitle İndeksi Hesaplama

Sağlığınızı kontrol altında tutmak için Vücut Kitle İndeksi (VKİ) hesaplama aracını deneyin!

VKİ HESAPLA
KEŞFETYENİ
Survivor ekibi akın etti! Kimler yok ki... 'Havuç' dünyaevine girdi
Survivor ekibi akın etti! Kimler yok ki... 'Havuç' dünyaevine girdi

Cadde | 02.06.2025 - 09:00

Furkan Kızılay ile Tutku Yılmaz dünyaevine girdi. Çifti, Survivor ekibi de yalnız bırakmadı.

Yazarlar