Fırtınalı bir aşkın ardından...

Herkese merhabalar,

İzmir’de yaşanan deprem felaketinde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum… Kaç gündür bu üzüntüyle yaşıyoruz ve depremin hayatlarımızın ne kadar içinde olduğunu, aniden her şeyin alt üst olabildiğini bir kez daha acı bir deneyimle gördük.

Yakınlarını yitirenlere Allah sabırlar versin…

Bir söz vardır: Kasım’da aşk başkadır…

İşte sizi bir an olsun içinde bulunduğunuz ruh halinden çıkarıp, aşk dolu bir öyküye götürmek istiyorum…

Her şey bir kasım sabahı aniden ve beklenmedik şekilde meydana geldi…

Haberin Devamı

Genelde sabahları sekizden önce yataktan kalkamam fakat o sabah içgüdüsel olarak erkenden rüyalar aleminden günlük yaşama dönmem gerekiyormuş gibi bir ses kulağımda yankılanmaya başladı; tanıdık bir ses adeta fısıldıyordu;

“Kahveni hazırladım, gün seni bekliyor…”

Vanilya kokulu bu ses kime aitti? 

Hala uykuda olduğum için düşüncelerimin karanlık labirentlerinde sesin sahibini ne kadar arasam da bulamadım çünkü o anda hala uykudaydım; adeta uykuyla uyanıklık arasındaki bulanık sokaklarda yürüyordum, bir yandan uyanmak ve bana seslenen geçmişimden gelen güzel kadını bulmak istiyordum ama diğer yandan uykunun keyifli hali yakamı bırakmıyordu. Uyanmak için odaya dolan sabah güneşinde gözlerimi kırpıştırdım ve aniden yıllar öncesinde kalan bir akşamüstü anısı zihnimi ele geçirdi; hatırladığım sahnenin üzerinden belki de beş yıl kadar zaman geçmişti, Bodrum’da adını aklımda tutamadığım bir mekanın terasında eski sevgilimle günbatımını izliyordum, bana sarılmıştı. Nadiren romantik sahneler yaşayabilen bir erkek olduğumu bildiği için beni en zayıf ve duygulu anımda yakalamış ve günbatımında onu ne kadar sevdiğimi kulağına fısıldamamı istemişti.

En romantik erkek bile aslında gerçekte ne kadar romantik olabilir ki?

İşte bunu biliyordu, zeki kadındı, benim gibi duygusuz bir adamı sadece bazı anlarda duygularla dans ederken yakalayabileceğini biliyordu ve bu ender fırsatları asla kaçırmıyordu; Bodrum’da öyle bir anı bulmuştu ve günbatımında rengi turuncuya dönen güneşi ufukta izlerken kollarını belime sarıp “Beni sevdiğini senden duymak istiyorum…” diye kulağıma fısıldadı… Onu kıramazdım çünkü gerçekten seviyordum ve biz erkekler gerçekten sevebildiğimizde yeniden insan olduğumuzu hatırlarız, bu sert, bu acımasız ve bu duygusuz dünyamızdan sıyrılıp bir kadının sıcaklığına ruhumuzu teslim etmek isteriz…

Haberin Devamı

O sabah yatağımda uyanmaya çalışırken gözlerime dolan sabah güneşi, beni yıllar öncesine ait bir günbatımına götürüverdi, anılarımın sonsuz zaman çizgisinde kısa ve hüzünlü bir yolculuk yapmış oldum. O anda hala yarı uykulu olmama rağmen anladım ki az önce duyduğumu düşündüğüm ve bana “Kahveni hazırladım, gün seni bekliyor” diye fısıldayan ses de bir rüyadan ibaretti. Gerçek değildi ama gerçek olamayacak kadar güzeldi…

Ne kadar olmuştu biz ayrılalı? Şiddetli tartışmalar ve soğuk savaşların ardından ikimiz de yenilgiyi kabul etmiştik; olmuyordu, ne kadar çabalasak ve mücadele etsek de aşk bizden uzaklara gitmişti…

Aşk, bir süre hayatımıza renk vermiş, daha önce yaşamadığımız heyecanlarla bizi savurmuştu, ikimiz de hayatına kolayca kimseyi alamayan, izole hayatlar yaşayan insanlardık ve bu kadar seçici olmamıza rağmen daha ilk görüşte birlikte olabileceğimizi anlamıştık, garip olan nokta ise şuydu: aramızda tek bir kelime bile geçmeden ilk görüşte bunu hissetmiştik. Aynı frekansta dans ediyor ve sadece bakışarak bile anlaşıyorduk, muazzam bir ateş ruhlarımızı ele geçirmişti, onsuz yaptığım hiçbir şeyin tek damla lezzeti olmuyordu, ondan önce yaşadığım günleri ne çabuk unutmuştum… Ne kadar naif ve ne kadar da unutkandım, sanki ondan önce hiç yaşamamışım gibi, ondan önce başka hiçbir kadınla öpüşmemişim, sarılmamışım ve sevişmemişim gibi…

Haberin Devamı

Aşk bir insanın kendine söylediği en büyük yalandı…

Aşk, ondan önceki her şeyi unutmak anlamına geliyordu ve ne pahasına olursa olsun her şeyi unutmaya hazırdım, kendimi bile, rüyalarımı ve hayallerimi bile unutmaya hazırdım. Bu kadın beni ele geçirmişti ve ben ona beyaz bayrağı daha ilk görüşte çekmiştim, bile isteye ve sorgusuz sualsiz bir sevgiyle…

Ama böyle sürmedi, dört nala koşturan bir at gibi bizi savurdu ve birlikte yapılan tatiller, rüya gibi geçen mevsimlerin ardından aşk bizden uzaklara gitti…

Bunu kabul etmek istemedik çünkü o heyecanla birlikte çocuk gibi davranıyorduk, artık sağlıklı düşünemiyor ve yaşadığımız eski günlerin ellerimizden kayıp gitmesinden büyük bir üzüntü duyuyorduk, göz yaşlarımız bile sıradanlaşmıştı, aynı odaya girdiğimizde ne ayrılabiliyor ne de eskisi gibi aşkla öpüşebiliyorduk. 

O eskiden sevdiğim kadın değildi ama hala eski sevgilim olmasına izin vermiyordum, ondan ayrılmak bana zor geliyordu. Oysa aşk zorla onu elimden alacaktı ve ben bunu tüm hücrelerimde hissediyordum.

Çaresizliğin sözlükte bile bu kadar güçlü bir tanımı olamaz…

Bir şeyleri yaşadığın zaman, seni ele geçiren duyguların sözlük anlamlarına bakmaya ihtiyacın kalmıyor, çünkü seni ele geçiren duygular kalbinde yarattığı acılar ile sende kendi tanımlarını oluşturuyor ve kimse aynı duyguyu senin gibi tanımlayamıyor…O acılar senin parmak izin gibi oldular artık, sana ait oldular ve sen o acıları kelimelerle anlatamazsın, dünyanın tüm dillerini bilsen bile…

Çünkü aşkın dili sana karşı galip geldi…

O sabah yatakta eski sevgilimin hayali sesiyle uyandım. Sonra bir umutla gözlerimi kırpıştırdım onu görmek için ama yıllar önce Bodrum’da birlikte izlediğimiz günbatımını hatırlamak dışında bana hiçbir faydası olmadı… O anı yeniden zihnimde yaşayıp kendimi üzmeyi bile fayda olarak görüyorum, işte bu haldeyim.

Oysa yataktan kalktığımda garip bir şeyi fark ettim; bugün Kasım ayının ilk günü…

Onunla tam 3 sene önce bugün ayrılmıştık ve sonrasında 3 defa alakasız yerlerde karşılaştık, yukarıda yazdığım ve az önce okuduğun satırlardan sonra, kalbimin en derin çukurlarından sana aktardığım o kelimelerden sonra bana inanmayacaksın ama sana yalan söylemek için hiçbir sebebim yok: Onu gördüğüm 3 defa da karşılıklı bakıştık, belli belirsiz selamlaştık ve kaderin bir cilvesiyle ayrılmış yollarımıza devam ettik, sanki aramızdaki o deliler gibi aşk rüzgarı çok eskilerde kalmış ya da hiç yaşanmamış gibi…

Bu karşılaşmalarda ikimizin de yüzünde aynı ifade vardı ve bunu fark ettiğim an garip bir rahatlama yaşamıştım, onun sebebi neydi biliyor musun?

Onu “tesadüfen” her görüşümde artık ona karşı eski duygularımın olmadığını fark ettim ve onun yüzünde de aynen bu ifade vardı, artık beni sevmiyordu. Ben sadece geçmişten kalan güzel bir anıydım, hepsi buydu…

Geçmişte yaşadığımız tüm duygular o anlara aitti, tekrarı yoktu, tıpkı yaşadığımız hiçbir anın aynı duygularla ve aynı yoğunlukta birebir aynen bir tekrarının asla olamayacağı gibi.

Hayatı anlamak, işte tam da bu önemli gerçeği anlamakla başlıyordu ve güçlü insanların en büyük özelliği olan kabullenme kavramı da bu gerçeğe bağlıydı, hiçbir anın tekrarı yoktur, sadece anı yaşa…

Bir an için şunu düşündüm: Eğer elimden gelen her şeyi yapsam ve yıllar sonra onunla bir görüşme ayarlasam, hatta romantik bir akşam yemeği eşliğinde onun en sevdiği klasik parçalar, göz göze ve baş başa vakit geçirmek…

Sonra kendime çaresizce fısıldadım: hiçbir işe yaramayacaktı ve ben de bunu biliyordum… O da biliyordu… Her şey geçmişte kalmıştı.

Bu yazıyı okuyanlar arasında, eski sevgilimi unutamıyorum ve bundan sonra kimseyle onunla olduğum kadar mutlu olamam, diyenler mutlaka vardır. Bundan eminim ve sizi anlıyorum. Aşkı en derinlerinde yaşamamış bir adam benim yaptığım mesleği yapamaz ve en önemlisi kelimeleri satırlara dökemez…

Öte yandan size bir sır vereceğim: Birlikte güzel anılarınız olan o insan var ya, işte o insan ve sizinle yaşadığı her şey geçmişte kaldı…

Onunla tekrar deneseniz bile asla eskisi gibi olmayacak, üzgünüm ama öyle…

Böyle fırtınalı aşkların ardından yapılan en büyük hata nedir biliyor musunuz?

Hemen yeni bir insan bulmaya ve yeniden sevmeye çalışmak… İnsan acıları da yaşamalı ve en derinlerinde hissetmelidir, buna hazmetmek diyoruz.

Yorulan toprağı nadasa bırakır gibi kalbinizi ve duygularınızı nadasa bırakın, ayrılık sonrası en az altı ay kimseyle flört etmeyin, ruhunuzu dinleyin ve bir süre yalnız kalın…

Size ne kadar iyi geldiğini göreceksiniz, mola verin heyecanlara, kalbiniz biraz dinlensin.

Canım İzmir… Sana olan aşkımın gölgesinde bu satırları yazıyorum… Seni ne kadar çok ziyaret ettiğimi biliyorsun; seni sevdiğimi bir an olsun unutma…

Sevgiler

Adil Yıldırım