Uzakdoğu'daki 99 yıllık sömürge 1945'ten sonra ilk kez savaşsız olarak el değiştiriyor. "Haşhaş" limanından "yatırım, üretim, sermaye ve finans merkezi"ne dönen ada devlet, 24 saat sonra İngiltere'den "anavatanı" Çin'e geçiyor...
HONG Kong'un ünlü romancısı Han Su - Yin'in deyimiyle, "borç alınan yerde, borç alınan zamanın" dolmasına, tam 24 saat kaldı.
Yarın, yani 30 Haziran'ı 1 Temmuz'a bağlayan gece, İngiltere'nin Hong Kong üzerindeki 99 yıllık kira sözleşmesi sona erecek.
1095 kilometrekare toprak parçası ve üzerinde yaşayan 6 milyon Hong Kong'lunun yönetimi, "anavatan" Çin'e geri verilirken, "üzerinde güneş batmayan" İngiltere'nin Uzakdoğu'daki en önemli sömürgesi, yarın geceden itibaren, tümüyle karanlığa gömülmese bile, "belirsiz" bir "alacakaranlığa" bürünecek.
Ama tüm dünyadan 6000'i aşkın gazetecinin bu kente akın etmesi, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'tan İngiltere Başbakanı Tony Blair'e kadar 100'ü aşkın üst düzey yabancı temsilcinin devir - teslim törenine bizzat katılmak istemesi ve herkesin, yarından itibaren Çin yönetimi altında olacak Hong Kong'u nefeslerini tutarak izlemesinin tek nedeni, bir imparatorluğun sonu ya da yenisinin başlangıcı değil...
Akıllara durgunluk veren ve Batı'da pek çok kişinin "rezillik" ya da "trajedi" sözleriyle tanımladığı olay, 30 Haziran gecesinde, 1945'teki Yalta Konferansı'ndan bu yana ilk kez dünyada bir toprak parçasının savaş yapmadan ya da kan dökmeden bir komünist ülkeye devredilecek olması.
1980'in sonlarından itibaren Avrupa'daki totaliter rejimler ve Sovyetler Birliği yıkılır ve bu ülkelerin halkları, refah ve özgürlüklere kavuşma şansını yakalarken, dünyanın dördüncü büyük ticaret yapan bölgesi, kişi başına en çok milli gelire sahip olan yatırım, üretim, sermaye ve finans merkezi Hong Kong, Çin Halk Cumhuriyeti'ne geri veriliyor. Kendisi de bir geçiş döneminde bulunan, ama özgür olmaktan hayli uzak olan komünist Çin'e...
Her şey, 19'uncu yüzyılın ilk yarısında, Hindistan'dan Çin'e haşhaş ticareti yapan İngiltere ile, bunu durdurmaya çalışan Çin arasındaki haşhaş savaşları ile başladı. İngiliz İmparatorluğu'nun Çin'deki en yetkili temsilcisi olan Ticaret Baş Müfettişi Charles Elliot Londra'ya bile danışmadan, kuvvet yoluyla Hong Kong adasını, 1841 yılında ele geçirdi. Amacı, Çin'den ticaret tavizleri koparmak, Çin'in Canton'da elkoyduğu ve İngiltere'ye ait olan binlerce çuval haşhaş için tazminat istemek ve kırılan İngiliz onurunu tamir etmek olan Elliot'un Hong Kong'a el koyması, Londra'daki üstlerince hiç hoş karşılanmadı. Hong Kong'un çok başarılı bir ticaret merkezi olabileceğine, Kraliçe ve Whitehall'u inandıramayan Elliot, ceza olarak geri çağrıldı ve Teksas'a başkonsolos olarak sürüldü.
Ancak Hong Kong'un mükemmel bir şekilde konuşlanmış limanı, İngiliz gemilerini kötü
hava şartları ve olası bir saldırıdan koruyunca, önceleri üzerinde bir ev bile bulunmayan adada yerleşim hızla arttı. Adanın kuzeyindeki Çin topraklarında savaşmaya devam eden İngiltere, 1860 Pekin anlaşmasıyla Kawloon topraklarını "kiraladı", ardından bugünkü Hong Kong bölgesini içeren tüm "yeni toprakları" 1 Temmuz 1898 tarihinden itibaren 99 yıllığına kiralamak için, Çin'i anlaşma yapmaya zorladı.
İngiltere, Çin'e heryıl 5000 Hong Kong doları (yaklaşık 500 ABD doları) ödeyerek, bu anlaşmayı uygularken, Çin, "silah zoruyla kabul ettirildiği" için, İngiliz İmparatorluğu sırasında imzalanan hiçbir anlaşmayı, kendi yasalarına göre geçerli saymıyor.
1976'da Mao'nun ölümünün ardından, 1979'da Pekin'le masaya oturan Londra, anlaşmaların süresinin 1997'de bitimiyle Çin'in koloni topraklarını 1997'den sonra da kendisine vermesini umuyordu. Oysa Çin, hem Hong Kong'un kontrolünü, hem de egemenliğini geri almak için çok sıkı pazarlık etti. Sonunda Çin lideri Deng Xiaoping'den "bir ülke, iki sistem" sözünü alan İngiltere, Hong Kong'un mevcut özgürlükleri ve idari sisteminin 50 yıl süreyle aynı kalması şartıyla 1984 yılında kentin Çin'e devredilmesini öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmanın üzerinden tam 4658 gün geçmiş olmasına rağmen, güvenlikten kültüre, kullanılacak dilden, konuşma ve düşünme özgürlüğüne kadar hala hiçbir şey, kesinleşmiş değil... Pekin, "Hong Kong'u Hong Kong halkı yönetecek" şeklindeki resmi sloganı uygulayacak mı? "Özel idare bölgesi" olacak olan Hong Kong, özerk statüsünü koruyacak mı? Çin, kendi ülkesinde kendi halkına tanımadığı hak ve özgürlükleri, Hong Kong'a nasıl verecek? Verirse, aynı haklara kavuşmak için ayaklanacak olan Çinlileri nasıl bastıracak? Hong Kong'un Çin için en önemli uluslararası ticaret ve yatırım aracı olması ve dünyaya açılan pencere görevi görmesi, bu kentin kendi yaşam biçimini sürdürebilmesi için bir garanti oluşturacak mı? Çin'in otoriter ve baskıcı rejimi mi, Hong Kong'a egemen olacak, yoksa Hong Kong mu Çin'i değiştirip kendisine benzetmeye çalışacak? Kısaca, yüzyılın kumarını kim ya da kimler kazanacak? Yarın bu sorulara verilen "iyimser" ve "kötümser" yanıtları ele alacağız.