Reflü ataklarının kontrol altında tutulmaması zamanla yemek borusunun iç doku özelliğini kaybetmesine neden olabileceğini vurgulayan Prof.Dr. Ferahköşe, “Midenin iç dokusu yemek borusunun dokusu ile yer değiştirir. Bu durumda hastada yutma güçlüğü oluşarak önce katı sonrasında sıvı gıda yutmayı engeller. Zamanla bu değişik epitel hücreleri şekil ve yapı değişikliğine uğrayarak kansere dahi yol açabilir. Yeni gelişen reflüde, hastalara 12 haftaya kadar antiasit tedavisi önerilir. Bu esnada hastaların baş gövde kısımlarının yüksek ve eğimli yatmaları, mide bölgesini sıkacak dar elbise giymemeleri, yemek yedikten en az dört saat sonra uykuya geçilmesi, kahve, çikolata, alkol ve baharatlı gıdalardan kaçınması gerekir" dedi.
"Medikal tedaviye karşın reflü şikayetleri devam eden ya da midedeki asit seviyesini azaltan proton pompa inhibitörlerini kullanamayan genç hastalarda, cerrahi tedavi devreye girer" diyen Ferahköşe, operasyon ile ilgili şu bilgileri verdi:
"Laparoskopik veya açık reflü cerrahisi ile hastaların yaklaşık yüzde 90’ında oluşan semptom ve reflü ortadan kalkar. Ameliyatta amaç, mide ile yemek borusu arasındaki kapağın yeniden oluşturulmasıdır. Ameliyat sonrası ikinci ayda hastalarda 24 saatlik asit ölçümü ile reflünün kontrol altına alınıp alınmadığı test edilir. Açık ve kapalı ameliyat arasında başarı oranı hemen hemen aynıdır. Laparoskopik cerrahide, ameliyat sonrası gündelik hayata dönüş daha hızlı ve konforlu olur."