Alexander McQueen'in Ardından

Blow tarafından her hafta 100 pound verilerek satın alınan koleksiyon kısa bir süre içinde moda dergilerinde yer alarak adını duyurdu.
McQueen ilk moda şovlarından sonra moda dünyasında l’enfant terrible (kötü çocuk) ve the hooligan of English fashion (İngiliz modasının holiganı) gibi isimlerle anılmaya başlandı.

Yaptığı cesur ve sıra dışı tasarımlarla 1996’da Givenchy’nin baş tasarımcısı olmayı başaran Mcqueen, markanın yaratıcılığını kısıtladığı gerekçesiyle,kendisinin de mutsuz olduğunu belirttiği Givenchy’den 2001 yılında ayrılıp Gucci ile yoluna devam etti.Tasarımcının marka hisselerinin %51’ini satın alan Gucci,Milano ve Paris gibi moda merkezi şehirlerde eş zamanlı butikler açarak ,tasarımcının isminin modern klasikler arasında yer almasını sağlamıştır. 2005 yılında spor markası Puma için tasarımlar yapan McQueen, 2007 yılında da makyaj markası MAC’le çalışan ilk tasarımcı oldu.

Cüretkar çalışmalarına devam ettiği bu dönem içinde dört kez Yılın Tasarımcısı ödülünü kazanan Alexander Mcqueen, butiklerine Moskova,Pekin,Los Angeles,Londra ve New York’takileri de ekleyerek dünyaya açılıp, kendi gibi yenilikçi ve orijinal fikirler yaratmayı seven insanlarla işbirlikleri yaparak, Björk ile klip ve albüm kapağı çekimi gibi kendi alanından farklı projelere imza atıyor.

Hollywood starları tarafından her zaman büyük ilgiyle takip edilen Mcqeen’in “rüya elbiseler”i ,Nicole Kidman,Penelope Cruz,Rihanna,Saraj Jessica Parker ve Kate Moss tarafından Oscar gibi önemli törenler için bir çok kez tercih edilmişti.

McQueen’in özel hayatı da kariyeri kadar çalkantılıydı .Bir yandan Kate Moss, Naomi Campbell, Sarah Jessica Parker, Sadie Frost,Lady Gaga ve Rihanna gibi dünya starlarıyla iç içeyken diğer yandan da sahip olduğu servetinin de etkisiyle , kendi içinde alkol ve uyuşturucu kullanmasına sebep veren bunalımlı bir dönem yaşıyordu.

Bir de Londra'nın East End bölgesinde dünyaya gelen altı kardeşten biri olan, taksi şöförünün oğlu Lee McQueen vardı.Annesi İngiliz bir öğretmen ,babası İskoç asıllı olan Lee’nin tek çocukluk hayaliydi “moda” idi.Annesiyle arasında özel bir bağ olan tasarımcı eşcinsel olduğunu da ilk kez 18 yaşındayken onunla paylaşmıştı.Hayatı boyunca annesinden önce ölme korkusuyla yaşayan tasarımcının, annesinin cenazesinden bir gün önce intihar etmesi içinde bulunduğu melankoli ve çift taraflı hayatı düşününce şaşırılıcak bir şey olmaktan çıkıyor.

İntihar ettiği gün New York Moda Haftası'nda defilesi iptal edilen tasarımcının trajik ölüm haberi, anında internete düşerek, moda dünyasında büyük bir şok yaşanmasına sebep oldu.

Lee McQueen'in hayatındaki en önemli isimlerinden biri de, on bir yıl önce Londra’da bir barda tanışıp bir daha ayrılmadığı George Forsyth idi;fakat bu güçlü aşkı bile ,akıl hocası ve ilham kaynağı olan Isabella Blow’un zehir içerek intihar etmesini ona atlatamamıştı.Hayatının aşkından ayrılma kararı veren tasarımcı,daha sonraları yaşadığı kötü tecrübeler sebebiyle uyuşturucu ve alkole başlamıştı.

Lee Alexander Mcqueen, 11 Şubat 2010’da Londra’nın merkezinde , Valentino ve Tom Ford gibi moda star’larının adresi olarak bilinen Mayfair’deki evinde,9 gün önce kaybettiği annesinin acısına dayanamadığı ve zaten karamsar olan ruh halinin daha da kötüleşmesi sonucu intihar ettiğinde gerçek bir şöhretti.

20 yıl boyunca moda endüstrisinde yarattığı taze ve yaratıcı koleksiyonları ile çarpıcı defilelere imza atan Mcqueen,uzun süredir Alexander The Great-Büyük İskender olarak anılıyordu.

Ünlü tasarımcının sunulan son koleksiyonu, doğanın ve hayatın kendisini yansıtan 2010 ilkbahar yaz sezonunu idi. Her zaman değişik fikirleri ile şaşkınlık yaratmış olan tasarımcının son koleksiyonu da kendinden oldukça sık söz ettirmişti.

Doğanın tüm güzelliklerini bu kadar canlı ve gerçek bir şekilde tasarımlarına taşıyıp bizlere hissettirebilen tasarımcının, hayatının en acı deneyimlerini ne kadar derinden hissedebileceğini görmemek ise kuşkusuz mümkün değil.

Her ne kadar bizleri yeni ve cesur fikirlerinden mahrum bırakmış olsa da, şimdiye kadar yaratmış olduğu tasarımlar ve bize yaşattığı masalsı anlatımları için minnet duymamak elde değil!..