Betül Topaklı / Milliyet.com.tr - Ebru Keçecioğlu, 1993 yılında Aydın’da doğdu. Annesi ev hanımı, babası esnaf olan Ebru, dünyaya çok da mutlu bir çocuk olarak gelmedi. Annesi ona hamileyken babasıyla ayrıldılar. Küçük kız, 9 yaşına kadar annesi, anneannesi ve çok sevdiği dedesiyle yaşadı. Ebru’nun çocukluğuna dair çok güzel anıları vardı ama en unutulmaz olanları dedesiyle yaşadıklarıydı. Çünkü dedesi onun aynı zamanda babasıydı. Ebru’yu sevgisiyle, merhametiyle, desteğiyle büyütmüş her şeyiyle ilgilenmişti. Dedesi sayesinde babasızlık duygusunu hiç hissetmeyen Ebru, çok mutlu bir çocukluk geçirdi. Dedesinden sonra Ebru’nun hayatına giren ikinci erkek hayatının aşkı, çocuklarının babası olacaktı. 2008 yılında lisede tanışmışlardı. Ebru 13, eşi 17 yaşındaydı. Onların ki bir nevi çocukluk aşkıydı. Beraber büyüyüp olgunlaştılar. Sonrasında da hayatlarını birleştirdiler. Ayaz ve Ömer adında iki oğulları dünyaya geldi. Ebru, eşi ve çocuklarının çok mutlu ve herkesin imrendiği bir hayatı vardı ta ki 3 yıl öncesine kadar. Sonrasında yaşananları Ebru şöyle anlattı:
“2022 yılı bizim için büyük bir dönüm noktası oldu. Yeni bir işletme devraldık ve Fethiye’ye taşındık. Yepyeni bir hayat kuruyorduk. Hayallerimiz, planlarımız, umutlarımız vardı. Ancak evimize taşındığımız gün, her şey değişti. Eşim, işçilerimizi alıp serinlemek için gittiği vadide suya balıklama atladığı anda kafasını kayaya çarptı. O an boyundan aşağısı felç kaldı. Ben o gün, o eve bir gün bile giremeden kendimi yoğun bakım kapısında buldum. O günden sonra hayatımız bir daha hiç aynı olmadı.”
‘OMURİLİK FELCİ GERÇEKTEN ‘ZENGİN HASTALIĞI’
Eşinin üç yıldır yatağa bağlı şekilde yaşadığını söyleyen Ebru, “Milim milim bazı gelişmeler var ama doktorlar, çok iyi bir fizik tedavi merkezinde düzenli ve yoğun bir şekilde tedavi alırsa, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelebileceğini söylüyor. Ne yazık ki bu tarz merkezlerde tedavi görmek ciddi anlamda maddi bir yük. Bu hastalığı yaşayanlar ve yakınları çok iyi bilir: Omurilik felci gerçekten ‘zengin hastalığı.’ Paranız varsa iyileşme ihtimaliniz var yoksa ne yazık ki elinizden sadece dua etmek ve sabretmek geliyor. Maddi olarak gücümüz kalmadı. Manevi olarak da çok yorulduk. Yine de ayakta kalmak zorundayım. Eşim ve çocuklarım için güçlü olmaya çalışıyorum. Ancak gerçekten çok zor. Her gün yeni bir mücadele veriyoruz. Belki bu haberi okuyanlar sesimizi işitir de eşim bir gün yeniden çocuklarının elinden tutup yürüyebilir” diye konuştu.
‘İNSAN, SEVDİĞİ İÇİN DİMDİK AYAKTA DURABİLİYOR’
Yaşadıkları talihsiz olayla hayatın ne kadar kırılgan ve değişken olduğunu anladığını söyleyen Ebru, “Bir an her şey yolundayken, bir sonraki an her şey altüst olabiliyor. Ancak insan, sevdiği için dimdik ayakta durabiliyor. Aile, sevgi ve sabır demek. Bunlar olunca mücadele edebiliyorsunuz. Şunu da söylemek isterim ki bugün hayata karşı dimdik durabilmemim arkasında dedemin bana bıraktığı sevgi mirası var. İyi ki Allah beni ona emanet etmiş. Bugün buradaysam, ayaktaysam onun sayesinde. Bu süreçte çocuklarımız da bizim en büyük mutluluğumuz, gücümüz, umudumuz oldu” dedi.
“Birbirinize sahip çıkın. Eşinizle ufak tartışmalarınızı büyütmeyin. Hayatın kıymetini bilin. Sağlığınız yerindeyse, birlikte yürüyebiliyorsanız, birlikte gülüp ağlayabiliyorsanız aslında çok şeyiniz var demektir. Her şeyin başı sevgi, sabır ve gerçek bağlılık. Unutmayın şikâyet ettiğiniz hayat, belki bir başkasının mucizeyle sahip olmak isteyeceği bir yaşam olabilir.”
İLK ANDA FARK EDİLMİYOR! SIĞ SULAR ÇOK TEHLİKELİ
Yaz aylarında özellikle tatil bölgelerinde su kazalarına bağlı boyun ve bel kırıkları oldukça sık görülüyor. Denize veya havuza yapılan kontrolsüz atlamaların, suda yapılan tehlikeli hareketlerin ve dikkat eksikliğinin bu kazaların başlıca nedenleri olduğunu anlatan Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Zafer Orkun Toktaş, “Özellikle genç erkekler arasında balıklama atlama sırasında yaşanan kazalar ciddi omurga travmalarına yol açabiliyor. Alkol kullanımı, yorgunluk, eğlence havası içinde güvenliğin göz ardı edilmesi bu riskleri daha da artırıyor. Suya baş üstü veya dengesiz bir şekilde atlamak boyun omurlarında ciddi yaralanmalara, kırıklara neden olabilir. Omurlar kırıldığında omurilik de zarar görebilir ve bu durum sinir sisteminde büyük hasarlar oluşturur. Etkilenen sinirler vücudun tüm alt kısımlarını kontrol ettiği için felç, idrar-dışkı kontrolünün kaybı hatta nefes alma zorlukları ortaya çıkabilir. Boyun yaralanmaları bazen ilk anda fark edilmez ancak baş ağrısı, boyun ağrısı, kol ve bacaklarda uyuşma gibi belirtiler ciddiye alınmalı” uyarısında bulundu.
“Balıklama atlamak özellikle sığ suda yapıldığında çok tehlikeli. Suya girilen alanın derinliği yeterli değilse ya da su altında bir cisim varsa, baş çarpması sonucu kafa travması veya omurga kırıkları meydana gelebilir. Bu da omuriliğin zedelenmesine, kalıcı felçlere ve hatta ölümcül sonuçlara yol açabilir. Kişi hareket edemez hale geldiğinde, suyun içinde boğulma riski de artar. Bu yüzden suya balıklama atlamadan önce mutlaka derinlik kontrol edilmeli, mümkünse güvenli merdivenlerden ya da ayakta girilmeli. Çok önemli bir nokta da bulanık sulara asla atlamamaktır. Çünkü suda olabilecek sert cisimler veya su derinliği bilinemez.” - Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Zafer Orkun Toktaş