Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Büşra Adingra 28 yaşında ve İzmir doğumlu. Okul öncesi öğretmeni olan Büşra, şimdilerde 3 yaşındaki oğluyla ilgilenip sosyal medyada içerik üretiyor. Fildişi Sahili’nde doğan eşi Prince Ahmet (30) ise iktisat mezunu. Ekonomi ve işletme üzerine yüksek lisansını tamamlayan Ahmet, şimdilerde doktora yapıyor ve aynı zamanda da eğitim-sağlık turizmi üzerine ticaretle uğraşıyor. 2020 yılında İstanbul’da evlenen çiftin Asil isminde 3 yaşında bir çocukları var. Tanışma hikayeleri ise oldukça ilginç.
SARMA SARMAYI ÖĞRETTİM,
Büşra ve Ahmet, üniversite yıllarında ortak arkadaşları aracılığıyla tanıştılar. İlk andan itibaren farklı bir bağ hissettiğin dile getiren Büşra, “Kültürel farklılıklarımız olmasına rağmen iletişimimiz ve bakış açılarımız çok uyumluydu. O tanışma, benim için yeni bir dünyanın kapılarını araladı. Onunla zaman geçirdikçe, tanıdıkça sevgim güçleniyordu. Her gün bir şeyler öğreniyordum. Hayata bakış açısı, kendi ayakları üzerinde durma çabası, hayat hikayesi beni hep çok etkiliyordu. Zaman geçtikçe evlenme kararı aldık. İkimizin de hayattan beklentileri ve hayalleri hep ortaktı” şeklinde konuştu.
"Farklı kültürlerden geldiğimiz için başta bazı çekinceler yaşandı. Şaşkınlıkla 'Nasıl olacak?', 'Uyum sağlanır mı?' gibi sorular oldu" diyen Büşra, “Ancak zamanla herkes tanıdıkça çok sevdi. Ailelerimiz birbirine alıştı. Ön yargılar yerini sevgiye bıraktı. Sevgi ve anlayış her şeyin önüne geçti. Ailelerimiz de birbirlerini tanıdıkça çok güzel bir bağ kurdular” dedi. Kültürel farklılıkların bazen zorluklar yaşatsa da ilişkilerini zenginleştirdiğini dile getiren Büşra şunları söyledi:
“Farklı bakış açılarıyla büyüyen bir ilişki daha derin oluyor. Çok şey öğrendik birbirimizden. Farklılıklar bizi ayırmak yerine daha da yakınlaştırdı. Şimdi bakınca bu çeşitlilik aslında en büyük zenginliğimiz olmuş. Mesela hem Türk hem Afrika yemeklerini evimizde pişiriyoruz. Ben onlara sarma sarmayı öğrettim. Türk müzikleri dinleyip oyunlar oynuyoruz. Bayramları da her iki kültüre göre kutlamaya özen gösteriyoruz. Günlük alışkanlıklarda da birbirimize uyum sağlamaya çalışıyoruz. En önemlisi oğlumuz Asil iki kültürü de tanısın, bilsin istiyoruz. Bunun için çaba gösteriyoruz, iki kültürü de yaşatmaya çalışıyoruz.”
'AFRİKALI AİLELER DAHA KALABALIK VE İÇ İÇE'
Her iki kültürde de ailenin çok değerli olduğuna dikkat çeken Büşra, “Afrikalı aileler daha kalabalık, herkes birbiriyle çok iç içe. Türk aileleri ise daha çekirdek ama bir o kadar da bağlı. Misafirperverlik, büyüklere saygı gibi konularda çok benziyoruz” bilgisini paylaştı.
Çevrelerinden de genel olarak olumlu tepkiler aldıklarını söyleyen Büşra, “Merak edilen bir evliliğimiz olduğu için bazen önyargılarla da karşılaştık ama zamanla bu önyargılar sevgiyle ve anlayışla kırıldı. Biz hayatımızı güzel yaşadıkça ve sevgimizi gösterdikçe insanlar da bizi tanımaya, desteklemeye başladı. Zamanla 'Nasıl olur?' diyenler 'Ne kadar güzelsiniz' demeye başladı. Bu evlilik bana, gerçek sevginin her şeye yetebildiğini, empati yapmayı ve farklılıklara açık olmayı öğretti. Sevginin dil ya da renk tanımadığını öğretti. Birbirini anlamayı, birbirinden bir şeyler öğrenmenin ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim” diye konuştu.
Büşra Adingra, “Hem kendi aileme hem de sosyal çevreme Afrika kültürünü anlatırken, aynı şekilde eşimin ailesine de Türk kültürünü aktarıyorum. Bu dengeyi kurmayı başarıyoruz hem eğleniyoruz hem de farklı kültürleri iki tarafa da yaşatıyoruz. Oğlum Asil hem Türk hem de Afrikalı kültürüne hakim. İki dili, iki kültürü birlikte öğreniyor. Kitaplarla, şarkılarla, yemeklerle ve seyahatlerle bu kimliği doğal bir şekilde kazandırmaya çalışıyoruz” bilgisini paylaştı ve sözlerini şöyle noktaladı:
“İki aile arasında ilk başta dil sorunu vardı ama sevgi zaten evrensel bir dil. Zamanla çevirilerle, mimiklerle, hatta hediyelerle çok güzel bir bağ oluştu. Bir araya geldiklerinde kültür kaynaşması izliyoruz. Her iki tarafta birbirinin kültürünü diğerine aktarmaya çalışıyor, ortaya çok sıcak, samimiyet dolu anlar ve anılar çıkıyor.”