GÜNEYDOĞU'ya giderken bu kez ayrı bir heyecan var içimde... Çünkü "sinema sanatçısı" kimliğimin dışında bir geziye çıkıyorum. Doğuya giden uçakla, Batıya giden uçak, yolcuları itibarıyla da hemen farkediliyor.
Biz ne kadar bunun üzerini kapatmaya çalışırsak çalışalım, bu fark hemen kendini hissettiriyor. İnsanların
yöresel özellikleri dikkat çekiyor. Kontrol noktalarından geçişlerindeki ürkeklikle, ağır başlı saygılı tavır arasındaki ince çizgiden etkilenmemek mümkün değil.
Uçağımız Şanlıurfa üzerine geldiğinde aşağıdaki görüntü beni şaşırtıyor. Bırakın 13 yıl önceki Züğürt Ağa nedeniyle gelişimi, daha üç yıl önce çektiğimiz Eşkiya'dan bu yana müthiş değişim adeta bağırıyor.
Kilometre karelerce alan zümrüt yeşili olmuş. Pamuk tarlalarının arasındaki geniş su kanallarından bereket akıyor.
Biz bu topraklarda mı çekmiştik Güneydoğu insanın acılı yoksulluk dramını anlatan filmlerimizi?
Şanlıurfa geçen yıl
yüzde 9.7'lik kalkınma hızıyla Türkiye ortalamasının üzerine çıktı. 200 binlik nüfusu da 800 bine fırladı...
İnsanlar doğal olarak berekete koşuyorlar.
Ekonomik gelişme bölgenin tüm dertlerine "derman" olacağı inancı, yanlış olmasa gerek.
Şanlıurfa'nın uçaktan görünen "parlak geleceği" insanın içine umut tohumları atıyor. Yılların unutulmuşluğu yerini ekonomik kalkınmanın merkezine terkediyor.
Bu topraklarda doğan insanlar, yine bu topraklarda doyacaklar. Bir lokma
ekmek için büyük kentlerin "dayanışmasız" harmanına savrulmayacaklar. Güzel geleneklerini, göreneklerini yitirmeyecekler.
Züğürt Ağa'nın dramı geliyor gözümün önüne...
Bütün ekonomisi tarıma dayalı olan köy sussuzluğun kıskacında kıvranıyordu. Yoksulluğun insanlara, yaptıramayacağı şey yoktu. Filmde ağalarının buğdayını dahi çalmayı göze almışlardı.
Züğürt Ağa'nın, kurumuş topraklardaki yaşam direnişine yenik olarak ayrıldığı yöresi, şimdi bir cennet olmuştu. Her yandan bereket fışkırıyordu.
Uçağın tekerlekleri piste değdiğinde filmden gerçeğe dönüyorum. Yukarıdan görünen zenginliğin, aşağıya nasıl yansıdığını saptamaya çalışacağız.
Milliyet'in kamuoyunun dikkatini bu bölgeye çeken "Haydi Güneydoğu'ya" kampanyasının değişik bir ayağını tamamlayacağız.
Eski dostlarıma kavuşacağım. Züğürt Ağa filminin iç çekimlerini yaptığımız Germüş köyündeki "ağanın çiftliği"nde Abbas Sümer'le, muhtar Mansur Özdemir'le, filmdeki "rol arkadaşım" köylülerle bulaşacağım. Eşkiya filminde gazel okuyan Kazancı Bedii, Eşkiya'nın sular altında kalan köyü Kovancık'ın yeni halini göreceğim.
Harran Ovası'nı, Viranşehir'i, Mardin'i ve ilk ziyaret edeceğim Diyarbakır'ı dolaşacağım... Yörenin insanlarıyla "senaryosuz" ilişki kuracağım.
Uçaktan iniyoruz...
Terminale doğru yürüyoruz. Otele şöyle bir uğrayıp, doğruca "Züğürt Ağa"nın köyü Germüş'e hareket ediyoruz.
Heey, kalkın "Ağanız" geliyor!
YARIN: KADAYIFLI KARŞILAMA TÖRENİ