Editörün SeçtikleriMersin tarih hazinesi

Mersin tarih hazinesi

08.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Mersin tarih hazinesi

Mersin tarih hazinesi


Küçük bir balıkçı köyü olarak kurulan Mersin ve çevresi, antik kalıntılarıyla açık hava müzesi gibi


Balıkevi Yumurtalık’a veda ettikten sonra yine Adana yollarındayız. Bu kez istikamet Tarsus üzerinden Mersin, Ayaş, Kanlıdivane, Narlıkuyu...
Otobandan çıktıktan sonra ünlü Romalı komutan Marcus Antonius ile Mısır Kraliçesi Kleopatra arasındaki aşkın ateşlendiği, İsa’nın havarilerinden St. Paul’un doğduğu Tarsus’da önce, gürül gürül akan şelalenin yanında kahvaltı ediyoruz. Ardından ilçeye 12 kilometre uzaklıkta, Ulaş köyü yakınlarındaki Eshab-ı Kehf (yediuyurlar) mağarasındayız. Sultan Abdülaziz döneminde bulunduğu alana bir de cami yapılan kutsal mağaranın içi ve dışı Müslüman ve Hıristiyanların akınına uğramış. Anadolu’da pek çok yerde saygı gören ve Kuran’da adları sayılan Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Tebernuş, Sazenuş ve köpekleri Kıtmir’in 309 yıl uyudukları mağara tertemiz ve çok iyi düzenlenmiş. İçinde çeşitli bölümleri olan mağara dua okuyan insanlarla tıklım tıklım dolu.

Yediuyurlar mağarası
Mağaranın öyküsü kısaca şöyle:
Puta tapan hükümdar Dakyanus’a karşı çıkan altı vezir kovuşturmaya uğrayınca bir mağaraya sığınmışlar. Ancak askerler mağaranın ağzını kapatınca mucizevi şekilde tam 309 yıl uyumuşlar. Uyanıp, şehre indikleri zaman Hıristiyan inancının resmi din olarak kabul edildiğini görünce “doğrusu" çok şaşırmışlar. Vezirleri bulan kişiler onları Efsus Piskoposu’nun yanına çıkardıklarında mucize din adamlarınca da onaylanmış.
Şehrin içine girdiğimiz zaman Tarsus’un en eski yerleşim alanı, Kızıl Murat mahallesindeyiz. Buradaki tarihi Türk evleri “İçel Tarsus korunması gerekli sokak sağlıklaştırma projesiöne göre yeniden ele alınıp, restore edilmeye başlanmış. Restore edilen evlerin kapılarının yan bölümündeki fenerler ve ferforjeden yapılmış minik tabelalar çok zarif ve özenli. Eski evlerin bulunduğu alanda, St. Paul’un yaşadığı evin çevre düzenlemesi de yapılmış. St. Paul kuyusu ise Hıristiyanlar için çok kutsal.
Tarsus’ta, Kleopatra (halk arasındaki adı Kancık Kapı) ve St. Paul kapıları var ama hiçbiri bu kişiler zamanında yapılmamış. Eski adı Kydnos, şimdiki adıyla Tarsus çayı, denizden karaya gemilerin girdiği bir nehirmiş. Roma’ya karşı ayaklanan Antonius ile Keopatra gemileriyle bu nehirde ilerleyip, şehre gelmişler. 19. yüzyıldan sonra Tarsus’un denizle bağlantısı kopunca şehir, 14 kilometre içeride kalmış.
Prof. Hetty Goldman’ın, 1934’de Tarsus Amerikan Koleji’nin yanındaki Gözlükule höyüğünde yaptığı kazılarda Roma ve Hellenistik döneme ait kalıntılar ortaya çıkarılmış, ama bu bölge ağaçlandırılıp, park alanı haline getirilmiş. Tekke mahallesinde de bir zamanlar Roma tapınağı varmış. Tarsus müzesindeki eserler, 1557’de Kubat Paşa tarafından yaptırılan, süslemeli kapısı olan Selçuk medresesinde sergileniyordu. Şimdi şehrin en güzel yerinde, Kültür Merkezi’nin olduğu büyük binaya taşınmış. Eksikler tamamlanmadığı için maalesef müzeyi gezemiyoruz.
Artık yol bizi Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki en büyük limanı Mersin’e götürüyor. Antik Zephyrium şehri üzerine bir balıkçı köyü olarak kurulan Mersin; bol ağaçlı bulvarlar, caddeler, tertemiz geniş sokaklar, mimari çizgileri çok düzgün olan yüksek katlı apartmanlar, parklar, lokantalar, şık mağazalar ve beş yıldızlı otelleriyle göz kamaştırıyor. Gerçek bir metropol olan şehir, düzeni ve modern çizgileriyle “taşrada" yaşamak zorunda bırakılan biz İstanbullular’ı çok hayrete düşürüyor.

Mersin’den Kanlı Divane’ye
Zamansızlık nedeniyle Mersin’e doyamadan Erdemli’ye, anayoldan saptıktan üç kilometre sonra da Kanlı Divane’ye (Kanytelleus) geliyoruz. Önce Zeus Olbios kulesi, ayrı ayrı özellikleri olan Bizans kiliseleri, Papylos kilisesi, suçluların vahşi hayvanlara parçalatıldığına inanılan kutsal çökük ya da obruk, (Kanlı Divane ismi zaten buradan geliyor) anıtmezarlar ilk göze çarpan kalıntılar. Roma ve Bizans dönemine ait kalıntıların olduğu ören yerinde ilk iskan ediliş M. Ö. 3. yüzyıl sonlarında olmuş. Şehir 11. yüzyıla kadar varlığını koruyabilmiş. 13. yüzyıldan sonra Türkler’in bölgeye girmesiyle tamamen terk edilmiş.
Oldukça derin ve geniş olan obruğun etrafında dolaşıyorum. Çok tanrılı dönemde insanlar bu çukuru kutsal olarak kabul etmişler. Hatta Zeus’la ilgili tapınma da bu çukurda başlamış ama yapılan araştırmalarda bir tapınak bulunamamış. Obrukta tapınak yok ama Armaronxas Ailesi’ne ait kabartmayı da bulamıyorum. Tam ümidi kesmişken gözlerim nihayet kayaya oyularak yapılan kabartmayı seçebiliyor. Ölü yemeğinden bir sahneyi anlatan kabartmada anne baba yüksekçe bir yerde oturmuş, biri erkek üç kız da yanlarına dizilmiş. Tam karşısında da zırhlı ve kılıçlı savaşçı asker kabartması... Erken Roma dönemine tarihlenen bu kabartma oraya nasıl yapılmış, akıl sır alacak gibi değil. Çünkü obruğa düşseniz parçanız bulunmaz!

Silifke Kaymakamlığı’na!
Papylos adında, dindar bir kişi tarafından yaptırılan kilisenin ikiz pencereli apsis’in iç yüzünde eskiden İncil yazarları dört havarinin renkli resimleri varmış ama şimdi yok! Obruğun köşesinde, Hellenistik döneme ait kule ise Olbalı Tarkyaris’in oğlu Teukros tarafından Tanrı Zeus için yaptırılmış. Ören yerinin son sahipleri yörükler olduğu için onların mezarları da kilisenin ön taraflarında. Ören yeri tertemiz, adım başı “tarihi eserlerimizi koruyalım" levhaları var ama eserlerle ilgili tanıtım levhaları yooook! Hepsini kendi bilgi hazinenizden bulmak zorundasınız. Silifke Kaymakamlığı’na “önemle" duyurulur!
Ören yerini gezip, Yörük kadını Zahide Hanım’ın sıkma ayranını içtikten sonra Kanlı Divane’ye bir kilometre uzaklıktaki anıt mezara gidiyoruz. Dik bir yolla ulaşılan, üzeri kabartmalı anıt mezarlar usta bir heykeltraşın elinden çıkmış. Bu görkemli mezar anıtlarını (sanat eserlerini), Kanytelleis’in önde gelenlerinden Aba adındaki soylu bir kadın, veba hastalığına kurban giden kocası ve iki oğlu için yaptırmış.

Koç Vakfı’na teşekkür
Kanlı Divane’den ana yola çıktıktan dört kilometre sonra, Ayaş köyü sınırları içinde, deniz manzaralı Elaeusa antik şehir kalıntılarının içine giremiyoruz! Tel örgülerle çevrili olduğu için dışarıdan bakmakla yetiniyoruz. Çünkü Fiat ve Vehbi Koç Vakfı’nın sponsorluğunda bir İtalyan Enstitüsü kazılar yapıp, antik şehri ayağa kaldırmaya çalışıyor. Şehir toparlanırsa tiyatro, kiliseler, 72 sütunlu Korinth tapınağı, Roma hamamları, şehir duvarları, sarnıçlar, su kemerleri, limanda da ortaya çıkacak.
Elaeusa M.Ö 2. yüzyılda kurulmuş. Roma ve Hıristiyanlık döneminde ada şehri imiş. Çok sonraki yıllarda ada karayla birleşince itibarlı günlerini hızla kaybetmiş.
Ayaş köyünün içinden geçilerek ulaşılan antik merkezler Çatıören 7, İmirzeli ise 11 kilometre uzaklıkta! Niyetimiz iyi ama işlemeli lahitlerin dizili olduğu yolun üç kilometresine katlanabiliyoruz. Biraz daha devam etsek aracımızın rotu çıkabilir! Çok mu zor bu kısa mesafeyi asfaltlamak? Silifke ve civarındaki antik merkezler Avrupalı entellektüel turistin en önem verdiği güzergahlar. Bu turun biletleri de çok pahalıya satılıyor. Bölgeye gelen “kültürlü turist" ödediği paranın karşılığını isteme hakkına sahip değil mi?

Üzüm sepetindeki yılan
Kızkalesi’nin bir de efsanesi var. Bölgeye hakim olan bir kral tanrıya yalvarıp, kız evlat istemiş. Kralın dileği gerçekleşmiş ama bu mutluluk şehre gelen falcının kehanetine kadar sürebilmiş. Kral kehanet saçan kadının ününü duyunca kızının falına bakmasını istemiş. İyi niyetle kızın eline bakan, geleceğini okumaya çalışan falcı birden irkilmiş. Gördüklerini söylemekten kaçınınca kral ısrar etmiş. O da kızını bir yılanın sokup öldüreceğini, bunu kimsenin değiştiremeyeceğini söylemiş. Kral perişan. Bu kötü kaderi değiştirmek için sarayın karşısındaki adanın üzerine muhteşem bir kale yaptırmış. Kızını da oraya kapatmış. Kız görkemli kalede mutsuz yaşamını sürdürürken, birgün saraydan bir sepet üzüm gönderilmiş. Üzüm sepetinin içinden çıkan yılan kızı sokmuş ve hayata doyamadan bu dünyadan göçmüş.

Kızkalesi
Kıyıdan 800 metre uzaklıkta, bir ada üzerine kurulu, Doğu Akdeniz’in incisi Kızkalesi’ne (Korykos) geliyoruz.
Tarihin babası sayılan Herodot’a göre şehir, Korykos adındaki Kıbrıslı bir prens tarafından kurulmuş. Yunan koloni şehri olan ve adını safran çiçeklerinden aldığı sanılan sekiz kuleli Kızkalesi zamanında çok önemli bir merkezmiş. Hatta ünlü hatip Cicero burada valilik de yapmış, bölgeye dadanan korsanlara karşı büyük zaferler kazanmış. Korykos halkının gözde tanrısı ticaret ve haberciliği simgeleyen Hermes’miş ama bugüne kadar bu isimle anılan bir tapınağa da rastlanmamış. Sadece adada değil, bir de karada denize uzanan burun üzerinde bir kale var. Her ikisi de şehre büyük güzellik veren kaleler 12. yüzyıl başında Ermeni krallar tarafından yapılmış ve birbirine bağlanmış.
Korykos 1448’de Sultan İbrahim’in akınına uğrayınca Karamanoğulları’nın, 34 yıl sonra da Osmanlıların hakimiyeti altına girmiş. Kızkalesi’nden Ayaş’a doğru giderken Monastic ve Mezarlık kiliseleri, bazilika ve katedral var ama restore edilmediği için bir hayli harap durumda.
Kızkalesi’nin içine giriyoruz. Oteller, pansiyonlar, dükkanlar, barlar, lokantalar iç içe geçtiği için her biri ayrı türdeki müzik sesini etrafa yayıyor! Şemsiyeli plaj, sezlonglarla donatılmış. Nitelikli ve büyük oteller ise şehrin sağ bölümünde toplanmış. Tümünün bahçesi geniş, ağaçlı ve çiçekli. Turistlerin kaynadığı Kızkalesi’nin en iyi tarafı kıyı bölümüne araç sokulmaması. Plajdaki yürüyüş yolları da turizme verilen önemi belirtiyor.
Güneş tüm kızıllığını Kızkalesi’nin üstüne bir şal gibi örterken, biz de üç huri; Aglaia, Thalia ve Euphrosyne’nin sefa sürdüğü, güzeller güzeli lacivert koy Narlıkuyu’ya doğru yol alıyoruz.




Vücut Kitle İndeksi Hesaplama

Sağlığınızı kontrol altında tutmak için Vücut Kitle İndeksi (VKİ) hesaplama aracını deneyin!

VKİ HESAPLA
KEŞFETYENİ
Ünlü isimler yaz sezonunu açtı! 3 güzelden plaj pozları
Ünlü isimler yaz sezonunu açtı! 3 güzelden plaj pozları

Cadde | 06.06.2025 - 07:41

Yaz sezonunun gelmesiyle birlikte birçok ünlü isim sezonu açtı. Ayrılık iddialarında yer alan Cemre Baysel'den Yunanistan'a giden Afra Saraçoğlu'na kadar... İşte ünlü isimlerin plaj tarzı.

Yazarlar