
DAVULLAR, anfiler, gitarlar, klavye yüklenirken uçağa bir heyecanın delhizine doğru gittiğimizi hissettim. İzmir
Devlet Senfoni Orkestrası ile beraber çalacaktık. "Yeni Yıl Konseri..." Yer Atatürk Spor Salonu. Senfoninin hazırladığı kitapçığa baktım. Beethoven, Gershwin, Listz, Chopin, Brahms, Schumann, Mozart, Vivaldi, Verdi... Liste uzuyordu. Ve konser verecek solistler listesine geçtim sonra; İdil Biret, Ayşegül Sarıca. Onların arasında "Bulutsuzluk Özlemi". İlk defa bir rock grubunun parçaları bir senfoni orkestrası tarafından yorumlanacaktı. Heyecanlanmak için bu yetmez miydi?
İlk prova için salona gittiğimizde biraz soğuk
hava esmedi değil. Koca orkestra bize, biz onlara bakıyoruz. Gözlerde "ne senfoniler çaldık. Şimdi bu rockçıların parçalarını mı çalacağız" ifadesi var gibi geldi bana. Karşımızda ağır, oturaklı bir kitle vardı. İdil Biret'ten sonra Bulutsuzluk Özlemi!
Bilmem belki yanılıyordum, ama orada biri vardı ki benim için önemli olan o kişiydi; Rengin Gökmen. Bize inanmış ve ortaya çıkacak yoruma inanmış bir şef. Yeniliklerin, yeni tatların keyfini bilen hisseden bir şef. Alçakgönüllü, orkestraya hakim ve yapılanın önemini kavramış yakışıklı bir şef.
Salonun dörtte biri silme enstrüman dolu bir sahne. Uzaktan baktım. Görüntü muhteşemdi. Klavyenin başına geçtim. Yanımdaki keman çalan hanımla göz göze geldim. Kendimde bir ürkeklik hissettim. Aletimin sesini kıstım onun için. Tam altı parçanın provası yapılacaktı. "Sözlerimi Geri Alamam", "Tepedeki Çimenlik", "Cezaevinde Bayram Görüşmesi", "Yaşamaya Mecbursun", "Beynim Zonkluyor", "Dede, Baba, Oğul..." Parçaları orkestra için Nejat Başeğmez yazmıştı. Dinledikçe ne kadar değiştiğini fark ettim. Gündüz provası yetmedi. Topçular'da yenilen çöp şişlerin ağırlığında tekrar salona gittik. Şef ve biz vardık sadece. Tam dört saat çalıştık...
Çarşamba günü, otelden salona
son gidişimizdi. Son prova ve konser. "Sözlerimi Geri Alamam" şarkımızı seslendiren büyük dev adam da ordaydı. Hakan Aysev. Müzik dağarcığında "La Traviata", "Faust", "Tosca" operaları, iki CD ve turneler vardı. Ve o bizim şarkımızı seslendiriyordu. Severek isteyerek ve hissederek. Onun sesi parçaya girince havası değişiyordu.
Saat 20.30 civarında konser salonundaydık. İlk bölümde sevilen popüler klasik parçalar çalındı. Orkestra klasik konserlerdeki sınırlı coşkudan sonra gelen alkış seline kapılmıştı. Rengin Gökmen ve muhteşem sesi ile parçayı yorumlayan Hakan Aysev bir kere daha sahneye çağrıldılar.
Ve sıra bize gelmişti. Çıkış bir müzik grubundan çok, basket takımı gibi oldu. Beşimiz arka arkaya koşarak... Uğultu, ıslık, alkış hepsi birbirine karışmıştı. Yerimi aldığım zaman tam karşımda protokol oturuyordu. Ama tribünler bize ulaşmak istiyordu. Bunu hissediyordum. Ortadaki beyaz sandalyelerdeki yüzler ile tribündeki yüzler ne kadar da farklıydı. Rengin Gökmen sopasını havaya kaldırdı ve yolculuk başladı. İlk parça bittiğinde ortalık yıkılıyordu. Ellerimin titrediğini hissediyordum. Ne yalan söyleyeyim tansiyonumu dengelemek için de biraz içki de almıştım. Başka türlü olmayacaktı. Nejat da çok heyecanlıydı. Böyle bir atmosfer her zaman yakalanamazdı. Ve "Sözlerimi Geri Alamam" şarkısına sıra geldiğinde olan oldu. Telsiz mikrofon ile Hakan Aysev'in o muhteşem sesi salonu birden kapladı. Kendisi sahanın giriş kapısından göründüğünde Atatürk Spor Salonu yıkılıyordu. Söylerek sahneye doğru ilerledi. Hepimiz havaya girmiştik. Orkestra, şef, seyirci, biz... Türkiye'de batıda bile örnekleri fazla olmayan bir klasik - rock buluşması gerçekleşmişti. Yaratıcı, yenilikçi beyinlerin her şeye rağmen inatla direnmesinin belgesiydi bu. İzmir Devlet Senfoni Orkestrası'na gerçekten çok şey katan müdür Numan Pekdemir, devamlı değişimi kovalayan şef Rengi Gökmen, klasik dağarcığına bizlerden de bir esinti katan tenor Hakan Aysev ve bize zaman içinde ısınan orkestra bir "ilk"i gerçekleştirmiştik. Ben taraftım. Ve tarafsız yazamazdım. Çünkü olayı yaşayan ve hisseden biri olarak sözcükler, böyle bir grupta çalmanın gururunu yansıtacaktı.
Salon hınca hınç dolu, bir de muhteşem çocuk korosu. Onlardan birinin heyecandan bayıldığı duyuldu. Beş bin kişinin önüne çıkmak kolay mı? Hakan Aysev'e eşlik ediyorlar. Küçük yüreklerinden sesler ne güzel de çıkıyordu. "Samanyolu"nu söylediler. "New York New York"ta bütün salon ayaktaydı. Ardından biz sahne aldık...