Yıl 1962… Amerika’nın ‘first lady’si Jacqueline Kennedy’nin yıllık kıyafet harcaması 150 bin dolar. Kennedy’i tüm zamanların en stil sahibi Beyaz Saray leydisi yapan, kıyafetleri için bu kadar çok para harcaması değildi tabii. O, doğuştan zarafet ve şıklık bahşedilmiş bir kadındı. Kennedy’nin gardırobunu emanet ettiği tasarımcıların başında Oleg Cassini geldi. Jackie O. Tarzını yaratan abartıdan uzak tasarımlar, modanın her döneminde etkisini gösterdi.
Madeleine Vionnet, Belle Epoque döneminin korse ve bir sürü gereksiz detayla kadın vücudunu cendereye sokan elbiselerini reddeden bir tasarımcı oldu. Verev kesim tekniğinin duayeni kabul edilen Vionnet’in moda anlayışı, var olan kurallara başkaldırıp kadın vücudunu özgürleştirmekten yanaydı. Bunun için de elbiselerin kesimleriyle işinin ehli bir şekilde deneyler yapmaktan hiçbir zaman kaçınmadı. Çizim yapmayan Vionnet, tahta bir oyuncak bebek kullanarak elbise modellerine karar verirdi. Vücudun bir parçasıymış izlenimi veren akışkan elbiselerde, verev kesimler ve drapelerle mucizeler yaratmayı da bu sayede başardı.”Bir ressamdan ziyade heykeltıraşım. Renklerden çok formlara duyarlıyım” diyerek moda tarihindeki ayrıcalıklı yerini aldı.
Bir kadının gardırobu sadece yedi parçayla baştan yaratılabilir mi? Dona Karan, 1980’lerde kadınlara bunun mümkün olduğunu ispatladı. Tasarım yaparken tek bir kadından ziyade evrendeki tüm kadınları göz önünde bulundurduğunu söylemiş olan Karan, daima gerçek anlamda giyilebilir kıyafetler yaratmakla ilgilendi. Mucizevi parça ‘body’ ile kadınların hayatlarını değiştirdi. Karan için yaşamı kolaylaştıran kreasyonlar üretmek halen önemini koruyor.
Rei Kawakubo, 80’lerde Comme des Garçons markasıyla modaya dair bilinen her şeyi ters yüz etmeye başladı. Modaya yap bozla uğraşan bir çocuğun heyecanıyla yaklaşan tasarımcı; asimetrik kesimleri, kafa karıştırıcı kalıpları ve şaşırtıcı kuplarıyla müthiş bir devrim yaptı. Onun avangart estetiği ve bitmek tükenmek bilmeyen yaratıcı fikirleri, halen modaya tazelik katmaya devam ediyor. günümüzde popülerleşen ‘pop-up mağazalar’, ilk kez onun yarattığı ‘gerilla mağazacılık’ konseptiyle ortaya çıktı. Kawakubo 2004 yılında, kendisi gibi avangart tasarımcıları ağırladığı Londra’daki The Daver Street Market adlı konsept mağazasıyla mağazacılığa da yepyeni bir boyut kazandırdı.. Modaya entelektüellik katan bu gözü pek kadını modanın sanat olmadığını savunuyor.
Efsanevi fotoğrafçı Cecil Beaton’a göre Madame Gres, hiçbir Yunanlının hayal edemeyeceği Grek elbiseleri yarattı ve müşterilerini yürüyen heykellere dönüştürdü. Onun bir heykeltıraş olmak üzere eğitim aldığı göz önünde bulundurulduğunda, kadınları birer heykele dönüştürecek elbiseler tasarlamış olması sürpriz değil. 1934’te Alix adıyla açtığı modaeviyle birlikte tasarladığı drapeli ipek ve jarse elbiselerle modada çığır açtı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından markasına Madame Gres ismini verdi. Atölyesi, sekiz odasında görev alan 180 çalışanıyla Paris’in en büyüklerinden biri oldu. Tam bir işkolik olan Gres, kuaföre gitmek için bile vakit ayıramadığı için saçını bir türbanla örtmeye başladı ve bu aksesuar onu tanımlayan bir parça haline geldi. 1993 yılında beş parasız şekilde Fransa’nın güneyinde öldüğünde moda arenasına tasarım harikası drapeli elbiseleri miras bıraktı.