Mikrodalgalar bir "elektromanyetik" radyasyon biçimidir. Bunlar hücrelere zarar verebilen iyonlaştırıcı radyasyondan farklıdır. Mikrodalgalar, radarlarda, telefon, televizyon, saç kurutma makinesi gibi ev aletlerinde kullanılır.
Sonuçta mikrodalga fırında pişirilen gıdaların "radyoaktif" hale geldiği büyük bir hurafedir. Bilimsel araştırmalar, bakımlı ve kullanım kılavuzuna uygun şekilde kullanılan mikrodalga fırınların güvenli olduğunu ortaya koyar. Eğer saç kurutma makinenizden korkmuyorsanız mikrodalga fırınınızdan korkmanıza da gerek yoktur.
Glikoz şurubu, elma suyu konsantresi ve yüksek fruktozlu mısır şurubu birbirinden çok farklı değildir. Bunların hepsi formülleri birbirine çok yakın şeker gruplarıdır. Dolayısıyla bir ürüne bunlardan biri yerine diğerinin eklenmesi onu diyet ürün haline getirmez.
Tuz tuzdur. Kaya tuzunun herhangi bir üstünlüğü yoktur. Kaya tuzu, bildiğimiz sofra tuzunun çok az miktarda başka elementlerle karışmış halinden başka bir şey değil.
Bilimsel çalışmalar aşırı tuz tüketimi ile kalp, damar hastalıkları ve özellikle hipertansiyon ilişkisini ortaya koymuştur. Bu etkilerin sorumlusu, tuzun ana maddesi sodyumun aşırı alımıdır. Kaya tuzunun da yüzde 97’si, asıl bileşeni “sodyum” olduğuna göre, onun da aşırı tüketimi sağlık açısından sakıncalı olacaktır.
Kaya tuzlarının, çok sayıda mineral içerdiği için birçok hastalığın önlenmesinde etkili olduğu söylentisi hurafedir. Evet, kaya tuzunun yapısında başka bazı elementler de bulunur ancak bunlar eser miktarlarda yani sağlık üzerine etki edemeyecek kadar az düzeydedir.
Öte yandan kaya tuzlarının bileşiminde, insan sağlığı açısında “çok riskli” olduğu bilinen plütonyum, talyum ve radyum gibi maddeler ve “kurşun” gibi ağır metallerin de bulunduğundan ise pek bahsedilmez nedense. Ancak korkmayın, bunlar da yine “eser” miktarlarda olduğu için olumsuz etkisi yoktur.
Sofra tuzu çoğunlukla iyot açısından zenginleştirilmiştir. Bundaki amaç, iyot eksikliğinin ve tiroit problemlerinin azaltılmasıdır. Bu yüzden pek çok ülkede yasal düzenlemeler yoluyla sofra tuzlarına iyot eklenmektedir.
Nüfusun %1’inden azında görülen çölyak hastalarının glüteni beslenmelerinden çıkartmaları gerekir ve glüten intoleransı veya alerjisi bulunanların da hassasiyetlerine göre glütenden mümkün olduğunda uzak durmalarında fayda vardır. Ancak bu glüten hasta ettiği için değil, hastalığı veya alerjisi olan insanların vücudunun glütene tepki vermesi dolayısıyla ortaya çıkan bir gerekliliktir.
Glüten, düşman ilan edilmesi ise hatalı bir modadır. Glüten buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunan bir proteindir. Bilim dünyası “tam buğday ürünlerine ilişkin olumsuz görüşleri destekleyen hiçbir veri olmadığı ve tüketiminin de şişmanlıkla ilişkilendirilemeyeceği” belirtmektedir.
Bunun ötesinde eğer glütenle ilgili bir sorununuz yoksa glütensiz beslenme sağlığı tehdit edici bile olabilir. Amerikan Kalp Birliği’nin 2017’deki toplantısının raporunda düşük glutenli beslenmenin tip 2 şeker hastalığı riskini artırabileceği bildirmiştir.
Glütensiz beslenmenin uzun sürede insan sağlığına etkilerini gösteren en büyük çalışma ise 2017’de British Medical Journal’da yayınlanmıştır. 110 binden fazla sağlık çalışanının, 25 yılı aşkın bir süre izlendiği bu çalışmada, glüten nedeniyle tam tahılları tüketmeyen bireylerin kalp hastalığı riskinin arttığı gösterilmiş ve sonucunda “Çölyak hastalığı olmayan kişiler glütensiz diyete teşvik edilmemelidir” notu düşülmüştür.
Raflarda çeşitli zeytinyağları (natürel sızma, natürel birinci, riviera gibi) var ve bunların her biri pişirmeye de kızartmaya da uygundur. Önemli olan yağların defalarca kullanmamadır.
Öte yandan sızmaları sıcak yemeklerde kullanmak sakıncalı olmasa da biraz yazık olur. Çünkü ısıl işlem faydalı bazı fenolik bileşenleri kaybetmemize neden olmaktadır. Aslında pişirme kızartma gibi işlemleri rivieara zeytinyağı veya diğer bitkisel yağlarla yapılması daha hesaplı bir çözümdür.
Gıda ışınlamanın amaçları; hasta edici mikroorganizmaları yok etmek ve gıdayı çürüten mikroorganizmaları azaltmak, parazitleri elimine etmek, küflenme, filizlenme, çimlenme ve tomurcuklanmayı önlemek, olgunlaşmayı geciktirmek ve gıdamızın daha uzun süre güvenle saklanabilmesini sağlamaktır.
Radyasyon kelimesi insanları korkutsa da gıda ışınlanmasında bu gereksiz bir korkudur. Bu uygulamanın etkileri 30 yılı aşkın süredir dünya çapında bilimsel kurumlar tarafından araştırılmış ve ışınlanan gıdaların hiçbir şekilde radyoaktif olmadığı, radyasyon yaymadığı ve kalıntı barındırmadığı ortaya konmuştur.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), ABD Tarım ve Gıda Örgütü (FDA), Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA), Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) ile ülkemizdeki kamusal ve bilimsel otoriteler uygun teknolojilerle ışınlanan gıdaların hem güvenli hem de beslenme açısından yeterli olduğu sonucuna varmıştır.
Hatta NASA astronotları uzay yolculukları sırasında herhangi bir gıda kaynaklı hastalığa yakalanmamak için ışınlanmayla sterilize edilmiş gıdaları tüketmektedirler.