15.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:
Ahmet TULGAR
ÖĞLE vakti rakı kadehlerini tokuşturduklarını gördükçe, birazdan neler yapacaklarını değil, akşam olacakları tartışıyoruz.
Geçiştirilecek akşam yemeği için kıracağı yumurtalardan biri yere düşecek. Şaşırıp elbeziyle silecek. Doğrulurken gözleri mutfağın baktığı apartman boşluğuna takılacak. Küçük bir kriz gelecek. Tezgaha dayanıp hıçkıra hıçkıra ağlayacak. Ağlamasının nedenini soranlara soğan doğradığını söyleyecek.
Ama daha akşama çok var. Şimdi eğlenme zamanı.
Gazetemizin kreatif direktörü Muzaffer'le Maksim Gazinosu kadınlar matinesindeyiz. Dört gözle salonu tarıyoruz. Maksim'in kıdemli genel müdürü Abdullah Bey "Müşterilerimizin yaş ortalaması çok yükseldi" diyor. Evet, çoğu orta yaş üstü.
Gençler tuvaletle masalar arasında mekik dokuyorlar. "İçki böbreklerini çalıştırdı". Muzo cevabı yapıştırıyor: "Makyaj tazeliyorlar." Kendilerini teşhir etmek istiyor da olabilirler. Eskiden evlenecek kızlar hamamda görücüye çıkarmış ya, onun gibi bir şey olmalı.
Bir masada ayrıksı bir ikiliye rastlıyoruz. Orta yaşlı bir kadın ve bir genç kız. Ağarmış saçları, makyajsız yüzüyle kadın daha çok bir eski tüfeğe benziyor. Kız da sade. Kim bunlar? Acaba ağır bir acının, mesela bir boşanmanın nekahat dönemi mi? "Bir de bunu deneyelim. Belki iyi gelir" demiş olabilirler.
Mezdeke'nin sahne almasıyla salon hareketleniyor. Mezdeke'nin yarı çıplak hali hoşlarına gidiyor. Onlarda olanların hepsinin kendilerinde de olduğunu bilmek mutluluk veriyor. İsteseler Mezdeke'nin yaptıklarının aynısını onlar da yapabilirler. Bunu bilmek bile bir tahrik unsuru.
İbrahim Tatlıses'in sahneye çıkmasıyla heyecan doruğa tırmanıyor. Bedenler zincirlerinden boşanıyor. Genci yaşlısı, türbanlısı minilisi göbeklerini savurmaya başlıyor. Sahneden yayılan erkek iktidarını ağırlıklarıyla eziyor, onu ezdikçe kendi bedenlerinin olanaklarını keşfediyorlarmışcasına hırsla oynuyorlar. Giderek her çiftin dansı ölümcül bir düelloya dönüşüyor. Bir kendi bedenini inceliyor dansçı, bir karşısındakinin. Bedenlerden hoşnut olundukça, arzu salonda daha da hissedilir oluyor.
İngiliz yazar John Berger "G" adlı romanında "kadının kendisini diğer kadınların aynasında seyrettiğini" yazıyor. Burası da şimdi lunaparklardaki aynalı labirentlere benzedi. Geçen yıllar içinde kilo alanlar bu fikirden hoşlanabilir, gördüklerini aynaların oyunu addedebilirler.
Bir ara bir masadakilerin İnebolu'dan geldiğini öğrenen İbo, İnebol ile İnegöl'ü karıştırıp "Köfte getirdiniz mi" diye soruyor.
Önden bir kadın bağırıyor: "Yavrum, sen buradayken, köfteye kim ihtiyaç duyar."
Bu sırada İbo teknolojinin kadınlar matinesine kazandırdığı yeni bir boyutu farkediyor. Kadınlardan bazıları cep telefonlarını açmış şarkıları telefonun diğer ucundakilere dinletiyorlar. İbo, "Bu ekstraya girer" diyor.
Mehmet Ali Erbil'in yerine sahneye çıkan Yalçın Menteş kesmiyor. Bazı kadınlar bu durumu protesto ediyorlar, paraların geri isteyeceklerini söylüyorlar. Menteş, esprilerini daha da bel altına çekiyor ama olmuyor.
Assolist Muazzez Abacı şarkılarını okumaya başladığında bunun programın sonu olduğunu hatırlıyorlar. Son bir hamleyle kendilerini kaptıracak bir ritim, el çırparak tempo tutacakları bir nakarat arıyorlar. Fakat şarkı onları hüzne çağırıyor.
Bazıları hüzün nedeni olarak bula bula soğan ve çamaşır suyu kokusu buluyorlar. Bir pazar günü bir evin oturma odasına kadar gelen kokuları.
Bir kısmı için aşkın hüznü çoktan geride kalmış.
Ama asıl hüzün verici olan arzunun hala dipdiri olması.
Kanal D ekranlarında yayınlanan ve büyük beğeni toplayan Yargı dizisinde canlandırdığı “Ceylin” karakteriyle geniş bir hayran kitlesine ulaşan başarılı oyuncu Pınar Deniz, anne olmanın mutluluğunu yaşıyor.