Tunca BENGİN
Hüsamettin Özkan'ın ilkokul arkadaşı, Mesut Yılmaz'ın kiracısı... Sakıp Ağa'nın dostu, İbo'nun yatırım danışmanı... Turgut Özal'ın talimatıyla yurt dışına giden ilk kuyumcu... Reformları nedeniyle Özal'ı takdir ediyor ama, Bülent Ecevit hayranı: 'O üzülürse ben ağlarım' diyor. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile de giderayak tanışma fırsatı bulmuş. 1 Nisan 2000'de Çankaya Köşkü'nde kuyumculuk sektörünün sorunlarını arz etmiş...
O dünün sosyete mücevhercisi, bugün vatandaşın TBMM'deki sesi... DSP İstanbul Milletvekili Bülent Ersin Gök...
Aslında Gök'ün yapmadığı iş yok; genel müdürlük, müteahhitlik, müzik prodüktörlüğü, emlakçılık. Bir dönem güreşçilik (Altınay - Fatih Güreş Kulübü) dahi var. Ama hep politikayı hayal etmiş. Hatta 1987'de ANAP'tan adaylığa niyetlenmiş ancak, sosyal demokratlığına yedirememiş... 1991'de ise Sakıp Ağa 'daha erken' diye vazgeçirmiş. Ne diyelim, kısmet 21. dönemmiş... Bugün içinde bulunduğu TBMM'yi
22 ayar altın olarak gören Gök, 'Gönül 24 ayara çıksın istiyor' diyor.
Kuyumcu kökenli ama, altın ya da pırlanta takı (yüzük - kolye - künye) kullanmıyor. Milletvekili rozeti bile altın değil. Gök bunu, 'Kebapçı kebaptan, pastacı pastadan nasıl bıkarsa aynen öyle' diye yorumluyor...
İşte 21. dönem milletvekili Bülent Ersin Gök'le sohbetimiz:
Hüsamettin Bey'le arkadaşlığınız?"Koca Ragıp Paşa İlkokulu'nda karşılıklı sınıflardaydık. Ama hiç tanışmadık. Daha sonra da yollarımız ayrıldı. Lise'yi Vefa'da bitirdim. Orada da Tunca Toskay, Ahmet Güzel, Ahmet Tan'la beraberdik. Hala oturur anılarımızı konuşuruz. Kimya mühendisiyim ama İstanbul'da çok ünlü bir mücevher firmasının satıcılığını yaptım.
Nasıl yani?"Arkadaşlarım 'ikna kabiliyetin çok iyi, toptan kuyumculuk yap' önerisi getirdi. Kuyumcular bunu çantacılık diye tabir ederler. Çanta elimizde kuyumcuları dolaştık.(1982)."
Yani çantacı oldunuz?"Evet evet, fakat başarılı olamadım. Dükkan sahipleri Kapalıçarşı'dan daha ucuz alacağına inanıyorlardı. Bir gün gittiğim arkadaş ziyaretinde üç beş bayan ilgilendi. Onlara defter açıp taksitle mücevher satışına başladık. O kadar cazip hale geldi ki, bir anda 28 banka şubesinin müşterisi oldum. Ardından kadınlar altın günlerine çağırmaya başladı. Onlarla oturup çay, kahve içiyor, bu arada yüzük bilezik pazarlıyordum."
Lakabınız var mıydı, örneğin Mücevherciler Kralı gibi?"O dönemde yoktu ama sonradan oldu. İstanbul'un en iyi tezgahtarı olduğum söylenmeye başlandı. Bu arada çalıştığım Güzel - İş Kuyumculuk, 'Genel müdürümüz ol' dedi. Ve Rumeli Caddesi'nde dükkan açtık (1985). Fransa'dan, İsviçre'den mal getiriyoruz ayrıca Bulgari, Cartier benzerlerini üretiyoruz. Muhteşem bir dükkandı. Bugünkü rakamlarla 35 - 40 milyara bir takım satıyorduk. İş yapmadı, açtığımıza pişman olduk."
Sakıp Ağa ile kaderi değişiyor
Bülent Ersin Gök'ün kuyumculuk yaşamı inişli çıkışlı. Ne zaman ki Sakıp Ağa ile tanışıyor, yukarı hareket süreklilik kazanıyor. Gök, Sakıp Sabancı ile tanışmasını şöyle anlatıyor:
"Bir gün baktım dükkanımın önünde Sakıp Bey (Sabancı). Fırladım 'Lütfen bizi şereflendirip kahvemizi içer misiniz' dedim. Sakıp Bey, 'Çok sevinirim ama önemli bir toplantıya gidiyorum' yanıtını verdi. Ben de 'Efendim bir daha siz gelmezsiniz, benim gibi bir genci kırmayın. Sadece kahve içireceğiz mal satmaya niyetimiz yok' diye üzüntümü belirttim. Kırmadı geldi. O sıralarda kıymetli taşların analizi eğitimi görmek amacıyla Belçika'ya gittim. Döndükten sonra da Sakıp Bey'i ziyaret ettim. Yılbaşı arifesiydi, üstünde altınla Sakıp Sabancı yazan bir cüzdanı hediye olarak götürdüm. Ardından Türkan Sabancı dükkanıma geldi, alışveriş yaptı. Daha sonra da lösemili çocuklar yararına Atlı Köşk'te mücevher defilesi düzenledim; Sabancılar, Koçlar, Topraklar herkes oradaydı; defile çok büyük ses getirdi, sosyete beni tanımaya başladı."
Sırada Bülent Ersoy var
Yine bir gün, vitrin önünde kalabalık, aralarında Bülent Ersoy... Gök, fırlıyor, başlıyor ikna turlarına:
"Bülent Hanım bir şeref verin, kahvemi için, dedim. O da bana bakıp 'Şerefyab' olurum diyerek geldi. Bilezikleri inceledi, Kapalıçarşı'da daha ucuz olduğunu söyledi. İddiaya girdik, aldı getirdi, karşılaştırdık. Sonunda bizim malın daha iyi olduğunu kabullendi. Parasını anında verdi bilezikleri aldı, hala kolundadır. Ve o gün bir şey öğrendim, Bülent Ersoy'un bir şey almaya niyeti varsa, kapıdan besmeleyle giriyordu."
En yağlı müşteri
Kuyumcu Gök'ün portföyünde kimler yok ki... Nükhet Duru, Müjde Ar, Sezen Aksu, ünlü sanayiciler... Ama biri var ki, o bambaşka: Safkan Arap Prensi... Gök, Ali Diyab ile tanışmasını şöyle anlatıyor:
"Bir sabah arabın biri vitrine bakıyor. Çocuklar alıcı değil diye sokmak istemedi. Ben kızdım içeri buyur ettim. Arap bir bilezikle ilgilendi. İki misli fiyat söyledim. Bugünkü rakamlarla 25 milyar değerinde. Pazarlık dahi etmedi. Giderken cebinden bir başka bilezik çıkardı, benimkinin aynısı. Orijinal Bulgari, Paris'ten iki misli fiyata almış. Ardından kartını verdi Birleşik Arap Emirliği'ne davet etti. Harem'e de sokacağını söyledi. Atıyor sandık ama bir süre sonra aradı."
Gittiniz tabii?
"Kolay mı!.. Arkadaşlarım 'Türk Parasını Koruma Kanunu var, adama bavulla mücevher çıkarttırırlar mı' diye tersledi. O sırada da Özal reform yapmaya başladı. Yurtdışına para transferi serbest bırakıldı,
dolar taşımak sorun olmaktan çıktı. Atladım Ankara'ya gittim. Hazine Müsteşarı Yavuz Canevi'ye durumu anlattım. İkna oldu ve ben Başbakan Turgut Özal'ın talimatıyla yurt dışına giden ilk kuyumcu oldum (1987)."
Ne kadarlık bir mücevher götürdünüz?
"Bugünkü rakamla bir milyon dolara yakındı."
Özal'la tanışma
Yıl 1988... Sosyetenin ünlü kuyumcusu Gök, tüm ortaklarından ayrılmış Galleria'da tek başına bir dükkan açmış. Kurdelayı kesen de Sakıp Ağa... Gök bir gün, Turgut Özal'ı çarşıda gezerken görüyor ve fırsatı kaçırmıyor:
"Yanına gittim, korumalar engelledi. O dönem Işık Biren Paşa Galleria'nın Genel Müdürüydü, 'Bırakın' diye müdahale etti. Turgut Beyle birlikte yürümeye başladık. Altınla ilgili sorular sordu. Herkes yemeğe davet etti, o benim dükkanımı tercih etti. Kendisine çok güzel, pırlantalı bir kravat iğnesi hediye ettim. Turgut Bey özel kalemini çağırdı 'Bu arkadaşı Şükrü'yle görüştürün' talimatı verdi. İki gün sonra Ankara'dan telefon geldi, Sanayi Bakanı arıyordu. Meğer Şükrü, Bakan Şükrü Yürür'müş..."
Turgut Bey bir süre sonra da Kuyumcular Çarşısı kurulmasını istemiş, yer için de Sultanahmet Cezaevi'ni önermiş. Ama kuyumcular yan çizmiş.
Ya siyaset? Adaylık önermedi mi?"Hayır hiç konuşulmadı. Kuyumcu olmam sıfatıyla kapitalist düşünceye sahip olduğumu zannediyordu. Oysa ki ben köy enstitülerinde büyüdüm, sosyal demokrat terbiyeyi orada aldım. Hep İnönü ve CHP'yi tanıdık. Bir dönem sonra demokratik solcu olduk."
İbo'ya danışmanlık
Gök'ün hızlı yaşamında sanat dünyasının yeri ayrı. Bir dönem emlak konusuna merak sarıyor. Hangi emlak, ne zaman, hangi şartlarda alınır.. ya da nasıl değerlenir... Kısa sürede uzmanlık, ardından İbrahim Tatlıses'e yatırım danışmanlığı. Gök, Tatlıses ile olan ilişkiyi de şöyle açıklıyor:
"Yatırımlarıyla ilgileniyordum. Nerede ne yapacak, ne alacak yardım ediyordum. Bodrum, Kuşadası otelleri, İstanbul'da aldığı arsalar, uçak şirketinin kiralanması, hangi şirkete ağırlık vermesi gibi... Şimdi çok yakın iki arkadaşız."
Ya başka sanatçılar?"Sanatçıların tümünü tanıdım. Şu anda onların sorunlarını çözmek için çalışıyorum. Ankara'ya gelip de bana uğramayan sanatçı yok gibidir. Hatta geçmişte bir dönem prodüktörlük de yaptım. Pınar Eliçe, Seren Serengil'le çalıştım."
Ve siyaset
Gök, 1991'de erken diye vazgeçiren Sakıp Ağa'nın yanına neden gittiğini şöyle anlatıyor:
"İyi bir sıralamada yer alabilmek için Sakıp Bey bir alo derse, benim için çok daha önemli olur diye düşünüyordum."
Politikada işadamlarının tavassutu oluyor mu?
"Bütün partilerde geçiyor. Ama DSP'de çok tehlikeli. Bugün TÜSİAD'ın bir parti başkanına bu arkadaşımız çok değerlidir demesi farklıdır. Ama DSP'de ters teper.."
Peki nasıl oldu?
"Siyasi arkadaşlıklar kurdum, DSP Kağıthane İlçesine üye oldum.
Neden CHP değil de DSP?
"CHP'yi sağlıklı görmedim. Bülent Ecevit'in izinde yürümenin çok faydalı olacağı kanaatini taşıdığımdan demokratik solcu oldum."
Ya adaylık?
"Herkes gibi başvurdum. Genel başkanım ve genel başkan yardımcım (Rahşan Hanım) çok sıkı bir araştırma sonucu adayları belirledi. İkinci bölgeden başvurmuştum ama üçüncü bölge 8. sıraya koydular. Ben ilk 12 ye girmek için can atıyordum. Çok çalıştık ama sonuçta sayın başbakanımızın rüzgarı ve şapkasıyla kazandık."
Biraz da güncel konular
Cumhurbaşkanı seçiminde sıkıntı olur mu?
"Sayın Başbakan engin tecrübesiyle inşallah buna da çare bulacak. DSP karar verirse cumhurbaşkanı seçilir. Bizden olması önemli değil."
DSP dışarıdan bir isme sıcak bakar mı?
"Meclis iradesi içinde halletmek istiyoruz. Ama ülke için çok önemli, unutulmuş bir faktör ortaya çıkıp aday olacağım derse, demokrasilerde çareler tükenmediği gibi cumhurbaşkanı dışarıdan niye olmasın."
Süleyman Bey aktif politikaya döner mi?
"Ne yapacağını kestirmek zor. Ben inanıyorum ki, sayın cumhurbaşkanı inerse ANAP'tan da DYP'den de en az 15 - 20'şer kişi kopar. Koalisyona girecek üçüncü parti olur. Başbakan yardımcısı sıfatını taşır. Bunu tenzili rütbe olarak görüyorum."
Politikadan ne bekliyorsunuz?
"İyi bir öğrenci olup, sınıfımı geçmek istiyorum. Bugün genel başkanım bana dese ki seni meclis bahçesinde bahçıvan yapacağım, 'Emredersiniz efendim' derim. Bakan yaparsa da 'Emredersiniz' derim. Sayın genel başkanın talimatı benim için emirdir. O üzülürse ben ağlıyorum. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra onun yüz ifadeleri benim gibi diğer Demokratik Sol Partili milletvekillerini kahretti. Evime geldiğimde yemek yemedim, eşimle konuşmadım."
Demirel'i mutlu eden fıkra
Gök, 1 Nisan'daki köşk ziyaretinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e bir de fıkra anlatmış. Demirel mutlu olmuş, kahkahalarla gülmüş. İşte o fıkra:
Osmanlı İmparatorluğu'nda Meclisin yerinde Divan-ı Hümayun vardı. Yaşlı tecrübeli, aksakallı dedelerden, ulemadan oluşuyordu. Gençler bir ara ayaklanmışlar, 'Memleket kötüye gidiyor, nedeni de bu yaşlılar' demişler. Padişah da 'Bunlar da sizin için aynı şeyi düşünüyor' deyip, sınav yapmaya karar vermiş.
Gençler ve yaşlılar için iki ayrı oda hazırlanmış. İlk soru, birer buçuk metre uzunluğunda tahta kaşıkla çorba içilecek. Gençler bakmış kaşık ağıza gelmiyor, 'böyle bir kaşıkla çorba içmek kadar abes durum olamaz' deyip çıkmışlar. İhtiyarlara bakmışlar, biri daldırıyor diğerinin ağzına götürüp içiriyor. Padişah 'Bunlar eldeki imkanları iyi kullandı' demiş. Gençler itiraz etmiş.
İkinci soru; birer tabak - çatal ve içinde köpek pisliği. Gençler aralarında tartışmış, yememeye karar vermiş. Diğer odaya bakmışlar, ihtiyarlar elleri kafaya koymuş düşünüyor. Nedenini sorunca da 'karar verdik asla devlet için de olsa pislik yenmez' demişler.