“Yaş almak ve yaşlanmak, sanki birbirinin aynıymış gibi kullanılan kavramlar ama psikolojik açıdan bakıldığında aralarında büyük bir fark var.” diyen Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, yaş almanın, sadece bir takvim sayfasını çevirmek gibi olduğunu ve her yıl bir rakam daha eklendiğini söyledi. Bunun sadece dışsal bir değişim, biyolojik bir süreç olduğunu da sözlerine ekleyen Taşkın, yaşın bir sayı olduğunu ve bu sayının içsel dünyamızda bir değişim yaratmayabileceğini aktardı ve devam etti: “Oysa yaşlanmak, çok daha derin, psikolojik bir dönüşüm sürecidir. Yaşlanmak, zamanla şekillenen bir felsefedir. Yaş aldıkça, fiziksel görünümdeki değişimlerden ziyade, dünyaya bakış açımızın, değerlerimizin ve deneyimlerimizin ne kadar evrildiğini fark ederiz. Psikolojik olarak yaşlanmak, büyümek, olgunlaşmak, hatalarımızdan ders alıp kendimizi yeniden şekillendirmek demektir. Bu, her yaşta bir yenilik keşfetmek gibi bir şeydir. Yaşlanmak, hayatı daha derin bir şekilde kavramak, içsel huzuru bulmak, geçmişi kabul edip geleceği daha bilinçli kucaklamak demektir.”
Sürekli genç görünme baskısının, bireylerin kimlik ve benlik algısını derinden etkileyebileceğini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Bu tür bir baskı, kişilerin kendilerini yalnızca fiziksel görünümleriyle tanımlamalarına ve içsel dünyalarını ikinci plana atmaları sonucunu doğurur. Bu noktada, bireyler 'yeterli' olabilmek için sadece dışsal onayları arayarak, içsel kaynaklarını ve psikolojik esnekliklerini ihmal edebilirler. Çoğunlukla bu, bir tür 'görünüşsel kimlik' yaratmaya yol açar ve kişinin yaşamda gerçekten kim olduğunu sorgulamasına sebep olur” dedi.
Dış görünüşe dayalı bu baskının, zamanla daha derin psikolojik problemlere yol açabileceğinin altını çizen Taşkın, sözlerini şöyle tamamladı: “Kaygı ve depresyon, bu takıntılı düşüncelerin sonucunda ortaya çıkabilir, çünkü kişi, sürekli genç görünmek için harcadığı enerjinin, bir tür varlık kanıtlama çabası olduğunu fark etmeyebilir. Bu içsel çatışma, kişiyi 'olduğu gibi kabul edilmek' yerine, 'sürekli bir onay arayışına' sokar. Sosyal ilişkilerde ise, genç görünme baskısı, yüzeysel bağlar kurmaya yol açabilir. Çünkü birey, ilişkilerinde kendi gerçek benliğini sergilemek yerine, başkalarına bir 'maskeyle' yaklaşır, bu da gerçek bağlar kurmayı engeller. Klinik açıdan, bu baskının etkileriyle başa çıkarken, bireylere içsel kimliklerini keşfetmeleri ve sadece dışsal güzellikten daha fazlasını değerli görmeleri yönünde rehberlik yapmak önemlidir. Onlara, dış görünüşün geçici olduğunu ve gerçek anlamda özgürlüğün, kendi içsel kaynakları ve kabulüyle geldiğini göstermeye çalışmak gerekir.”