C.G: Melek Mosso olmayı bize nasıl anlatırsın?
M.M: Korkusuz olmak, mücadeleci olmak, vazgeçmemek. Bütün bunlarla birlikte yaşamaktan keyif alan bir kadınım. Melek Mosso olmak bu. Sokaklardaki Mosso da değişmedi, vapurlardaki şarkı söyleyen Mosso da değişmedi. Şu an milyonlarca kişiye hitap ediyorum ama içimde hala Melek vapursever yaşıyor ve bunu asla kaybetmeyi istemeyen bir yapısı var. Geçmişine bağlı, bazı eşyalarına bağlı, hatıralarına bağlı ve buna bağlanmaktan da mutluluk duyan birisi Melek Mosso.
C.G: Yakın zamanlarda geçmişine dönüp yine vapura binip şarkı söyledin mi peki?
M.M: Vapura bindim ama her bindiğimde o zamandan tanıdığım müzisyen arkadaşlarımı arıyor gözüm ve hiç denk gelmedik son zamanlarda. Ama şöyle bir havalar ısınsın ben de Beşiktaş-Kadıköy vapuruna gideyim, arkadaşlarımı göreyim istiyorum. Ben her zaman bindiğimde eğer tanıdığım birisi var ise muhakkak yanına gidip şarkı söylemeye başlıyorum.
C.G: Melek Mosso olma yolunda ilerlerken ilk kimlerden destek gördün?
M.M: İlk destek gördüğüm insanlar aslında yolculukta eşin, dostun ve en başında ailen destek oluyor ama tam olarak, gerçek anlamda kimden gördün dersen Çağatay Bırakın vardır, benim eski bass gitaristim ve Veysi Çolak. İlk Çağatay ile başladık. O arada Mert Canka ile tanıştım. Orada ondan da bir abi olarak, yol gösterici olarak çok şey öğrendim. O farkında olmadı, bana akıl vermedi ama akıl vermezken bile ben ondan çok şey öğrendim. Çağatay dostluğuyla bana olan inancıyla hep yanımda oldu, buna Veysi Çolak eklenince zaten iş iyice yükseldi. Çünkü sürekli yanımda “kızım sen çok iyisin, çok iyi şarkı söylüyorsun, çok iyi besteler yapıyorsun, ileride bu ülkenin en iyi seslerinden biri olacaksın" deyip duran, bunları öngören birkaç tane dost vardı ve ben buna hiç inanmıyordum. Yani aşırı iddialarım kalmamıştı. 20’li yaşların başında vardı ama bunları ben 20’li yaşların sonunda duymaya başladım, o zaman dost oldum. Sonrasında ben de "en iyilerden olacağım, mükemmelim, harika işler yapacağım bu ülkede" diyordum. Hayat bana bunların güzel hayaller olduğunu ve bu ülkede bunu yapamayacağımı gösterdi. Ben deli divane umutlu değildim ama arkadaşlarım benden umudunu kesmedi. Her şey onlar sayesinde diyebilirim.
C.G: Herkesin büyük bir konser alanını doldurarak bir ağızdan şarkılarını söyleyeceğini hiç hayal ediyor muydun?
M.M: Evet, 7 yaşından beri bu benim hayalim. O zamanlar çok televizyon izlerdim. 8 kanallı bir renkli televizyonumuz vardı. Müzik programları olurdu, sen de bilirsin. Her şeyi koyarlardı, Rumeli hisarı konserleri vardı, haberlerde bile çıkardı. Sezen Aksu çıkardı, izlerdim. Gözlerimi kapatır, kafamı yastığa koyar, o zamanlar kendi kafamda yazdığım saçma şeyler bile olsa ya da neyi tekrar ettiğini düşünmeden, bir sürü insanın benim şarkılarımı söylediğini hayal ederdim ve o kadar küçüktüm ki bunları hayal ederken, hayalimin gerçekleşmesinin haklı gururunu çokça zaman yaşıyorum.
C.G: Şu an kariyerinde nasıl bir noktadasın?
M.M: Şu an aslında yolculuk yeni başladı benim için. Bundan önceki giriş kısmıydı; kafamı oradan sokabilmek, bu piyasaya girmek ve bu piyasanın balansını görmek, uçlarını anlamakla geçti. Şimdi bir tık daha anladım, çözdüm filan diyemem. Yerimle ilgili ne yapmak istediğimle ilgili biraz daha önümdeki sis bulutu aralandı, o yüzden daha farkındayım. Başındayım ya, çok başındayım hatta.
C.G: İyi bir şarkıcılığın sırrı ne?
M.M: Şarkı söylemeyi çok seviyorum. Hayatta benim en önemli şeyim şarkı söylemek. Stilim de bu, en büyük aşkım da bu, en sevdiğim şey de bu. Yani benim bir adama olan aşkım, doğaya olan aşkım, hayvana olan aşkım elbette ki var ama müziğe olan aşkım bunların hepsine ağır basar. İnsan aşkı olmadan yaşayabilirim ama müzik aşkı olmadan yaşayamam. O yüzden bir sanatçı için en önemlisi bu aşk ve bu tutku. Ondan ne zaman vazgeçtin, ne zaman ki dünyadaki maddesel şeylere bağladın kendini, ruhani dünya ile ne zaman bağları kopardın, işte o zaman kaybetmişsin demektir zaten. Bir sanatçı ve şarkıcı için en önemli şey bu bağdır.
C.G: Geçen hafta hayalin olan ilk büyük konserini Bostancı Gösteri Merkezi'nde gerçekleştirdin. Nasıl bir duyguydu, her şey istediğin gibi mi gerçekleşti, tam anlamıyla hayal ettiğin gibi miydi?
M.M: İnsanlar çok uçuk kaçık hayaller kurabiliyor. Hayal ettiğim gibi oldu ama bir sürü şey de daha hayal etmiştim, etmemiş değildim. Hava bizi çok korkuttu, çok soğuk bir hava vardı. O yüzden çok endişelerimiz vardı. İzleyicilerimiz gelebilecekler mi, nasıl olacak... Bu bütün sanatçıların ufak tefek kaygıları aslında çünkü insan oraya çıkınca bir sürü insanla göz göze gelmek istiyor. Maalesef boş bir salon evet, küçük bir burukluk yapabiliyor.
Çok güzeldi, dolu dolu bir konser oldu, o havaya rağmen salonun dopdolu olması beni bir kere çok duygulandırdı. Çok heyecanlıydım çünkü biz Küçük Harbiye deriz BGM'ye. Harbiye öncesi benim için güzel bir deneyim oldu. Gövde gösterisi oldu sanatım adına ve oraya gelen insanlara 34 tane şarkı söyledim iki sette ve herkesin benimle birlikte ağladığını, güldüğünü, dans ettiğini görmek hayallerimin en büyüğünü gerçekleştirmiş olduğumu gösterdi. Çünkü ben orada sadece güzel elbisemle, makyajımla, saçımla değil; sesimle, bakışımla insanlara geçirmek istediğim o enerji ile büyülemek istedim ve o gece de bunu başardığıma inanıyorum.
C.G: Yaş aldıkça hayata bakışında değişen şeyler oldu mu?
M.M: Tabii ki çok fazla şey oldu. Önceden dediğim dedik, çaldığım düdük bir insandım ben (gülüyor). İlle benim dediklerim, ille benim doğrularım... Yapıyorsam benim yanlışımı ben yapayım, başkasının yanlışını yapmayayım diye bakıyordum. Ama şimdi biraz daha esnek oldum. Eskisi gibi fevri kararlar almıyorum. Biraz oturup bunun üzerine düşünüyorum tabii ki, hepimiz her gün çok oturaklı anlarımızı yaşamıyoruz. Bazen benim de fevri olduğum zamanlar oluyor ama şu an yaşımın getirdiği şey acele etmemek, acele etmeden karar vermek, demlenmek birazcık, o sürede kendini ve etrafını tanımak. En önemli şey oldu zaten. Çünkü daha gençken her şeyin muhteşem olduğunu ve olacağını, en iyisi olduğunu, en iyisini yapabileceğini düşünüp yapıyoruz. O güce sahibiz de. Aslında yaptığımız her yanlış bizim için en doğru olan şey çünkü her şerde bir hayır vardır denir. Ama şimdi o kadar çok şer yaşayınca buna birazcık dayanma gücümüz azaldığı için biraz daha temkinliyim, biraz daha öngörülü davranmaya çalışıyorum, daha çok dinliyorum daha az konuşuyorum.
C.G: Hayatta herkesin bir kırmızı çizgisi var, senin kırmızı çizgin nedir?
M.M: Benim kırmızı çizgim yalandır. Net, yalandır yani. Büyüklü, küçüklü, saçma sapan yalanlar... Yani anlıyorsun, hani artık anlamamak çok zor değil. Bazı insanlar da yalan söylediğini gösterir, sana yalan söylüyorum ama bu beni mutlu etmiyor. Konuşmamayı tercih etmek okey, ona da bir tık varım. Aslında yokum ama yalan söyleyen insanlardan hoşlanmıyorum. Bir de her şeye bahanesi olan insanları sevmiyorum. Her şeye, hep bir bahanesi var. Benim için hayattaki en önemli şey hiç bir şeye bahane sunmamaktır. Yalan söylememek, bahanelerin olmaması ve korkusuz olmak genim kendimde tuttuğum en güçlü özellikler ama karşımdaki insanın bu özelliklerinin zayıf olduğunu görüyorsam bye bye yani. Çizgiler benim için onlar, net!
C.G: Sektörde bir şeyi değiştirecek olsan, bu ne olurdu?
M.M: Önyargıyı değiştirirdim ilk önce çünkü önyargılı çok fazla insan var ve her şeye çok fazla maddesel baktıkları için kültür olarak gelişimimiz çok yavaş ilerliyor. Kostüme ön yargımız var, melodiye önyargımız var, üsluba karşı yargımız var. Bugün Avrupa'ya baktığında sektörde her telden, her renkten milyonlarca insan var. Bu o sektörün hızlı gelişmesini ve bu kültürün hızlı dağılmasını sağlıyor. Ama biz maalesef normlarımızla ve duvarlarımızla bunu engelliyoruz. Bir yandan şunu da sevmiyorum; sürekli bir Batı müziğini seviyoruz, oradayız çünkü çok hızlı dağılıyor ve bize de çok hızlı geliyor ama üzerimizde yanlış taşıyoruz bazen. Oturmuyor kıyafet; ya küçük geliyor ya da büyük geliyor. Orada da biraz daha doğru bakıp doğru görüp kopyalıyorsak da doğru, daha cool ve karizmatik kopyalamak gerektiğini düşünüyorum. Yapmış olmak için yapmak, olmamalı. Saygı duyuyorum ama beğenmiyorum.
C.G: Güçlü, her kesimden dinlenen, kendi ayakları üzerinde duran bir kadınsın. Erkekler kadar özgür müsün?
M.M: Ben özgürüm. Ama özgürlüğümün sınırlarını şu an ben belirliyorum. Başkasının belirlediği sınırlar üzerinde özgür değilim. Benim kendi özgürlüğüm ile ilgili bir kıstasım var, ben orada mükemmel derecede özgürüm. Çünkü hayatım boyunca eril bir dille uğraştım, eril bir kültürün içinde büyüdüm ve burayla sürekli savaş halindeydim. Sürekli dediğim dediktim, erkek çocuğu gibi davranan kızdım ben. Hani göğüslerinden utanan, kadın olduğundan utanan. Hiç bir zaman güzel olacağımı düşünmedim ve küçükken şey diyordum; "ben büyünce erkek olacağım". Çünkü o kadar hak ve şans veriliyordu ki onlara. Sonra dedim ki "ben kadınım, göğüslerim çıkmaya başladı, güzelleşmeye başladım ve bunu değiştiremem. Dünyadaki en tatlı şeylerden biriyim. Harika bir kadınım, akıllıyım, güçlüyüm, sadece fiziksel olan gücüm erkeklerden biraz daha az diye daha az şansı, daha az saygıyı hak etmiyorum. Böyle bir durum yok! Ben en iyisini, en doğrusunu ve en saygınını hak ediyorum". Ben her zaman böyle söyledim ve o zamandan beri de erkekler kadar özgürüm, kimse de bunu değiştiremez.
C.G: Türkiye’de kadın olmak ne demek?
M.M: Savaşmak demek, sorgulamak demek , sürekli sorgulanmak gerek demek, sürekli eleştirilmek demek... Bu eleştiriler de genelde negatif eleştiriler. Hep bir eksiksin, hep bir altsın ve hep bir yarım akıllıymışsın gibi bir tavır geliyor. O yüzden benim için daha çok savaşmak demek. Şunu da demek istemiyorum; kadınlarla, erkeklerle savaşıyorum değil, benim iyim için insanlarla savaşıyorum. Sürekli hak etmediğini düşünen kadınlara ve erkeklere laf atmaya çalışıyorum ya da sadece cinsel yönelimimize göre bize tavır sergileyen o zihniyetle savaşmaya çalışıyorum. Bundan bıkıyor muyum? Evet, bıkıyorum. Bununla ne kadar daha uğraşırım bilemiyorum çünkü ömür boyu uğraşamam gerçekten. Mutlu olmak istiyorum ya! Ağaç düşünmek istiyorum ya da arka bahçeme ne ekmek istiyorum diye düşünmek istiyorum. Bugün giydiğim mini eteğimle konuşulup "Melek Mosso da kendini bozdu he" diye konuşulmasını istemiyorum, istediğim gibi olabilirim. Bir gün kadınlar olarak savaşın büyüğünü patlatacağız gibi geliyor.
C.G: Hayal kırıklığına uğradın mı hiç? Uğradıysan en büyük hayal kırıklığı neydi?
M.M: Uğradım tabii ki ya uğramaz mıyım! En unutamadığım hayal kırıklığı yeni geldiğim zamanlarda... Bir sürü menajer, bir sürü aranjör ile bir şekilde yolum kesişti ki ve bazıları tanınan ve bilinen isimler. Ben de o zaman rastalarıyla, altında şalvarı, hippi pantolonu, ayağında şipiti teklikleriyle böyle "dünya barışı içimizde" diyerek müzik yapan bir kadınım. "Müzik hayatın anlamı benim için" diyen, böyle gözlerinden güneş ışınları saçan minnoş bir kadınım. Beni gören herkes ise "vaov ne kadar yeteneklisin, sen bir mücevhersin, pırlantasın, seni işlemek gerekiyor" falan gibi gelen, bıyık burkan abilerimiz. Tabii ki bana da denk geldi. Anladığım anda hepsinden kaçtım. "Buradan bir şey çıkmaz Melek, evine git" diye boynumu bükerek evime döndüm. Bunlar benim hayal kırıklıklarımdı. Ama bir kere yine, bilinen iyi-kötü insanların bildiği bir insan, beni 2-3 gün oyalayıp ciddi anlamda sözlü taciz etti. Diğerleri böyle bir şey söylememişlerdi, tamam bıyık burkmuşlardı ama bu Türk filmlerindeki gibi "bak güzelim bu yoldan herkes geçti, seni ben Türkiye’nin starı yaparım ama senin de bazı şeylerden ödün vermen lazım" diye konuşma yaptı. Ben, tabii bunlar vız gelir tırıs gider bana, adama diret "sen ne diyorsun lan" dedim, bütün sözlerimle façasını bozdum kalkıp gittim. Ama taksiye bindiğimde çok fena ağlamaya başladım. İşte bir önceki soru gibi Türkiye’de kadın olmak, sanatla ilgili bir şeyler başarmaya çalışan bir kadın olmak, ne kadar zor dedim. Gerçekten o adam benim kafamı tuttu ve duvara vurdu gibi hissettim.
C.G: Peki ünlü olduktan sonra o adamla karşılaştın mı?
M.M: Tabii tabii, aradan zaman geçtikten sonra bir yerde yine denk geldik. Bak burada bu insanların ne kadar şeref yoksunu olduğunu anlıyorsun. Ben adamı görünce şoka girdim zaten. Bana yaptıklarını ve söylediklerini bildiği için insanların içinde elimi sıkarken, elimi mengene gibi olandan daha fazla şekilde sıktı Hani "akıllı ol" gibisinden bana ayar vermeye çalıştı. Ama yeri gelince ben ona ayarını vereceğim için şu an hala o yüzden sessiz kalıyorum. Sessiz kalmamın sebebi de şu; maalesef güçlenmemiz gerekiyor. Yok efendim" kadındır kuyruk sallamıştır, yok o öyle bir şey yapmaz" vs. Zaten bütün başımıza gelen kötülükler "o öyle bir şey yapmaz"cılardan geliyor. Böyle insanlara bu lafı söyleyip bu cesareti vermemeliyiz. Hadi ben burada güçlü davrandım, benim gibi davranamayacak genç kadınlar da var. Aklı karışabilecek, bununla ilgili gaflete düşebilecek, korkabilecek bir sürü kadın var, düşünsene...
C.G: Hayattan şimdiye kadar aldığın en önemli ders ne oldu?
M.M: Bütün bunlar olduktan sonra vazgeçmemenin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Bir de çalışmanın... Çünkü insan sürekli çalışıyor. Yolun nereye gideceğini bilmeden çalışıyorsun. Tabii ki bir hayalin var ama dedim ya bir noktada o hayalden uzak olduğumu, bunun gerçekten tatlı bir hayal olduğunu, gerçekleşmeyeceğini öyle kalacağını düşündüm ama hiçbir zaman çalışmayı bırakmadım. Bazı zamanlar nefret etsem de çoğu zaman da keyif alıyordum. Bütün bunlar olduktan sonra geriye baktığımda vazgeçmemenin orada çalışmanın ve buna sıkı sıkı tutunmanın ne kadar önemli bir ders olduğunu anladım.
C.G: Son olarak bizi nasıl projeler bekliyor?
M.M: Haziran ayında bir şarkı bekliyor. Şarkının adı “Bu İş Bitmiş”. Daha pop bir şarkı olacak. Eğer halledebilirsem... Halledebileceğimden de eminim. Yaz ortasında da yine bir pop şarkımız geliyor. İlk şarkımız hareketli ama dertli bir şarkı olacak ama ikinci şarkı biraz daha aşk dolu, daha heyecanlı, daha umutlu bir şarkı. Yani böyle kahvenin yanında iyi gidecek şarkılardan İkisi de hareketli olacak.
C.G: Söz-Müzik kimin olacak?
M.M: İkisinin de söz ve müziği bana ait. Şimdi Genco Arı ile yapıyoruz şarkıları. Büyük ihtimal Murat Joker ile de klip başına oturacağız. Ekim gibi Melek Mosso senfoni ile birlikte “Arabesk Projesi” konserlerine geçeceğiz. Tüm açık hava konserlerinde de olacağız. Büyük üstadlarımızın en güzel şarkılarından oluşan repertuar hazırlayıp, hatta mümkün olursa da üstadlarımızın bazılarıyla da İstanbul konserlerimde sürpriz düetler yapacağım. Heyecanlı bir süreç bizi bekliyor.
5’TE 5 SORULAR
-Spotify mi, Apple Müzik mi?
Spotify
-Instagram mı, Twitter mı?
-Parfüm mü, ayakkabı mı?
Parfüm
-Müzik dinlemek mi, kitap okumak mı?
Müzik dinlemek
-Netflix mi? Blutv mi?
Netflix
Dt. Pertev Kökdemir
Diş sıkma probleminden kurtulmanın 4 yolu
5 Mayıs 2025
Duygu Sevinç Sevin
5-11 Mayıs haftalık burç yorumları: En güçlü frekansta yaşanacak bir buluşma
4 Mayıs 2025
Astrolog Aslıhan Doktoroğlu
Gökyüzünde Mayıs ayı: Cesaret sınanıyor, yeni dönemin kapıları aralanıyor
1 Mayıs 2025
Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni Sevgi Keleş
Hayatına alan aç: Bazen tutmamak da gelişimdir
29 Nisan 2025
Astrolog Aslıhan Doktoroğlu
21 Nisan Haftası Astroloji Yorumu: Boğa yeniayı ile köklere dönüş
21 Nisan 2025