Editörün SeçtikleriKim sanatçı, kim değil?

Kim sanatçı, kim değil?

14.06.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kim sanatçı, kim değil?

Kim sanatçı, kim değil

MilliyetGüç bir anında yakaladım Fazıl Say'ı. Piyano başındaki o müthiş tutku anlarında taburesinin çıkardığı dayanılmaz gıcırtıya önlem alınmasını istemiş; kendini içinden çıkılmaz bir belayla karşı karşıya bulmuştu. Bakımı yapanlar, "Türk usulü toptan bir çare" ile tabureyi vıcık yağa bulayıp, çıkartmış; piyanosunun önüne bırakmışlardı. Değil oturmak tabureye dokunmak bile yürek istiyordu. Ve konsere birkaç saat kalmıştı.
Sürreel bir krizin ortasında karşılaştık Say'la. Yüzü gözü dağılmış, "Pantolonum ne olacak? Seyirciyi nasıl selamlarım?" gibi sorularla sahnede dalganıp duruyordu. "Tabure krizinin" bir Shakespeare öyküsü gibi, arkadan zincirleme gelen irili ufaklı diğer krizlerin habercisi olduğunu ikimiz de bilmiyorduk!
"Cep telefonu" konserinin hemen öncesinde yaptık okuyacağınız söyleşiyi. Sonra şöyle bir şey oldu. Söyleşi bittikten sonra Say dönüp, - artık herkesin malumu olan kabalığı ile - "Nilgün Hanım, artık yalnız kalabilir miyim?" dedi. Tepkim, kaseti çantama atıp, Say'ı da, söyleşiyi de unutmaktı.
Ama ne mümkün! Say kabusu bir türlü bitmek bilmiyordu. Köşe yazarlarını bölen "telefon krizi" ardından, "vizyon" söyleşisi ile yeniden gündeme geldi Fazıl Say. Hülya Bankoğlu Ekşigil'e gönderdiği o "paranoyak" faksın ötesinde, özellikle ilgimi çeken, dünya müzik piyasasında kendisine "sponsorluk" yapan Pekineller'in "arabesk üzerine sorulan bir soruyu gereğince cevaplayamamış olmalarını" eleştiri konusu yapmasıydı.
Kendisini herkesten üstün ve büyük gören bu adamı, neticede tanıyabildiğimiz kadar tanımalıyız diye düşünüyorum.


- "Popçuları baş tacı etmek çağdaş değil" diyorsunuz. Mesela sanat konusunda bilgisizlik mi?
- Hata, medyanın herkese sanatçı muamelesi göstermesinden kaynaklanıyor. Bilgisizlik ve eğitimsizlik de var. Milli Eğitim Bakanı ilkokuldaki öğrenci sayımızın, Almanya ve Fransa'dakine eşit olduğunu söylüyor. Bizim fakat ilkokul için ayırdığımız bütçe Almanya'nın onda, hatta belki yirmide biri. İlkokulda müzikle ilgili hiçbir şey öğretilmiyor. Müzik seti, piyano yok. Ortaokulda, lisede de yok bu eğitim. Müzik denince Türkiye'de şarkı anlaşılıyor. Şarkı ilkel bir durum. Bir de aynı şarkı: "Sevdim seni, yaktın beni..." Sözler aynı, ruh yok, içi boş, nakarat, tipoloji, ritm aynı. Ticari bir formül bulunuyor. Kim gelirse onu kullanıyor. Gıdım kültür ilerlemesi yok. Ben göremiyorum. Sabit sanki her şey.
- "Diapason"a kapak olduğunuzda size "Bu ülkeden nasıl çıktınız?" diye sordular. Bu sorularla karşılaştığınızda çaresizlik duyuyor musunuz?
- "Diapason" soruyu öyle sormadı. "Fransa, Almanya, Rusya, Amerika'daki bir piyano ekolü Türkiye'de yok. 20 hoca her yıl 120 öğrenci çıkartmıyor. Tek tük iyi hoca; tek tük iyi öğrenci çıkıyor. Bu bir ekol değil. Bir piyano çalışma sistemi yok. Bu şartlardan çıkmak nasıl bir şey?" dediler. Ben de, "Senin Fransa'dan Paris konservatuvarından 50 - 100 kişi mezun oluyor ama Şili'den de Arov çıktı. Onun da ekolü yok. Brezilya'dan, Kore'den, Japonya'dan da piyanist çıkıyor. Dünyanın her yerinden piyanist çıkıyor", dedim. Bu alanda da globalleşme var.
- Ama bu sorularla karşılaşıyorsunuz...
- Türkiye oryantal bir ülke görünümünde. Çoğu insan Türkiye'yi Batı kültürü ile bağdaştıramıyor. Türkiye deyince aklına cami ya da Ayasofya manzaralı bir kartpostal geliyor. Bir de Almanya'daki göçmen işçiler. Piyanist onun için garibine gidiyor.

- İşte o tipik "Türk imajı" ile size yaklaşıldığında ne hissediyorsunuz? Her seferinde kendinizi yeniden kanıtlama ihtiyacı mı duyuyorsunuz?
- Şunu, belirgin şekilde hissediyorum ki - Türk olarak biraz yalnızım. Mesela Alman, Fransız, Yahudi, Rus lobisi gibi bir Türk lobisi yok arkamda. Benim yaşımdaki genç bir Rus piyanistin arkası çok daha kuvvetli.
- Nasıl oluyor bu lobiler?
- Birbiriyle yardımlaşma şeklinde. Lobi aslında bir olay müzikte. X lobisi mesela: Bir yaşlı adam ve 3 - 5 tanıdığı var. "Şu çocuğa para yardımı yapın" diyor. O 3 - 5 tanıdık bir şefi tanıyor. "Şunu işte Chicago senfoniye götür" diyor. Chicago senfonide iki kişi var mesela. "Gelmişken bir başka konser yapalım" diyorlar. Böyle gelişiyor.
- Siyasette lobilerin önemini biliyoruz ama sanatta yeni. Yeterince yetişmiş insanımız mı yok acaba?
- İlk kez '94 yılında Süher Pekinel bana yardım ederek, bence bir lobi başlattı. Maddi, manevi anlamda çok yardım etti bana Süher Pekinel. Ben de son (İstanbul) konserimde Emre Elivar'ı çıkartarak bir lobiyi devam ettirmek istedim.

- Süher Pekinel bir söyleşide bana "Türk müziği labirenttir" demişti. Anlamını sorduğumda, "Le Sacre du Printemps" üzeride çalışırken tekrardan gelen bir saflık farkettim ve Stravinsky'nin şamanizmden etkilendiğini gördüm. Bu da beni Anadolu insanına döndürdü. Anadolu'da hala yaşayan bir şey bu," demişti. "İpek Yolu" besteniz için Boston Globe da şunu yazmıştı: "Tibet'ten Konstantinopolis'e uzanan masalsı ticaret yolunun müzikte dile getirilişi..." İpek Yolu bir büyük labirente mi dalmaktı sizin için?
- Süher haklı. Tek materyelden tekrar ederek bir bütün oluşturmak! Tüm halk müziklerinde bu var. Doğu Avrupa kökenli müzik de, Anadolu da o büyük bütünü üretmiş. Mesela 5 / 8'lik dum, dum, dum. Böyle 5 / 8'lik bir ritm var. Avrupa ritmi değil o aslında. Yabancı, iregüler bir ritm. Bir saat boyunca adam kalkıyor düğünde çalıyor. İçgüdüsel bir olay. Binlerce yıllık müziği orada hissediyorsunuz. Stravinsky'nin "Bahar Ayini" 9. yüzyılda geçer. Kızı kaçırılır ve kafası kesilir. Yani kurban edilir kız. "Sacre", "ayin" değil; "kurban" demek. "Sacre du Printemps", "Baharın Kurbanı" anlamına geliyor. Bizde halk müziklerinde de o büyük şamanizmin etkisi mevcut. "İpek Yolu"nda da, ondan çok etki var. Çok doğru bir yaklaşım "İpek Yolu" için...
- Kat kat, üst üste gelen kültürler mi yaratıyor o labirenti?
- Labirent fikri benim değil. Benim genel bakışım şu: Bektaşi aksanları, Mevlevi ayinleri, Karadeniz'den, Güneydoğu'ya uzanan folklor; saray müziği gibi yüzyıllardır gelen olağanüstü bir gelenek var. Mesele, Aşık Veysel, dede Efendi, horon ya da zeybeği çağdaş biçimde özümleyip; arkasından kendi yorumunu çıkartabilmekte. Yapmak istediğim bu. Gerçi Adnan Saygun falan da bunu yapmak istedi...
- Ama satıhta kaldı...
- Çünkü benimsenmemişti. İlhan Mimaroğlu'nun bir lafı var. Sevmem onu ama, bir lafı var, hoşuma gidiyor: "Geldiler ve arka kapıdan çıktılar..." yani arka kapıdan kovuldular diyor. Yok öyle bir şey dünyada. Tutmadı. Türk halkı da tutmadı.
- Tutturması çok mu güç?
- "Kara Toprak" trajik bir parça. Piyanoyla o trajediyi, onun tınısına en yakın nasıl canlandırırım? Ben mesela bunu arıyorum. Bir değişiklik bu. Değişiklik de güçtür. Ama bu Mozart sonatı çalarken de geçerli.
- Müzik ruh demek. Türk müziğinin ruhunu tanımlayabilir misiniz?
- Türk müziğinde duygu çok güçlü. Neşeli, trajik, dramatik oluyor, her renge girebiliyor. Ağıt formu çok etkileyici bence... Önemli olan sanattaki değer ve derinlik. Bu varsa, ister tek ister elli sesli olsun. Sonuç değişmez.

- Türkiye'den çıkan müzik, doğu - batı sentezi yakalama şansına ne kadar sahip?
- İyi yapılırsa sahip. Mesele, sentezi 1998 diliyle yapabilmekte. Sanatçının modern bir düşünce ve ilginç buluşuyla tutturması lazım o incecik köprüyü. Bu bir. İkincisi prezantasyon. Prezantasyon, Kültür Bakanlığı'nın Berlin'deki 150 Türk'e bir kokteyl vermesi değil. New York'ta Central Park'ta 500 bin kişiye bir konser veriliyorsa; bu etkili bir prezantasyondur. Fakat Türkiye, prezantasyon bilmiyor.
- Müziğin de "pi - ar"ı var demek?
- CD'min Avrupa'da bir numaraya oturmasının nedeni sadece benim iyi çalmam değil. Çalıştığım ekibin çalışkan ve iştahlı bir ekip olmasından kaynaklanıyor.

- Müziğin amacı ne sizin için Fazıl Say?
- Kendimi ifade etmek. Her gece, her konser, bir yenilikten doğmalı benim için. Her seferinde yaratıcılığın çıkması lazım. Bir gün önceki konser gibi çalıyorsam, benim için kötü bir konserdir. Ben her seferinde değişik çalmalıyım. Yeni bir serüven olmalı her konser. Yeni bir elektrik vermeliyim kendime. Çünkü müzik, benim için heyecandır.
- Bu paylaşmak mı, yoksa yoğun bir yalnızlık anlamına mı geliyor sizin için?
- Her ikisi de. Çünkü bir yandan yalnızlığınızı arttırıyor müzik, ama o yalnızlığın derinliklerinde de sizi büyük bir kucaklaşmayla çoğaltıyor. Büyük bir topluluğu çekirdeğinize çekiyor müzik, yani bir mıknatıs oluyor.
- Nietszche'nin "Müzik bilmeyen aydın, aydın değildir" sözünü vurguluyorsunuz. Neden illaki müzik? Kitaplar yetmiyor mu?
- Kitaplarda somut şeyler var. Aydın olanın soyutu kavraması lazım. 6. histen başlıyor olay. 7., 8., 9. his diye devam ediyor. Olmayan duyularımız da harekete geçiyor müzikte. Aydın, neşeyi farkedebilmeli. Mozart sonatı neden neşelidir, bunu bilmeli. "Mozart neden önemli?", aydın bilmeli bunu.
- Mozart neden önemli?
- Hümanizma var müziğinde çünkü; insancılık var.
- Aydın bir yana, en basit insanın en kolay algıladığı şey değil mi müzik? Afrika kabilelerinde bile var...
- Afrika kabileleri derken şunu söyleyeyim: Türkiye Batılı ve uygar bir ülke olmaya çalışıyor. "Onun Arabası Var" şarkısının ilkelliği, somutluğu ve hiçbir şey vermemesi ile Mozart'ın verdikleri arasındaki uçurumu farkedebilmeli. O uçurumu farkeden bir halk olmaktan geçiyor mesele. Halk içinde yüzde 1'lik bir kesim olarak değil de; halk olarak bunun ayırdına varmak gerekiyor.
- Bir pop şarkıcısıyla, bir müzik dehası karşılaştırılabilir mi?
- Hayır ama karıştırılan o işte.
- Türkiye'de herkes, her zaman, her yerde müzik dinliyor oysa. Takside, çay bahçesinde, berberde. Bu bize birşey öğretmiyor mu?
- Evet yani bu ilginç. Dünyanın diğer yerlerinden belki daha çok dinleniyor bizde müzik. Bir de Latinler çok dinliyor. Sürekli dansediyorlar.
- Bizde farklı. Kendisiyle başbaşa kalmamak için sanki...
- Çünkü Türk insanını batıran bir durum yalnızlık. Yalnızlık insanımızın alışık olmadığı bir konu. Ben mesela bunu zor öğrendim. Yurt dışına gidince, acı çekerek; düşerek, kalkarak öğrendim yalnızlığı ve yalnızlığın tadını.




Vücut Kitle İndeksi Hesaplama

Sağlığınızı kontrol altında tutmak için Vücut Kitle İndeksi (VKİ) hesaplama aracını deneyin!

VKİ HESAPLA
KEŞFETYENİ
Uzun süredir tedavi görüyordu! İşte Kadir İnanır'ın son hali
Uzun süredir tedavi görüyordu! İşte Kadir İnanır'ın son hali

Cadde | 11.05.2025 - 17:30

Uzun süredir tedavi gören usta sanatçı Kadir İnanır'ın son hali ortaya çıktı.

Yazarlar