Bölgedeki sayfiye yerleri bu yaz sakin. Yarısı denizde olan evlerinde hayatlarına kaldığı yerden devam etmeye çalışanlar ise binalarına güveniyor...
Gölcük 17 Ağustos’ta en fazla hasar gören yerleşim birimleri arasında bulunuyor. Körfez’in bu yakasında büyük bir sahil şeridi de sulara gömülmüştü. Şimdi Gölcük, denize kaptırdığı sahilleri dolgu yoluyla yeniden kazanıyor. Ancak bu kez eski hatalara yer yok. Dolgu alanında yapılaşmaya izin verilmeyecek.
Gölcük’te deprem sonrasını anlatan ünlü “denizin içindeki lunapark" fotoğrafı vardır.
İşte o alan depremden geri alınmış!
17 Ağustos sonrasında sandalla geçilebilen bölgede yeniden yürünebiliyor. Biz de buradan yürüyerek ilerliyoruz. Deniz Evler Sitesi’nin deniz sularıyla bütünleşmiş binalarının üst katlarında yaşam izleri tespit ediyoruz:
“Mustafa bak şu binanın üçüncü katında hayat var!"
Mustafa Çetinkaya deklanşöre basıyor. Balkonunda çiçekler, temiz brandalar olan evin giriş katı denizle birleşmiş. Ancak yine de emin değiliz. Sitenin arka kapısını bulup içeri giriyoruz.
Evet, burada hayat var. Burada “korkusuz" insanlar kum, çimento, kireç harmanlıyorlar.
Emekli tersane işçisi Ümit Karaman bize Deniz Evler’in su içinde kalan hikayesini anlatıyor:
“Bizim binalarımız sağlam, tek çatlak yok. Ancak bütün sitenin bulunduğu alan komple 1 metre 60 santim çöktü. O nedenle ön sırada gördüğünüz evler denizle birleşti!"
“Peki siz korkmuyor musunuz?"
“Niye korkalım ki, evlerde bir şey yok."
“Bu çimentolar nedir?"
“1.60 metre gömüldük ya, bodrum katlarını su basıyor. Biz de zemine 60 santim beton atarak zemini kuvvetlendiriyoruz."
Sitenin kadınları yanımıza geliyorlar. Gönül Kılıç, Zekiye Pektaş, Nurhan Karaman... Hepsinin ortak istemi eve dönüşü resmileştirmek:
“Mesir Evlerinden (prefabrik) memnunuz. Ama bizim evlerimiz sağlam. Bayındırlık Bakanlığı bir rapor yazacak, sonra bizim sitenin zarar gören altyapısı yenilenecek. Bizim çıktığımız prefabriklere de evi olmayanlar girsin!"
Sahiplerine ne kadar sağlam görünürse görünsün, bir ucu denize batmış sitenin evleri insana ürperti veriyor. Sitenin durumu deprem bürokrasisini aşabilirse bir sonuca ulaşılacak.
Yalova Deprem ŞenlikleriDepremin yaralarını sarma konusunda en başarılı il vaziyetinde bulunun Yalova bu yıl yazlıkçıların kente gelmemesi yüzünden ekonomik bir darboğaz yaşıyor.
Belediye Başkanı Yakup Koçal, “Yalova’nın ekonomisi insana dayalıdır" diyerek kenti hareketlendirme planlarını anlatıyor:
“Uludağ Üniversitesi Yalova’da bir işletme fakültesi açacak, binayı biz temin ettik. Yanında altı tane de yüksek
okul hizmete girecek. Böylece 1500 - 2000 öğrenci kentimize gelecek. Bu bir ekonomik canlılık yaratacak."
Yalova Belediyesi “kısa" bir etkinlik programı hazırlamış. 15 Temmuz’dan 25 Ağustos’a kadar sürecek Yalova Şenlikleri’nin 16, 17 ve 18 Ağustos günlerinde depreme yönelik faaliyetler yapılacak.
Deprem enkazıyla denizden kazanılan yeni dolgu alana park yapılıyor. Bu parkın ortasına da bir “Deprem Anıtı" dikiliyor. Parkın adı “siyasi yağlama" ile “vefa" arasındaki oynak bir kavşakta duruyor: Yaşar Okuyan Parkı!
Yalova milletvekili olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın deprem sonrası hizmetleri unutulmuyor. Yalova, Çiftlikköy ve Termal Belediyeleri cadde ve meydanlara Yaşar Okuyan adını verme yarışına girdiler.
Yalova Belediyesi’nin aylık yayın organı Yeni Yalova 2000’de “uyanık davranma" takdir ediliyordu:
“Termal çabuk davrandı."
Termal Belediye Başkanı Sırrı Acar, ismini verdiği caddenin açılışını da Yaşar Okuyan’a yaptırmış. Bunların hepsi güzel de, Okuyan TBMM’den emekli olduktan sonra da cadde ve parkların adı aynen korunursa, o zaman Yalova’da, “vefa" boza markası olmaktan öteye geçecektir.
Türkiye Mimarlar Odası Yalova Şube Başkanı Savaş Dinçer’in, Belediye tarafından yapılacak olan kalıcı konutların yerlerine itirazı var:
“Biz Hacı Mehmet Ovası olarak bilinen şimdiki kentin bulunduğu bölgeye çivi çakılmasını istemiyoruz. Son gelen etüdler son derece zayıf bir zemin olduğunu gösterdi. Bu zemine inşaat çok pahalı olur. Zaten
Devlet de kalıcı konutları Geyikdere ve Paşaköy gibi yamaç bölgelere yapıyor. Devlet yapmıyorsa halk niye yapsın ki?"
Savaş Dinçer, Yalova’da “Hak Sahipliği" konusunda da ciddi sıkıntılara işaret ediyor: “Yazlık sitelerde oturanlar Hak Sahibi olarak kalıcı konutlardan daire alacaklar. Bunlar ikinci konut... Daire verdiğinize göre bari oralardaki tapuları geri alın. O bölgeleri de halka açın, gezi alanları yaratın."
“Şimdi ne yapılıyor?"
“Yazlıkçılar yıkılan siteleri tellerle çevirmişler. Tapu transferleri falan yapılıyor."
“Yani?"
“Siteler ‘yeniden yapılaşmaya açılacak’ beklentisi yaygın..."
Enkazlar arasında yeniden “yazlıkçı ruhu" nasıl gelişiyor? Yıkılmış binanın tapuları hangi ahlaki boyutu ifade ediyor? Bunların Yalova’da ‘şimdilik’ yanıtı yok. İlerde “makul" ve “mantıklı" yanıtları olacağı da çok şüpheli... Bir tek şey kesin: Depremde bile ‘Burası Türkiye!’
Üşümezsoy’u bekliyorlarÇınarcık İstanbul’un en baba yazlık bölgeleri arasındaydı. Otuz yıl önce temiz denizi ile sahici bir sayfiye yeriydi. Siteler geldi, 1970’lerin sonunda deniz bitti, Çınarcık ise hâlâ kendini tatil beldesi sanıyor.
Çınarcık geçen yıla oranla
yüzde 50 oranında tenha... Bir nüfus sayımı yapılmadı elbette... Yazlıkçılara yönelik ürünler satan esnafın sürüm grafiğinden bu sonuç çıkıyor.
Canan Karacakaya, korka korka gelip dükkanını açan bir çeyizci... Canan Hanım, Çınarcık’ın deprem sonrası ilk yazını anlatırken, “bilimsel" gözlemlerini de dile getiriyor:
“Benim gibi korkarak gelenler bakıyorlar ki, kimse yok onlar da çekip gidiyorlar. Geçen sene buralarda Şener Üşümezsoy piyasa yapardı. Bu sene yok. İnsanlar haliyle tedirgin oluyorlar, deprem tehlikesi yoksa hoca niye gelmiyor?"
İlçenin girişinde bulunan bir tabela gözlerde 17 Ağustos şimşekleri çaktırıyor:
“Gelin size bir tapu verelim Veli Göçer!"
Çınarcık yazı “tedirgin" yaşıyor.
Yarın: Kaynaşlı kaynıyor