Kimse bizi karşısına alıp ergenlikten önceki dönemde ailelerin çocuklarını karşılarına alıp konuştuğu gibi konuşmadı tabii. Kızlar bakın erkekler sizin ağabeyiniz, kızlar sizin kardeşiniz.Aman sakın ha falan gibi bir konuşma olmadı. Elbette bir çok konuda uyarıldık ama bu konuda hiç uyarılmadık. Zaten ben hiç uyarılmadım 4,5 ay! (gülüyoruz burada)Önceliklerim başkaydı zaten. Sekse sıra gelmedi. Bir çeşit, “dünyevi hazlardan arınma, onları terk etme hali”. Ödüllere gidince, değişen mekanlar, değişik, yeni insanlar görünce, makine kendinin toplar gibi oluyordu.
Birbiriyle çok çelişen duygular yaşadım hep bununla ilgili. Ama söylediğim şeyin arkasındayım. Hazırım artık. Aşık olduğum zaman çok fena aşık olacağımı biliyorum. Tatlı, tutkulu, eğlenceli ve romantik. Romantik komedi filmlerinde olduğu gibi mesela. Bir kadına onu çok sevdiğimi, ona çok aşık olduğumu hissettireceğimi biliyorum. Aklını başından alacağım mesela. Benden sonra bir daha aşktan aynı hazzı alamasın istiyorum. Çok mu gaddarca yoksa bu?Kendimi çok adamaktan bahsediyorum. Ondan başka bir şeye odaklanmamaktan bahsediyorum. Kadına müthiş bir saygım ve ilgim var.Zaafım var kadına. Çapkınlık değil bahsettiğim şey. Seksin meksin çok ötesinde bir şeyden bahsediyorum. İnsanın en gelişmiş formunun kadın olduğunu düşünüyorum. İnsan yapan insan işte kadın! Uçak taşıyan uçak gibi. İçinde insan yapıyor yahu! Çok bilim kurgu bir şey değil mi bu? İnsan delirebilir buna çok takılsa.Televizyon izlerken kadın mesela, içinde biri büyüyor, biri oluyor! Delilik bu! Varsın ofsayt nedir bilmesin kadın! Daha mühim işileri var kadının. Çoğu, onu da biliyor zaten! Ama ben hala doğuran adam görmedim!Henüz tanımadığım aşkıma dönelim biz! İstiyorum ki ben onun için giyineyim, ben onun için hazırlanayım mesela. Her gün benden bir daha hoşlansın. Her gün başka bir adam olayım ben onun için. Hiç bir zaman, hiçbir şey garanti olmasın mesela. Hep ödüm kopsun onu kaybetmekten! Hep bir meydan okuma hali olsun. O ufak tedirginlik var ya ilişkide, işte o tedirginlikten istiyorum ben.Benimle sevişecekse, benimle her seviştiğinde çok mutlu olsun. Gözleri dolsun hatta!Otururken aklıma bir şeyler getirsin. Yaramaz şeyler! Elinden tutup eve götürüp onunla sevişme hissi uyandırsın istiyorum bende. Durup dururken! Aniden!Ve ben de onun aklına bu tip şeyleri getirebilmek istiyorum. Beni aniden istesin istiyorum mesela.Ben bir hikaye istiyorum galiba. Güçlü bir roman, etkileyici bir film, sahici bir şarkı istiyorum galiba ben.Ne istediğini bilen kadına ayrıca bir zaafım var. Benden ne alabileceğini bilen. Beni ne zaman nasıl kullanabileceğini bilen. Benden beklentisini doğru tanımlayan ve buna göre davranan kadına büyük zaafım var. Yine sadece seksten bahsetmiyorum. Önemli olan, tırnak içinde söylüyorum, “skor” değil. İletişim kanalları açık, şuuru berrak kadınları seviyorum.
Bir çok kişinin dikkatini çekmiş bu durum. Benim için hep hindistancevizi oldu onun adı. “puzzle” da demedim hiç. Yap-boz çok güzel Türkçe çünkü. Hatta bence bütün dünta yap-boz demeli puzzle’a. Çek-yat da çok güzel kelimedir. Ben “rakibe saygı” diye bir olgudan da bahsettim sürekli. Zarif kazanmaktan, zarif kaybetmekten.Ortamı yumuşatmaya çalışan bir halin vardı. Eğer gerginliğin adı hırs ise… sen o kadar da hırslı değil miydin?Gönüllülerle hiç problem yaşamadım ben. Çünkü onlara problem çıkarmadım. Ayrıca hırs ile ihtiras karışmasın lütfen. Michael Jordan hırslıdır mesela. Bilmem anlatabildim mi? Herkes faşisttir. Önemli olan dozu.Hepimiz faşistiz, hepimiz ırkçıyız aslında ama bunun dozu çok önemli. Kimse kimseyi kandırmasın. Dünyada kusursuz çok az insan var, onlar da peygamber oldu zaten. O bakımdan kimse kendini büyütmesin. Ben de zaman zaman benim dediğim olsun istiyorum ama dozu önemli. Zarar vermiyorum. Birinin evini yakmıyorum mesela, birini yok etmek için planlar yapmıyorum. Orada da yapmadım.Adadaki faşizm rahatsız etti beni zaman zaman.
Güzel olurdu elbette ama zaten bence olan da epey güzel. Olana çok razıyım ben. Fitness seviyem çok yüksekti giderken ama çok ağır 2 sakatlık geçirdim. Zaman kaybettim bu esnada. Kronik uykusuzluğum da bana çok problem çıkarttı tabi. Ve 40 yaşımdayım ben.Serkay 25, Zafer 22 yaşlarında.Elimden geleni yaptım yine de, her şeye ve herkese rağmen. Parkurlarda iyiydim zaten ama bitirşlerde sakardım.Telaştan kaynaklanan bir sakarlık. O telaş da üzerimde kurulan ve uygulanan baskıdan sanırım. Neyse...Geçti gitti. Hepsinin canı sağ olsun! “Yunus gitti. Daha da güçlendik” diyen Nagihan ve S.Ö.’ye katılmadığımı belirtmek zorundayım. Benden sonra oynanan oyunlar, kaybedilen ödüller ortada. Ayrıca S.Ö. söylediği kadar iyi değil. Baya kötü. En az benim kadar! (gülüyor). İstatistkler orada. Merak eden varsa, baksın. Ben oraları çoktan geçtim. Hayat parkur dolu!Dün sana ait bir fotoğraf ararken internette tipinin de ne kadar değiştiğini fark ettim :) Bambaşka biri oldun sanki. Aynaya baktığında nasıl hissediyorsun, sence bu daha mı iyi oldu? Hiç fena olmadı bence. Sanki anlattıklarımla görüntüm bütünleşti.Sanki ben hep bu adamdım. Böyleydim.Ben Survivor’da kendimi çok buldum, o yüzden şimdi bu deneyimi nasıl göz ardı edebilirim?Nasıl minnettar olmam? Nasıl borçlu hissetmem mesela, nasıl şımarabilirim? Aptal bir adam yapar bu beni ve aptal bir adam değilim ben.Moda diye uzatmadım ben sakalımı saçımı. Survivor bana iyi geldi. Yaradı bana. Özgüvenimi arttırdı. Zaten özgüven problemim hiç olmadı ama şimdi kendimi daha da iyi hissediyorum. Saçmaspan bir yapay ego büyümedi içimde benim adada.
Hah işte onu söylüyorum. Karakterli olursan…Karakterli olmanın içinde hepsinden yeterli miktarda var zaten… Ego da var, küstahlıkta var, cürette var, ukalalıkta var, karizma da var, tevazu da var. O pakete hepsi var. Ama o pakette bir takım noksanlar varsa ve sen bunun farkındaysan sen o noksanları ört pas etmek için insanlarla, hayatla arana bir sis bombası atıyorsun. Sonra onun yarattığı o sis arasında kayboluyorsun. O sis bombası da işte senin yapay egon. Böyle kendini öne atıp başkalarını ezmeye çalışıyorsun falan. Ama sökmüyor işte herkeste. Herkes yemiyor. Akıllı olan yemiyor. Bir defa adı üzerinde; yapay ego, hemen belli oluyor yapay olduğu. Çin malı yapay ego her yer!Gerçeği ile yapayı arasında çok büyük fark var. Küstahlık mesela benim sevdiğim bir şeydir, House Sendromu diyorum ben buna. Gregory House Sendromu. Gregory House kadar küstah olacaksan, o kadar iyi olacaksın ağbi.Küstahlık gözlüğe benzer, herkese yakışmaz.House kadar iyi ol, ondan sonra ben zaten senin manyaklığını da çekerim, küstahlığını da çekerim, çekerim yani. Benim babam da çok doğru bir dozda küstahtı çünkü bilirdi, doluydu.
Babam bir anda öldü ve çok travmatik bir şeydi bu... elime öldü babam. Kitapta da yazdım, yazdığım tek şiirdir o benim. “Ben babamın eline doğdum, Babam elime öldü” diye…Babamın elini tutuyordum ben öldüğünde. Yüreğine indi babamın. Uzun hikaye...Boşver.Ve çok dramatik bir şey daha var; giydiği son takım elbisenin cebinden mezar taşında yazılmasını istediği yazı çıktı. Ölürken bile öğretti babam bize.Babam arama motoru gibiydi. Her sorduğumu bilirdi. Bilmiyorsa gece yarısına kadar ansiklopedi bakardı sonra anlatırdı, okuturdu.O gidince bir uzay boşluğuna düştük. Çok sorum vardı daha. Şimdi ben bütün bu soruları kime soracağım dedim. Ondan sonra zaten kendimi biraz daha okumaya verdim. Çünkü şundan korktum aslında biraz. “İleride bir çocuğum olursa, bana bir soru sorarsa ve ben ya cevap veremezsem”. Başka bir adamdı babam… Neruda anlattı babam bana. İlkokul 2’ye giderken anlattı.Entelektüel kaygı dediğim bu işte. Ben hiçbir şey bilmiyorum, hiç bir şey. Yani o kadar az şey biliyorum ki, ne kadar az şey bildiğimi bildiklerimi öğrendikten sonra anladım zaten. Dramatik olan şeyde bu zaten. Bu yüzden bitmiyor iştah.Bir adam aynı zamanda six packlerini geliştirmeyi sevebilir, bir kadına tutku ile bağlanabilir, bir takıma tutku ile bağlı olabilir, dövme yaptırmayı sevebilir, ailesine çok bağlı olabilir aynı zamanda entelektüel kaygıları da olabilir. Survivor’a da katılabilir. Ne var bunda?
“Survivor da ne işin var” diyenler oldu tabi. Hepsine aynı şeyi söyledim, sordum:“Burada ne işim var?”Bir defa şunun altını çizmem lazım, Survivor televizyondaki, prodüksiyon ve kurgu olarak, en kaliteli işlerden bir tanesi. Şunun bir defa farkına varmamız lazım, içerideki karakterlerin sende yarattığı his başka bir şey, oradan yakalıyorsun yakalamıyorsun başka bir şey, ama Survivor’ın çatısı başka bir şey.Bu yüzden hep diyorum; “herkes kendi Survivor’ını yaşıyor”. Küçümsememek lazım Survivor’ı, hiç hemde. Survivor’da şampiyon olmak başka bir şey, Survivor’da kazanan olmak başka bir şey.Kazanamanın tek bir formu, tek bir şekli yok. Eğer sen kazandığın şeyler olduğuna inanıyorsan, kimse senin o kazandığın şeyle arana giremiyor. Kimseye de hesap vermiyorsun, açıklama yapma ihtiyacı da duymuyorsun bununla ilgili.
Beni çok insan tanımaz. Tanıyan da, soyadımı “Günce” bilir. Soyadım Günçe ama! Ç ile!Başka bir şeyim yok benim. Soyadım var, başka bir şeyim yok.Ayrıca “Türkiye’de engelli olmak” meselesine de dikkat çekmek istedim gücüm yettiğince. Sanıyorum başardım bir şeyler. Eyvallah.Bu ülkede kimsenin bahsetmediği şeyler var, bunlardan bahsetmek lazım; İşe Yaramak & Topluma Geri Vermek.
Yoo hiç bozmaz. Şimdi ben şunu şöyle özetliyorum. Ben kendi kendime konuşmuyorum, kendimle konuşuyorum. Bunun hazzına varamıyorsanız siz, problem sizde diyorum.Müziği duymayanlar, dans edenleri anlayamazlar. Kendi kendine şarkı söylemeyen, dans edemeyen adamdan uzak duracaksın. İnsanlar üçe ayrılıyor aslında:*Kendi kendine şarkı söyleyenler,*Kendi kendine şarkı söylerken biri geldiğinde susanlar, utananlar,*Kendi kendine şarkı söylemeyenler!
“Ben butik ünlüyüm”demiştin. Şu an baya franchise verebilecek durumdasın?Ün garip bir şey. Benim için hiçbir zaman amaç olmadı bu. Hep bir sonuçtan ibaretti. Beslemedikçe yok oluyor ama yavaş yavaş.Bu aralar baya beslenmiş, evet. Şikayetçi değilim. Asla da olmam. Kuvvetlenmek derken kast ettiğim buydu. Bundan sonra ne yapacağım bu ün ile, ona bakmak lazım. Bekleyip görelim bence...“En omurgasız kimdi?” desem… Bilmem(gülüyoruz). Herkes sürekli “dik” oluşundan bahsettiğine göre...Yoktu öyle biri sanırım.“Küvet ve Kombi…” Söylediklerin arasında en çok konuşulan ve farklı bir çok yoruma sebep olan şeylerden biriydi. Gerçekten neydi orada anlatmak istediğin?Anlamayan, anlamak istemeyen bir ara, arama motorlarından birine, “metafor nedir?” yazsın. Belki o zaman anlarlar. Gerçi anlamak istemeyene neyi, nasıl anlatacaksın?Bir iktidar meselesini anlatıyor o kombi ve küvet. Bir iktidarsızlığı daha çok. 40 yaşında bir erkek evladın, annesinin evindeki kombiyi ve küveti değiştirmek zorunda oluşunu, fakat buna gücünün yetmeyişini, buna içerlemesini anlatıyor. Bir dram anlatıyor yani.Bir itiraf bu kombi ve küvet. Anlamak isteyene tabi...
NBA kesinlikle. Bundan 2 sene önce yazdığım bir Tweet var. Yeğenim Özgür bulmuş onu ve paylaşmış. “NBA izlemek için illa Survivor’a mı katılmak lazım” yazmışım J. Başka sözüm yok!En çok üzüldüklerimden biri de Marmaris Büfe ödülüydü. Kaçan Amerika ödülleri, özellikle NewYork, bana epey dokundu. Ama tek tek geri almaya çalışıyorum kaçan ödülleri. NewYork’a gittim dönerken.Mantı yedim döner dönmez. Marmaris Büfe ödülünü de Cengiz ile yiyeceğim.Cengiz kim?Cengiz…Kimse inanmıyorken bana inanan çocuk. Panaroma’dan. Ona söz verdim onunla Goralı yiyeceğiz Marmaris Büfe’de. Pırlanta gibi bir çocuk.Saf. Tertemiz.
2. kitap için adımları attım. Zaten yazdığım bir çok şey vardı, iyice birikti.Ben erkek sunucuyum kategori olarak Türkiye’de zor bulunan bir şey bu.Gece Show’u yapmak istiyorum, hızlı ve yeni bir şey. Gece seyircisini hak eden bir şey.Bunlar biraz ilgi gören ve birden parlayan birinin söyledikleri gibi algılanmasın ama.Bunları çok uzun zamandır söylüyorum ve kısmen yapıyorum da. Şimdi güzel bir rüzgar yakaladım. En doğru işleri, en faydalı işleri yapmak için planlamak istiyorum zamanımı. Umarım şansım yaver gider.Oyunculukla ilgili de planlarım var. Daha doymadım. Kolay kolay doymam. Özellikle sinema!
“P”ile sıcak bakar mısın?Çok sıcak bakarım. Bir defa bunun çok iyi kurgulanması lazım. Çünkü bu 3 defa yapılacak bir şey değil.Yakışması lazım yarattığı etkiye, gördüğü karşılığa ve içeriğe uyması lazım. Bir sosyal sorumluluk hareketi ile de ilişkilendirilebilir yapacağımız iş.SON OLARAK ŞUNU DİYEYİM…Ben borçlu biri olduğumu, doğduğum andan itibaren borçlu doğduğumu, ve kimlere borçlu olduğumu bilen biriyimdir. Borçlu olduğum insanlara, anlara, kurumlara, durumlara bu borçlarımı ödemek için bütün çabam.Hepimiz borçlu doğuyoruz, ölürken ne kadar az borçlu kalırsak o kadar iyi olur.