12.01.2021 - 10:30 | Son Güncellenme:
Stres durumu kronikleşirse kalp damar hastalığı için risk oluşturmaya başlar. Stres anında adrenalin ve kortizol salgılanır. Bu da tansiyon yüksekliği, kan şekeri yüksekliği, insülin direnci, nabız artışına sebep olabilir.
Stres, kalp atış hızınızı da artırır ve zamanla, uzun süreli stres durumunun kalbiniz üzerinde olumsuz etkisi olabilir. Kaygılı kişilik yapısının birçok kalp hastalığı tipinde daha yüksek bir riskle ilişkilidir. Bunlar da koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği ve taşikardi gibi kalp ritmi bozukluklarıdır.
İnsanlar stresle başa çıkmaya çalışırken sağlıksız alışkanlıklara başvurabilir. Bunlar genellikle aşırı yemek yemek, sigara içmek ve alkol almaktır. Bunların hepsi kalbinizi olumsuz yönde etkileyebilir.
Tüm bunlar kalp damar hastalıkları ve kalp krizi için büyük risk faktörleridir. Aşırı kaygılı insanlarda çarpıntı, nefes darlığı, göğüste sıkışma, terleme, tansiyon ve nabız yüksekliği gibi belirtiler bulunabilir.
Bu belirtiler aynı zamanda kalp damar hastalıklarında da bulunabildiği için, kaygılı kişiler kendilerinde kalp hastalığı olduğunu hatta kalp krizi geçirdiklerini sanabilirler. Endişe, kaygı kalp hastalıklarına neden olabileceği gibi kalp damar hastalıkları ile de karışabilir.
Bu tür şikayetleri olan kişilerin kalp damar hastalığını teşhisi ve kaygı bozukluğundan ayırt edilmesi için kardiyoloji hekimi tarafından muayenesi uygun olacaktır. Endişeli bir kişi tekrar tekrar kaygılanarak kalp sağlığını da bozabilir.
Çarpıntı, tansiyon yükselmesi, yorgunluk, halsizlik gibi semptomla teşhis konusunda dikkatlice ayırt edilmesi gerekiyor. Kardiyoloji hekimi tarafından yapılan muayene ve gerekli tetkiklerin sonucunda kalp hastalığı olmadığı görülen kişilerin kaygı bozukluğunun tedavisi için psikolojik destek almaları, bunun için de bir psikolog ile görüşmeleri önerilebilir.
Yaygın anksiyete bozukluğu görülen hastaların anksiyete bozukluğu olmayan hastaların 6 kat kalp krizi ya da inme geçirme riski olduğunu göstermiştir. Bu sonuçlar yaygın ve sürekli kaygı halinde bulunan insanların biyolojik açıdan da dolaşım sorunlarına bağlı ölümcül risklerinin yükseldiğine çok güçlü bir kanıt oluşturuyor.
Daha önce yapılan araştırmalar da, depresyonun kalp hastalıkları riskini 2 kat artırdığını gösteriyor. Beyin kimyasındaki değişikliklerin bir dizi biyolojik ve hormonal değişiklikleri tetiklediğini ve hayati hastalıkların ortaya çıkmasına zemin hazırladığı kaydediliyor.