30.09.2013 - 22:03 | Son Güncellenme:
Çocuk sahibi olamama, evli
çiftlerin yaklaşık %15'inin sorunu. Ancak basit yöntemlerle sonuç alınamasa
bile günümüzdeki teknik olanaklar sayesinde Tüp Bebek merkezleri büyük olasılıkla çiftlere çözüm
sunuyor. Sonuçta eğer erkekte bir iki tane bile sperm hücresi ve kadında da
yumurta hücresi bulunursa bunların laboratuvarda birleştirilmesiyle ailelerin
bebeklerine kavuşması sağlanabiliyor. Ortalama üç deneme sonrasında Tüp
Bebek tedavilerindetoplamda % 85-90 lara ulaşan bir gebelik
oranı var.
Ancak ne yazık ki yine de bazı
çiftler var ki, erkeğin ameliyatla dahi testislerinden sperm, kadından ise
sağlıklı yumurta elde edilemiyor ve tüp bebek tedavisi transferle sonuçlanamıyor. Artık
günümüzde tıp şu an için imkansız denen böylesi zor durumların tedavisine
yönelik çalışmalar içersinde. Kök hücre teknolojisi de bu araştırmaların önde
gideni..
Kök hücrelervücutta
bulunan doku ve organları oluşturan en temel hücreler. Embriyonun ana rahminde
gelişimi sırasında çoğalarak, yönlendikleri dokuları ve bunlardan da organları
yapıyorlar. Sonra da organ hasarlarında, ya da ihtiyaç ortaya çıktığında tekrar
aktifleşerek çoğalmaya ve bozulmuş dokunun yenilenmesine çalışıyorlar.
Günümüzde araştırmacılar kök hücreleri elde ettikten sonra, hasarlı olan
organın içerisine vererek, sağlıklı hücrelerin oluşmasını ve dolayısıyla
bozulmuş fonksiyonunu tedavi etmek için uğraşmaktalar. Kök hücreler
kullanılarak tedavileri kısmen de olsa sağlanabilen organlar kalp kası,
karaciğer dokusu, kemik dokusu ve sinir dokusu. Erkeklerde üreme hücrelerinin
kök hücreleri ise testislerde bulunanspermatogoniumlar'dır.
Eğer çoğalmalarını engelleyen bir durum söz konusuysa, erkekte sperm yokluğu
yani azoospermi ortaya çıkıyor. Eğer bu hücreler uygun
şekilde izole edilebilirlerse, başka dokularda ve testislerde de spermatogenezi
yani yeni sperm oluşumunu sağlayabilecekler.
İşte bu yeni teknolojinin
infertilite/kısırlık tedavisinde de kullanılması umut veren bir yaklaşım..
Kök hücreler erişkinlerde kemik
iliğinden; embriyo hücrelerinden ve kordon kanından elde edilebilirler.
Başkasının kök hücrelerinin kullanılması durumunda vücut bu hücreleri kabul
etmeyebiliyor. Bu nedenle kişinin kendi kök hücrelerinin kullanılması daha
mantıklı görünüyor. Örneğin çocuk doğduğunda kordon kanı alınarak içerisindeki
kök hücreler saklanırsa, çocuk erişkin yaşa geldiğinde bu hücreleri
kullanılarak bazı hastalıkları tedavi edilme şansı olabilecektir. Kordon
kanı bankacılığının ana hedefi de budur. Doku uyumluluğu gösterilmiş olan kardeşler
arasında da kök hücre nakli başarılabilmektedir. Bir diğer alternatif de, kendi
kemik iliğinden alınan kök hücrelerin kullanılmasıdır.
Kök üreme hücreleri olan
spermatogoniumların çoğalmasındaki sorunun aslında hücrenin kendinden çok
bunları çevreleyen ve destekleyen civar hücrelere ait olduğunu düşünülmektedir.
Bu destek (Sertoli) hücreleri genetik olarak bozuk olan hayvanlarda,
üreme kapasiteleri olmayan spermatogoniumların, sağlıklı hayvanlara
nakledilmeleri durumunda normal çoğalmalarını başarabildikleri ve hatta
bunlardan yavrular bile doğabildiği gösterilmiştir.
Aynı durum, normalde menopoz
yaşı 48-49 olması gerekir iken, 40 yaşından daha önce hatta 20 li yaşlarda
yumurtaların tükenmesi sonucu üreme yeteneğini kaybeden erken menopoz hastası genç
kadınlar için de söz konusu. Yumurtalıklardan veya kan hücrelerinden elde
edilecek kök hücrelerle yeni yumurta üretimi de pek yakında başarılacak ve bu
kadınların da anne olması mümkün olacaktır.
Öyle görülmektedir ki belki en
fazla 5-10 yıl içinde daha da gelişecek ve kusursuz hale gelecek yöntemlerle,
kısırlık sorunu yaşayan erkekler ya da kadınlar cilt veya kemik iliğinden
alınacak kök hücrelerle, kendi genlerini taşıyan çocuklara sahip olabilecekler.
Doç. Dr. Selman Laçin
Medicana International İstanbul
Hastanesi